Evliya Zannettiğimiz Câhiller Kimlerdir!

Altınoluk Dergisi'nin bu ayki sayısında, Merhum Mahmûd Sâmi Ramazanoğlu Hazretlerinin, Bakara Suresi tefsirinin bir bölümüne yer verildi. 75 ve 82. âyetlerin tefsirini yapan Sâmi Efendi Hazretleri, bu ayetlerin, evliyadan sanılan birçok kimsenin aslında Hakk'ın teveccühlerine mazhar olmadıklarına işaret ettiğini belirterek, bizlerin de zahiri hallere asla aldanmamamız gerektiğini vurguluyor.

Allah Teâlâ buyuruyor:

«Artık ey mü’minler, bundan sonra Yahudilerin size inanacaklarını mı umarsınız? Halbuki onlardan (hahamlık eden) bir zümre vardır ki, Allah’ın kelâmını dinlerlerdi de onu anladıkları halde bile bile tahrif ve tağyir ederlerdi.

Yahudi münâfıklar îman edenlere rastladıkları zaman “Biz de îman etdik” derler. Birbiriyle başbaşa kaldıkları zaman ise: “Allah’ın size açdığı şeyleri (Rasûlullah’ın sıfatlarına dâir Tevrat’da öğretdiklerini) mü’minler Rabbiniz katında size karşı hüccet olarak getirsinler diye mi onlara söyleyip duruyorsunuz? Bunu da mı akıl edemiyorsunuz?” derler.

Acaba onlar bilmiyorlar mı ki, gizledikleri ve açıkladıkları her şeyi Allah bilir.

Onların içinde bir kısım ümmîler de vardır ki, kitabı (Tevrat’ı) bilmezler. Bütün bildikleri yalnız reislerinin telkin etdiği bir sürü kuruntu ve yalandan başka bir şey değildir. Evet başka değil onlar ancak boş zanlarda dolaşıyorlar.

Artık kitabı (Tevrat’ı) elleriyle yalan yanlış yazıp da, sonra onu az bir baha ile satabilmek için “Bu Allah katındandır!” diyenlerin vay hâline! Vay elleriyle yazdıklarından başlarına geleceklere! Vay şu kazanmakda oldukları günâh yüzünden onların hâline!

(Peygamber onları Allah’ın azâbıyle korkutduğu zaman: “Atâlarımızın buzağıya tapdıkları) sayılı günlerden başka bize kat’ıyyen ateş dokunmayacak” dediler. Söyle onlara Habîbim, bu hususda Allah katından bir ahid mi elde etdiniz? Yani bu hususda Allah’dan söz mü aldınız? Şayed almış iseniz Allah hiç bir zaman sözünden caymaz. Yoksa bilmediğiniz şeyleri Allah’a iftira mı atıyorsunuz?

Evet, iftira atdığınızda hiç şüphe yok. Kim bir kötülük kazanır da suçu kendisini çepeçevre kuşatırsa onlar cehennem yârânıdırlar. Ve onlar orada bir daha çıkmamak üzere kalıcıdırlar.

Îman edip sâlih amellerde ve hareketlerde bulunanlara gelince, onlar da cennet yârânıdırlar. Onlar da orada ebediyyen kalıcıdırlar.» (Bakara suresi, 75-82)

"HAKKIN DAVETİNE, KENDİLERİNE KÂFİR DENMESİN DİYE İCABET EDERLER"

Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, âhır zamanda ümmetinin başına geleceklerini gördüğünden ümmetini şiddetle uyarmış ve:

– «Şunu biliniz ki, sizden evvelkiler yetmiş iki fırkaya ayrıldılar. Bu ümmet de yetmiş üç fırkaya ayrılacak. Hepsi ateşde, biri necâtdadır» buyurmuşdur. Necâtda olanların kimler olduğu sorulunca:

– «Benim ve ashabımın yolu üzere olanlar» buyurmuşdur.

Evliyâdan ve erbâb-ı kulûbdan zannedilen ve sofiyyeden kabul edilen nice kimseler vardır ki, Cenâb-ı Hakka teveccühlerinde aslâ sâdık değillerdir. Kalbleri ehl-i gaflete meyleder, içten içe onların çirkin ef’âline can atarlar. Nefsânî hazlarını tatmin edecek davetlere muhatab oldukları zaman koşa koşa giderler. Hakkın davetine de kerhen ve bize kâfir demesinler diye icâbet ederler. Bunların hak yolunda ihlâs ve sadâkatları yokdur. Cahilliklerine bakmayıp elleriyle yazdıkça yazarlar, bunlar da hakdandır derler, kendileri hidâyetden çok uzak bir dalâlete düşmüşler, nicelerini de dalâlete sürüklemektedirler.

Hak yolunun yolcusu, Hakka vâsıl olmak için Hak neyi emretmişse ona sımsıkı sarılmalı, zâhirî hallere aldanmamalı, nefsinin hîlelerine ve bu gibi câhillerin sözlerine kanmamalı, her an uyanık ve dikkatli bulunmalıdır. Hak yolu inceden ince, dikden dikdir. İnsanların en câhili, nefsinin sıfatlarını gördüğü bildiği halde vaktini boşa harcayıp onları ıslâh ederek Hakka vâsıl olmaya çalışmayandır.

Kaynak: Ramazanoğlu Mahmud Sâmi, Bakara Sûresi Tefsiri, s. 165-167

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.