Evlilikler Neden Biter?

Günümüz toplumlarında aile kavramı nedir? Aile kavramı neden hasar aldı? Tanışma, tanıma ve sonrası evlilik gibi süreçlerin meyvesi olan aile bugün hiç olmadığı kadar kan kaybetmekte. Yapılan analizler ve çıkan sonuçlar vehameti bir o kadar gösteriyor. Peki evlilikler neden bitiyor? Neden onca zahmet ve fedakarlıklarla kurulan evlilik müessesi bu kadar kolay bir çırpıda silinebiliyor?

Ailelerin aile olmakta en çok zorlandığı dönemlerden birini yaşıyoruz. Her geçen gün yükselen boşanma rakamları bir yana, herkesin en yakınlarından gördükleri ve duydukları boşanma olayları aileler ile ilgili bildiğimiz birçok şeyin değiştiğini gösteriyor. Üstelik boşanmalar ailelerle ilgili sadece buzdağının görünen kısmı, aile içi şiddetten cinayete, kavgalardan küslüklere altta görünmeyen ama üsttekinin bir kaç katı büyük bir dağ daha var.

Mutluluk yuvası olması gereken evlerimiz artık mutsuzluk hücresi gibi algılanmaya başlanmış ve bunun sonucunda da eve gitmemek için kimi işte kaldığı süreyi uzatmaya kimi kendine yeni işler bulmaya, kimi her gün arkadaşlarıyla buluşmaya başlamış, eve gitmek zorunda kalanlar da evdeki bütün vakitlerini izlemek, yemek ve uyumak üzerine kurup ailesiyle zaruri bir kaç söz dışında konuşmayı bırakır olmuşlardır.

Hiç şüphesiz bu noktaya insanlar genellikle bir anda gelmiyor. Evliliğin ilk günleri, ilk ayları farklı, sonrakiler farklı oluyor. İlk aylarda eşlerin birbirlerine gösterdikleri sevgi, anlayış, hoşgörü ve fedakârlık süreç içerisinde yitip gidiyor. Sürecin sonunda ise aynı evde yaşayan ancak paylaşımları aynı otelde kalan insanlardan çok da farklı olmayan aileler görüyoruz.

Peki ne oluyor da insanlar bu noktaya geliyorlar? Hiç şüphesiz burada Tolstoy’un Anna Karenina kitabına giriş cümlesi olarak yazdığı “bütün mutlu aileler birbirine benzer ama her mutsuz ailenin kendine özgü bir mutsuzluğu vardır” sözü akla geliyor. Mamafih yine de bu yazıda ailelerde genel olarak nelerin insanları aile olmaktan çıkarıp aynı evi paylaşan bireyler haline getirdiğini tespit etmeye çalışacağız.

EVLENEYİM AMA TEK KİŞİ GİBİ TAKILAYIM / ESKİ HAYATIM DEVAM ETSİN İSTİYORLAR

İnsanların evlenmeden önce yaşadıkları ve alışkın oldukları bir hayat ve düzen var. Evlenince ister istemez bu hayat tarzı değişecek, bu düzen bozulacak. Yerine evli biri olarak eşleriyle birlikte yeni bir hayat tarzı yeni bir düzen inşa edecekler. Ancak günlük yaşamda gördüğümüz genellikle insanlar evlendikten sonra evlenmeden önceki düzenlerini ve alışkanlıklarını değiştirmek istemiyorlar. Özellikle erkekler ve onlardan da özellikle geç evlenen erkekler o yaşlarına kadar yalnız olarak alıştıkları düzeni evlendikten sonra da devam ettirmek istiyorlar. Bir kısmı akşamlarının büyük çoğunluğunu dışarıda arkadaşlarıyla geçirmeye alışmışken başka bir kısmı da tek başına bilgisayar başında olmaya alışmış oluyor. Evlendikten sonra eşleri beraber vakit geçirmek istediklerinde ise bir iki defa zoraki yapılan fedakârlıklar dışında beyler eski alışkanlıklarına devam etmek istiyorlar. Eşleri herhangi bir söz söylediğinde ise dırdır yapıyor, çok sıkıyor ya da olağanüstü bir şey talep ediyor gözüyle bakıp eşlerini suçluyorlar. Hâlbuki evlilik tek kişilik bir hayat değildir ve insan evlendikten sonra tek kişi gibi hayatına devam edemez.

GEÇMİŞ GEÇMEMİŞ OLUYOR

Evlilik süreci zor ve sıkıntılı geçer genellikle. Özellikle isteme, söz, nişan, düğün, yeni ev kurma vs. gibi uzun, detaylı ve yorucu süreçler birbirini belki hiç tanımayan ve her halükarda farklı aile olmaktan kaynaklanan farklı kültürlere sahip olan iki ailenin çatışmasına sebep oluyor. O süreçte söylenen bir söz, yapılan bir davranış veya ihmal edilen bir jest ilerleyen yıllara kadar taşınabilen soğukluk ve kırgınlıkların kaynağı olabiliyor. Nişan alışverişinde annesine 1,5 metre yerine 1 metre eteklik kumaş alındığı için evliliklerinin 9. yılında 2 çocuğun ardından eşine sitem edip değer görmediğini düşünen bir hanımefendi görmüştüm. Halbuki bu kadar detaylı ve zorlu yaşanan her süreçte ister istemez çeşitli aksaklıklar ve eksiklikler olacaktır, olur. Başta aile büyükleri olmak üzere eşlerin de birbirlerine karşı bu süreçte ve sonrasında mümkün olduğu kadar iyi niyetli, hoşgörülü, kolaylaştırıcı ve affedici olmaları uzun vadede mutlu bir evlilik yaşamak için şarttır.

KARŞILANMASI MÜMKÜN OLMAYACAK KADAR YÜKSEK BEKLENTİLER VAR

Eşlerin birbirlerinden belli beklentileri olması kadar normal ve doğal bir şey yoktur. Ancak bu beklentilerin seviyesi ve süresi konusunda her iki tarafın da makul ve anlayışlı olmaları şarttır. Evlilik süreli olarak yaşanan, planlanan bir birliktelik değildir. Dolayısıyla evlilikte eşlerin her zaman birbirlerinin beklentilerini tamamıyla karşılamaları mümkün olmayabilir. Mesela bir hanımefendinin eşinin beklentileri dolayısıyla her zaman fiziğine ve giyimine dikkat eden bakımlı, evin işlerine ve yemeklere dikkat eden becerikli, çocukların bütün işleriyle meşgul olup sorunlarını çözen ilgili bir insan olmasını beklemek haksızlık olur. Bir eşin mutlaka bakımlı, becerikli ve ilgili olmayı beklemesi normaldir ancak bunu her an üst düzeyde beklemesi imkansız bir şeyi istediğinden doğru ve mümkün değildir. Yine bir beyefendinin de her zaman güleryüzlü, konuşkan, ilgili olması, eşine her zaman yardım etmesi, her durumda hoşgörülü ve anlayışlı olması, eşinin her söylediğini mutlaka hatırlaması ve yapması mümkün olmayabilir. Bu konuda da hanımefendinin anlayış göstermesi ve beklentilerini sevgisini kaybetmeden makul düzeye çekmesi mutlu bir evlilik için önemlidir.

EVLİLİK 2 KİŞİ KALMIYOR

Evliliklerde her iki tarafın ailesinin varlığı evliliği güçlendirmeli, kolaylaştırmalı ve zenginleştirmelidir. Ancak maalesef uygulamada böyle olmuyor hatta tam tersi yıkıcı, zorlaştırıcı ve sorun çıkartıcı bir işlev üstelenebiliyor. Eşler arasındaki en ufak bir sorunun ya da anlaşmazlığın büyüklere taşındığı, büyüklerin çeşitli sebeplerle bir eşi diğerine şikayet ettikleri, büyüklerin kendi aralarındaki anlaşmazlıkları eşlerle olan ilişkilerine yansıtmaları, eşlerin eşlerini ve büyüklerini aile içerisinde doğru konumlandıramadığı, büyüklerin eşlerin birbirleriyle ilişkilerine, ev hallerine ya da çocuk yetiştirme tutumlarına müdahale ettikleri, çocukları arasında açık haksızlıklar yaptıkları ve çifte standartlar uyguladıkları vb. durumlarda evlilikler ciddi anlamda yıpranabiliyor. Sonuçta da gelinen nokta ne eşleri ne geniş aileyi mutlu ediyor. Dolayısıyla büyüklerin daha yapıcı ve onarıcı bir işlev üstlenmeleri ve boş vakitlerini gelin ya da damatlarıyla uğraşmak yerine daha faydalı işlerle uğraşmaları evliliklerin sıhhati açısından çok önemlidir

Kara kaplı defterler var:

Hiçbir evlilik devamlı mutlu ve neşeli geçmiyor. Her ilişkinin zor zamanları, sıkıntılı dönemleri oluyor. Bu dönemlerde yaşananlar ve söylenenler kara kaplı defterlere yazılıp her fırsatta bu defterler açılırsa hiç şüphesiz evlilik bu durumdan olumsuz etkilenir. Halbuki dün yaşanan dün yaşandı, bugün yaşanan bugün yaşanıyor. Dolayısıyla dün yaşananı bugün yaşanana eklersek hem bugün yaşanan olduğu gibi görülmeyip olduğundan çok daha fazla büyütülür, hem de çözmek imkânsız hale gelir. Bu nedenle mutlu bir evlilik için kara kaplı defterleri bir an önce yırtıp atmak gerekiyor.

Kötü alışkanlıklar ilişkiyi öldürür: Eşlerden birinin sigara, alkol, kumar gibi devam eden kötü bir alışkanlığa sahip olması evliliği uzun vadede bitiren önemli sebeplerden biridir. Alkol, kumar kadar büyük görülmese de daha yaygın olan ve en az alkol, kumar kadar soruna yol açabilen televizyon ve bilgisayar bağımlılığı da evliliği özellikle son yıllarda yıkan önemli nedenler arasındadır. Eve geldiğinde televizyon başında bulduğu ve yatarken televizyon başında bıraktığı bir hanımefendiyle evli beyefendi ya da eve gelir gelmez televizyonun başına geçip onun karşısında uyuyakalan veya bilgisayarın başına geçip geç vakitlere kadar internette vakit geçiren bir beyefendi ile evli bir hanımefendi evliliklerini uzun süre sağlıklı bir şekilde devam ettiremezler.

Evlilik hazırlık ister: Evlenmeden önce hem hanımefendinin hem beyefendinin evliliğe mutlaka ama mutlaka hazırlanması gerekmektedir. Bu hazırlık çamaşır, bulaşık makinesinden, çeyizden dantelden öte evlilik ile ilgili cinsel bilgilerden psikolojik bilgilere, yemek yapma becerisinden alışveriş becerisine kadar geniş bir yelpazede olmalıdır. İşe girmek için senelerce okuyup, çok sayıda eğitim alan insanın evlenmeden önce bir şey okumaması ve herhangi bir eğitim almaması doğru ve mantıklı değildir.

Kötü örnek örnek olmaz: Evliliklerinde çeşitli sebeplerle mutsuz olan insanlar bu mutsuzluklarını belki bilinçaltı bir psikoloji ile herkese bulaştırmak isterler. Düşünürler ki sorun kendilerinde ya da kendi evliliklerinde değil her evlilikte ve her evlidedir. Dolayısıyla özellikle yeni evlenenler üzerinde olumsuz etki bırakacak nasihatler(!) verir, hikâyeler anlatır, tecrübe (!) paylaşımlarında bulunurlar.

Erkek milleti,”“kadın milletideyip bir sorun olmasa bile muhakkak olacağına dair öngörülerde bulunur, ilişkiye gölge düşürecek ve yanlış anlaşılmaları tetikleyecek şüphe tohumlarını evlilerin kalplerine ekerler. Halbuki onların kendi hayatlarında yaşadıkları veya başkalarının hayatlarında gördüklerini herkesin yaşayacağı diye bir kural yoktur. Kötü evlilikler kadar duyulup bilinmese de kötü evlilikler kadar belki de daha çok sayıda iyi evlilik vardır. Dolayısıyla bu tür insanların sözlerine çok kulak asmamak, ne kadar yakın olsalar da ve ne kadar samimi gözükseler de bu konuda çok fazla konuşmalarına izin vermemek gerekir.

Arkadaştan eş olmaz: İnsan hayatında farklı farklı insanların yer alması kaçınılmazdır. Ancak her insan olması gereken yerde olduğu zaman insana fayda sağlar. Bu çerçeveden baktığımızda insanın eşi, dostu, arkadaşı olacaktır. Ancak eş eş olacaktır, arkadaş arkadaş. Kişi bütün hayatını, işlerini, sırlarını eşine değil arkadaşına anlatmamalı, güzel gördüğü her yaşantıyı eşi yerine arkadaşıyla paylaşmamalıdır. Gezmeye arkadaşıyla giden, sohbetini arkadaşıyla yapan, eşini tanımadığı kadar arkadaşını tanıyan ve bilen, eşine ayırmadığı kadar vaktini arkadaşına ayıran, eşiyle aynı çatıyı ve aynı yatağı paylaşmanın ötesinde bir şey paylaşmayan bir kişi arkadaşını eşi yapmış demektir. Evlilik için en önemli tehlikelerden biri de eşarkadaşlardır.

Evimdeki yabancı kim? Eşlerin evlenmeden önce birbirlerini tam anlamıyla tanımadılarsa bile evlendikten sonra tanımaya çalışmaları, birbirlerinin duygu ve düşünce dünyasını bilmeleri sağlam temelli paylaşımlarda bulunmaları açısından önemlidir. Eşini tanımaya dönük hiçbir gayrete girmeyen, televizyondaki herhangi bir şarkıcı veya futbolcu hakkında ya da bir dizi ve dizi karakteri hakkında eşinden daha çok şey bilen bir kişi süreç içerisinde eşiyle uzaklaşmaya ve bir süre sonra hiç tanımadığı bir yabancıyla yaşamaya başlayacaktır. Söz konusu yabancının ne seveceği ne sevmeyeceği ne yapacağı ne yapmayacağı ne diyeceği ne demeyeceği diğer yabancı tarafından da bilinmediği için evlilik bir süre sonra devam edemez hale gelecektir.

Kaynak: Mehmet Dinç, Altınoluk Dergisi, 2012 - Ocak, Sayı: 311, Sayfa: 010

Boşananların sayısı son beş yılda %9,8 arttı.

Evlenen çiftlerin sayısı 2015 yılında 602 bin 982 olurken, boşanan çiftlerin sayısı ise 131 bin 830 olarak gerçekleşti. Evlenme ve boşanma olaylarında bir önceki yıla göre önemli bir değişim gözlenmedi. Evlenme sayısı bir önceki yıla göre %0,5, boşanma sayısı ise %0,7 arttı.

Son beş yıl içinde boşanma sayısı %9,8, son on yıl içinde ise %41 oranında arttı.

Ortalama ilk evlenme yaşı, 2015 yılında erkekler için 27, kadınlar için 23,9 oldu. Erkek ile kadın arasındaki ortalama ilk evlenme yaş farkı ise 3,1 yaş olarak gerçekleşti.

Yaş grubu ve cinsiyete göre boşanmalar incelendiğinde, 2015 yılında boşanan erkek (%20,5) ve kadınların (%20,6) en yüksek oranda 30-34 yaş grubunda yer aldığı görüldü. Boşanan erkeklerin %19,7’si 35-39 yaş grubunda, kadınların %18,6’sı ise 25-29 yaş grubunda yer aldı.

SON BİR YIL İÇİNDEKİ BOŞANMA OLAYLARINDAN 109 978 ÇOCUK ETKİLENDİ

Kesinleşen boşanma davaları sonucu 109 bin 978 çocuk velayete verildi. Çocukların velayetinin %75’i anneye verildi.

Boşananların %72’sini çocuksuz ve velayete verilen çocuğu olmayan kişiler (189 bin 92) oluşturdu.

Boşanma davası sonucu boşanan kişilerin %28’i (74 bin 568) en az bir çocuğun velayetini aldı. Bu kişilerin %62,8’i bir çocuğun, %29,2’si ise 2 çocuğun velayetini aldı.

Kaynak: Evlenme ve Boşanma İstatistikleri, 2015

Muş’un Donatım köyünde yaşayan 10 çocuk 55 torun sahibi 101 yaşındaki Kemal Türeli, 66 yıllık eşi 81 yaşındaki Naile Türeli ile olan mutlu evlilikleri hakkında gençlere tavsiyelerde bulundu.

Kaynak: AA

Muş’un Donatım köyünde yaşayan 101 yaşındaki Kemal Türeli, 66 yıllık eşi 81 yaşındaki Naile Türeli ile olan mutlu evlilikleri hakkında gençlere tavsiyelerde bulundu.

Merkeze bağlı Donatım köyünde uzun yıllar hayvancılık yapan Kemal Türeli, 35 yaşındayken kendisinden 20 yaş küçük Naile Türeli ile evlendi.

HER EVDE SORUNLAR OLUYOR AMA KISA SÜREDE BARIŞIN

Bu evlilikten Çiçek, Perizade, Müyesser, Müzeyyen, Malike, Cemal, Celal, Medet, Cevdet ve Necdet isimli 10 çocukları dünyaya gelen Türeli çiftinin, bu çocuklarından da 55 torunu bulunuyor.

Kemal Türeli, ilerleyen yaşına rağmen eşiyle birbirlerini halen çok sevdiklerini söyledi. Eşine büyük sevgi ve saygı beslediğini anlatan Türeli, şöyle konuştu:

“66 yıldır aynı yastığı paylaşıyoruz. En büyük çocuğum 58, en küçük çocuğum ise 25 yaşında. Buna rağmen halen eşimi çok seviyorum. Gençlere tavsiyem birbirinize sevgi ve saygıda kusur etmeyin. Her evde ufak tefek sorunlar oluyor ama kısa sürede barışın. Bizim sevgimiz mezara kadar devam edecek.”

EŞİNE KARŞI SEVGİ SAYGI DUY

Doğduğunda babası tarafından nüfus müdürlüğüne “Fatma” ismiyle kız olarak kaydedildiği için askere gidemediğini aktaran Türel, bu konuda büyük sıkıntı yaşadığını ifade etti.

Türel, askerliğini yapamadığı için biraz geç evlenmek zorunda kaldığını belirterek, “35 yaşımda nüfusta ismimi değiştirdim ve Kemal olarak yazdırdım. Tekrar askerlik şubesine başvurdum ancak yaşım ilerlediği için beni askere kabul etmediler ve çürük raporu verdiler.” diye konuştu.

Şimdiye kadar ciddi bir rahatsızlık yaşamadığını sadece 2 yıl önce yüz felci geçirdiğini anlatan Türeli, genel sağlık durumunun iyi olduğunu dile getirdi.

Naile Türeli ise eşine sevgi ve saygı duyduğunu ifade etti.

Kemal Türeli’nin damadı Mehmet Şirin Şimşek ise kayın babasının 101 yaşında olmasına rağmen kendi ihtiyaçlarını karşılayabildiğini anlattı.

Türeli ailesini ziyaret eden Vali Seddar Yavuz, çocuklara çeşitli hediyeler verdi.

Psikiyatrist Psikoterapist Yrd. Doç. Dr. Rıdvan Üney, evliliği bitiren sebepler konusunda çiftleri uyardı.

Yrd. Doç. Dr. Rıdvan Üney, “Evlilik, iki farklı kişinin aile kurmak üzere, kanunların uygun gördüğü şekilde, ruhen ve bedenen bir ömür boyu sürdürülmesi planlanarak bir araya gelmesidir. İki kişi heyecanla “evet” der ve hikâye başlar.

2014 yılında Türkiye’de 600 bin evlilik gerçekleşirken, aynı yıl 130 bin boşanma gerçekleşmiştir. Bu durum her 4-5 evlilikten biri ayrılıkla sonuçlanıyor. Evliliği yapmak kadar yaşatmak ve devam ettirmek de çok önemli olduğunu bu rakamlar gösteriyor. Ülkemizde her 5 evlilikten 2’si ilk beş yılda boşanıyor. Araştırmalar Türkiye’de boşanmanın en önemli nedenlerinin geçimsizlik, aldatma-aldatılma, şiddet ve terk edilme olduğunu gösteriyor” diye konuştu.

Yrd. Doç. Dr. Rıdvan Üney, boşanmanın en sık 10 nedenini ise şöyle sıraladı:

Yalan söylemek: Her ilişki gibi güven zedelenirse, bir süre sonra eşler birbirine karşı şüpheci olurlar. Zor kurulan ama kolay yıkılan güvenin tamiri zordur.

Ekonomik sıkıntılar: Baştan olan ve devam eden ekonomik sıkıntılar olabileceği gibi, evlilik sırasında işini kaybetme ya da iflas ve bunun sonucu oluşan borçlar, kredi kartı borçları, icralar gibi bir sürü olumsuzluklar.

Şiddet, aşağılama ve eleştiri: Evlilikte kişiler olumlu duygular yaşamak isterler. Ancak sürekli eleştiri, aşağılamalar ve şiddetin devreye girmesi boşanma olmasa bile evliliği kâğıt üzerinde kalan bir durum haline sokar.

Aldatma: Aldatmada kusur aldatılanın değil aldatanındır. Ancak aldatılan kişi kendisini yetersiz görür. Aldatanı affetmek bu davranışın devamını sağlar. Güvensizlik başladıktan sonra evlilik çekilmez bir hal alır.

Karşı tarafı değiştirmeye kalkmak: Kişinin bugüne kadar olan bilgisi ve hayat görüşü kolayca değişmez.

Tartışmak: aksine inatçı bir tutum oluşturur. Kişiler birbirlerinden istedikleri şeyi açıklıkla ve duygularını katarak ifade etmezlerse ilişki tıkanır.

Kalabalık yaşamlar: Ülkemizde bir kısım çiftler aile büyükleri ile birlikte yaşamaktadırlar, ya da aileler ilişkiye müdahale etmektedirler. Evlilikte herkes kendi ailesinden sorumlu olmalıdır. Eşini ailesiyle karşı karşıya getirmek ve bunu görmezden gelmek kişilerin birbirlerine inançlarını ve güvenlerini kaybetmelerine neden olmaktadır.

Birbirinden uzaklaşmak: Çoğu çift evlilikleri esnasında gerek iş hayatının stresi gerekse çocukların ihtiyaçları nedeniyle birbirlerine zaman ayıramaz hale gelirler. Bir süre sonra bu ihmal nedeniyle birbirlerine yabancılaşırlar.

Sorunları çözmeden yola devam etmek: Evlilikte zaman zaman tıkanıklıklar oluşur. Çiftlerden biri ya da her ikisi de bunu görmezden gelirse, giderek krizler artar ve bu birikim sonunda patlamalara neden olur. Sorunun çözümünü bulmak için kişiler nereden başlayacaklarını da bilemezler.

Cinsel sorunlar: Başlangıçta iyi olan cinsel yaşantı bazen giderek yaşam şartlarının yoğunluğu, ekonomik sorunlar, aile bireylerinin sorunları nedeniyle giderek önemini yitirir. Kişilere bir süre sonra ya karşı taraftan cinsel olarak soğur ya da kendisinin beğenilmediği duygusuna kapılır.

Alkol, kumar ve psikolojik sorunlar: Bu tip sorunlar başladığında öncelikle kişiler birbirlerini idare etmeye başlarlar. Ancak sonunda ilişki zora girer. Aile ihmal edilmeye başlanır. Bu tip sorunları fark eder etmez profesyonel destek almaktan çekinilmemelidir”.

BENZER HABERLER

İslam ve İhsan

HUZURLU BİR EVLİLİK İÇİN BEŞ ŞART

Huzurlu Bir Evlilik İçin Beş Şart

EVLİLİKTE KRİZ YÖNETİMİ

Evlilikte Kriz Yönetimi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.