Evliya Çelebi'nin Kısaca Hayatı

Evliya Çelebi’nin seyahat merakı kim tarafından oluşmuştur? Seyahat etmeye nasıl karar vermiştir? Gezdiği şehirlerde nerelere dikkat çekerek notlar tutmuştur? Birçok yeri gezerken maddiyatını nasıl karşılamıştır? Nasıl eğitimler almıştır? İlk seyahatini nereye yapmıştır? Evliya Çelebi'nin kısaca hayatı

Tarih boyunca medeniyetlere ev sahipli yapmış şehirler, kendini bize iklimi, tarihi, mimarisi, kahramanları, yaşadığı savaşlar gibi daha pek çok ip uçlarıyla anlatır. Bu ip uçlarını bize aktaranlar ise seyyahlardır. Seyyah denilince aklımıza ilk gelen isim ise Evliya Çelebidir.

Evliya Çelebi’nin seyahat merakı kim tarafından oluşmuştur? Seyahat etmeye nasıl karar vermiştir? Gezdiği şehirlerde nerelere dikkat çekerek notlar tutmuştur? Birçok yeri gezerken maddiyatını nasıl karşılamıştır? Nasıl eğitimler almıştır? İlk seyahatini nereye yapmıştır? sorularının cevaplarını sizler için araştırdık.

Evliya Çelebi’nin seyahat merakı ilk nasıl oluşmuştur?

Evliya Çelebi'ye ilk seyahat heyecanını, Kanûnî Sultan Süleyman devrinden Sultan İbrâhim’e kadar gelen padişahlara hizmet ettiğini belirttiği babasının sohbetlerinden aldığını, ayrıca babasının arkadaşlarından ve dostlarından dinlediği çeşitli seyahat maceralarının da ona ilham verdiğini söyleyebiliriz.

Evliya Çelebi'nin geniş bir hayal dünyasına ve bilgi birikimine sahip olması seyahat merakını karşı konulmaz bir hale getirmiş olmalıdır.

Evliya Çelebi seyahate çıkmaya nasıl karar vermiştir?

Kendisi eserinde seyahatlerinin sebebini, 1040 Muharreminin aşure gecesi (19 Ağustos 1630) gördüğü bir rüyaya bağlamaktadır. Buna göre İstanbul’da Yemiş İskelesi civarındaki Ahî Çelebi Camii’nde Hz. Peygamber’i kalabalık bir cemaatle birlikte görür, heyecana kapılıp Resûl-i Ekrem’in elini öperken, “Şefaat yâ Resûlellah” diyecek yerde “Seyahat yâ Resûlellah” der.

Hz. Peygamber tebessüm ederek şefaati, seyahati ve ziyareti ona müjdeler; cemaatte bulunan ashabın duasını alır; Sa‘d b. Ebû Vakkas da gördüklerini yazması temennisinde bulunur.

Bu rüyanın tabirini merak eden Evliya Çelebi rüyasını Kasımpaşa Mevlevîhânesi şeyhi Abdullah Dede’ye anlatır o da, “Sa‘d b. Ebû Vakkās’ın nasihati üzere ibtidâ bizim İstanbul’cağızı tahrir eyle” tavsiyesinde bulunur. Evliya Çelebi önce doğduğu ve yaşadığı şehri gezmeye, gördüklerini yazmaya karar verir.

İstanbul’u semt semt gezen ve çeşitli meclislere ve kahvehanelere  uğrayarak buralar hakkında bilgiler toplamaya başlayan Evliya Çelebi İstanbul dışına ilk seyahati 1640 yılında Bursa’ya yapar.

Bursa’dan dönüşünde babası ona bir seyahatnâme kaleme almasını da tavsiye etmiştir.

Babasının bu tavsiyesi üzerine yazdıklarını daha detaylı yazmaya başlayan Evliya Çelebi, Kütahya, Manisa ve İzmit’e kısa seyahatlerde bulunmuş, uzak memleketlere ilk seyahati ise Ketenci Ömer Paşa’nın Trabzon’a vali tayin edilmesiyle Paşanın yanında deniz yoluyla Trabzon’a, oradan da Anapa’ya olmuştur.

Evliya Çelebi aldığı çeşitli görevler sebebiyle bir çok yeri seyahat etme imkanına kavuşur.

Ağustos 1648’de Beylerbeyiliğine tayin edilen Murtaza Paşa ile birlikte Şam’a giden Evliya Çelebi buradan Suriye ve Filistin’in birçok şehrine görevli olarak seyahat imkânı bulur. Melek Ahmed Paşa’nın Özü beylerbeyiliğine tayini Evliya Çelebi’nin yeniden seyahatine vesile olur ve Paşa ile birlikte Özü’ye gider, bu arada Rusçuk, Silistre ve Babadağı’nı görür; buralardaki köy ve kasabaların tahririnde bulunur.

Ahmed Paşa’nın Van beylerbeyiliğine tayini üzerine tekrar Anadolu yollarına düşen Evliya Çelebi yine bu seyahati sırasında Doğu Anadolu’da pek çok yeri dolaşma imkânı buldu; ayrıca çeşitli görevlerle İran ve Bağdat taraflarını gezdi.

Evliya Çelebi’nin uzun zamandır arzu ettiği hac farîzasını yerine getirmesi de yine gördüğü bir rüya üzerine gerçekleşmiştir.

Rüyasında Kadir gecesi Eyüp Sultan’ın kabrini ziyaret ettikten sonra babasını ve hocası Evliya Mehmed Efendi’yi görmüş ve onlar da hacca gitmesini tavsiye etmişlerdi. Bunun üzerine Evliya Çelebi, dostu Sâilî Çelebi ve yoldaşlarıyla Mayıs 1671’de İstanbul’dan hareket etti.

Hac yolculuğu Çelebi'nin, herhangi bir kafileye katılmadan kendi küçük grubu ile uzun bir seyahate çıktığı ilk yolculuk olmuştur.

Güzergâhını farklı tutarak Bursa, Kütahya, Afyon’dan İzmir’e, oradan Sakız, Sisam adalarına geçip tekrar Batı Anadolu’ya gitti; Aydın’ı, Menteşe sahillerini, İstanköy ve Rodos adalarını dolaştı. Bu adalar hakkında bilgi verirken Rodos Defterhânesi’nden faydalandı (Seyahatnâme, IX, 256). Rodos’tan Anadolu’ya geçerek daha önce görme fırsatı bulamadığı Güney Anadolu şehirlerini ziyaret edip Adana, Maraş, Ayıntab ve Kilis üzerinden Suriye’ye geçti. Şam’da içinde Beylerbeyi Hüseyin Paşa’nın da bulunduğu kafile ile hacca gitti. Hac güzergâhını ayrıntılı bir şekilde eserinde kaydetti.

Hac farîzasını yerine getirdikten sonra Mısır’a geçen Çelebi, burada iken bütün bölgeyi, Sudan ve Habeş eyaletlerini gezme imkânını buldu. Mısır’da kaleme aldığı eserinin X. ve son cildini tamamen bu memleketlere ayırdı. Onun burada on yılı aşkın bir süre kaldığı anlaşılmaktadır. Mısır’da iken Emir Özbek Bey ile dostluk kurmuş ve yazdığı X. cilt onun koleksiyonuna intikal etmiştir. Ancak eserin yazmaları, I. Mahmud devrinin meşhur Kızlar Ağası Hacı Beşir Ağa’ya hediye edilmek üzere İstanbul’a getirilmiştir.

Seyahatnâme’nin X. cildi eksik bir şekilde birdenbire bitmektedir. Bu sebeple de Evliya Çelebi’nin eserini bir sonuca bağlayamadan vefat ettiği tahmin edilmektedir. Vefat yeri ve tarihi hakkında da kesin bilgi yoktur.

Evliya Çelebi kimdir?

Tam ve gerçek adı belli değildir. Evliya Çelebi adı hocası İmam Evliya Mehmed Efendi’ye nisbetle alınmış olduğu düşünülmektedir.

Evliya Çelebi hiç evlenmemiştir. Eserindeki bilgilere bakılarak iyi ata bindiği, iyi cirit oynadığı, gayet çevik ve hareketli bir insan olduğu, herkesle iyi geçindiği, hoşsohbet, nüktedan olup katıldığı meclislerde sözünü dinlettiği anlaşılmaktadır.

Kırk yılı aşkın bir süre boyunca hemen hemen bütün Osmanlı ülkesini ve diğer memleketleri dolaşarak Türk kültür tarihinde örneğine rastlanmayan büyük bir seyahatnâme kaleme almış ve günümüzde önemi giderek artan bu eseriyle hayatı hakkında da bilgi edinilmiştir.

Eserindeki bilgilere göre 10 Muharrem 1020’de (25 Mart 1611) İstanbul’da Unkapanı’nda doğdu.

Evliya Çelebi, yaklaşık yedi yıl Şeyhülislâm Hâmid Efendi Medresesi’nde derslere devam etmiş hocası Evliya Mehmed Efendi’den de hıfza çalışmıştır. Babasından hattatlık öğreniştir. Enderun’da tahsilini sürdürmüştür. Güzel sesi dolayısıyla mûsiki eğitimi almıştır.

Evliya Çelebi seyahetlerinde geçimini nasıl sağlamıştır?

Hayatını seyahate vakfeden Evliya Çelebi, seyahatlerine yardımcı olması için zaman zaman mektup götürüp getirmek, köyleri tahrir etmek, vergi toplamak gibi görevleri kabul etmiştir. Bazen elçi kafilelerine katılarak daha emniyetli bir yolculuk yapma fırsatını değerlendirmiştir. Ailesinin zengin olması, uzun seyahatleri için gerekli kaynağı teminde kolaylık sağlamış olmalıdır. Nitekim seyahatlerinde köleleri, uşakları veya dostları yanında bulunurdu. Yerine getirdiği hizmetler karşılığında aldığı atıyyeler, seferlerde payına düşen ganimetler ve satışlardan elde ettiği kârlar da ona yeni gelirler sağlamış, bazı seyahatlerinde ise katıldığı heyetler sayesinde aşırı masrafı olmamıştır.

Evliya Çelebi gezdiği yerlerdeki halkın diline ve konuşma şekillerine özel bir önem vermiştir. Özellikle  sade ve samimi ifadesi, konuşur gibi kaleme alınmış cümleleriyle herkese hitap etmiştir.

Evliya Çelebi’nin gezip gördüğü yerleri ve şahit olduğu olayları konu alan on ciltlik seyahatnâmesi Türk kültür tarihi bakımından oldukça önemli bir külliyat niteliği taşımaktadır. Seyâhatnâme-i Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi adlarıyla bilinen bu eserin bazı nüshaları Târîh-i Seyyâh ismini taşır.

Son çalışmalara göre Seyahatnâme’nin asıl nüshaları Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ndedir.

Kaynak: Diyanet Haber

İslam ve İhsan

EVLİYA ÇELEBİ KİMDİR?

Evliya Çelebi Kimdir?

EVLİYA ÇELEBİ’Yİ SEYYAH YAPAN RÜYA

Evliya Çelebi’yi Seyyah Yapan Rüya

EVLİYA ÇELEBİ’NİN UNUTAMADIĞI RAMAZANLAR

Evliya Çelebi’nin Unutamadığı Ramazanlar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.