Fakir ve Yoksullar Nimettir!

Muhterem Osman Nûri Topbaş Hocaefendi ile Ahmet Taşgetiren Bey'in gerçekleştirdiği "Ramazan ve İnfak" mülakatlarının ikincisini "İnfak Edebi" başlığıyla sizlere sunuyoruz. İnfak hususunda veren elin gurura kapılmaması ve alan elin incinmemesi için İslam’ın aldığı tedbirler nelerdir? Müslümanlar nasıl bir infak edebine sahip olmalı? İnfak miktarı hususunda nasıl bir edep gözetmeliyiz? Manevi infak nedir? İslami bir infak düzeni var mı? Varlıklı bir Müslüman infak hususunda nasıl bir hesap yapmalı? yöneltilen sorulardan yalnızca birkaçı. 

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim “Verdiğiniz sadakaları imha etmeyin!” buyuruyor. Bu imha bir takım kalbî marazlarla olur. Kalbî marazların başında kibir ve kendini beğenme gelir. Sadaka Allah’ın emri; kul bu emri ifa ettiği için sevinmeli ve bu ifayı bir teşekkür edasıyla yerine getirmeli.

Cenab-ı Hakk’ın mütekebbir sıfatına asla tavizi yok; ortaklığa tahammülü yok. Namazda nasıl bir tevazu içerisinde elimizi bağlayıp secde ediyorsak, infak ederken de bu tevazu ile hareket etmeliyiz. Fakiri, yoksulu bir nimet bilmemiz, onları arayıp bulmamız lazım. Cenâb-ı Hak “tahaffüf sahiplerini” yani iffetli olanlar bulmamızı istiyor. Peki nasıl bulacağız? Kalp rikkat kazanmalı ki Cenab-ı Hak “Sen onları simalarından tanırsın!” buyuruyor.

Nasıl bir anne evladının simasından aç yahut tok olduğunu tanıyorsa, bir mümin de diğer mümin kardeşlerini bu şekilde tanımalı.

İhyayı Ulumiddin’de çok mühim bir hadis-i şerif var:

“İnfak eden önce Allah’ın eline verir; Allah’ın elinden fakirin eline geçer.” İnsan Allah’ın eline bir şey verirken nasıl enaniyetle verebilir? Ayet-i kerimede “Sadakaları Cenab-ı Hak alır!” buyruluyor. Veren el daima alan ele müteşekkir olmalı.

Ebu'l Leys es-Semerkandî Hazretleri buyurur:

“İnfak hususunda veren kimsenin, alan kimseye karşı büyük teşekkür edası içerisinde olması gerekir. Çünkü veren, alan kimse vesilesi ile dünya ve ahiretteki birçok ibtilalardan, musibetlerden ve sıkıntılardan kurtulmuş olacaktır. Hepsinden daha mühimi Allah’ın rızasını kazanacaktır.”

Rahmetli pederim Musa Efendi, infak ederken daima zarfın içerisinde verirdi. “Muhterem ……… Efendi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim” buyururdu. Çünkü o kimse kabul edecek ki Cenab-ı Hak da kabul etsin.

Şeyh Sâdi, Bostan adlı eserinde diyor ki:

“Birisine iyilik ettiğin ‘Ben efendiyim, beyim. O bana muhtaçtır’ diyerek büyüklenmeyin! Zaman kılıcı o muhtaç kimseyi vurmuş deme! O kılıç henüz kınına girmemiştir. Mümkündür ki o kılıç bir gün seni de biçer.”

Biz ticaret ile meşguldük gençken. Merhum pederimiz de zaman zaman dükkana gelir, bizimle otururdu. Kapıya, vakarına göre değişik halde muhtaçlar gelirdi. Tezgâhtarlardan biri muhtaca “Ya hu her gün geliyorsun. Bari birkaç gün arayla gel!” dedi. Pederimiz bunu duyunca “Oğlum, beni dinle! Biz Cenab-ı Hak’tan devamlı istiyoruz. Sabah yedik, öğleyin, akşamleyin yine yiyeceğiz. O ise sana iki günde bir geliyor” dedi.

OSMAN NÛRİ TOPBAŞ HOCAEFENDİ'YE BİR MECZUBUN TAVSİYESİ

Bazen de ticaret hanemizin üst katına muhtaçlar gelirdi. İçeri girdiğimde önce üst katta çıkar, kime ne verilecek diye muhtaçlar arasında dolaşır sonra aşağı inerdim. Yine bir gün üst katı dolaşıp aşağı inerken bir meczup peşimden geldi ve “Kardeşim sakın bu insanlara çatık kaşla bakma! Allah’ım senin elinden alır, bir daha da bunları sana göndermez. Sen burada yalnız kalıverirsin” dedi.

Durumuna göre vereceksin, az vereceksin. Hiç veremiyorsan, Cenab-ı Hak “tatlı söz söyle” buyuruyor.

Bir Müslümanın kartviziti merhamettir, neticesi hizmettir.

Esas infak kendinden fedakârlık yaparak verdiğin infaktır. Asıl infak, kenarda kalmış eski şeyleri değil; yenisini, iyisini vermektir.

Şeyh Sâdi Şirazi buyurur: “Yoksul kişi cömertlerin aynasıdır. Sakın aynaya karşı gönül kırıcı şeyler söyleyerek, onu buğulandırma. Yoksul kişi nasıl cömertlik ve iyiliğe muhtaç ise, cömertlik ve iyilik de yoksul kişiye muhtaçtır. Güzeller güzelliklerini seyretmek için nasıl tozsuz, passız, parlak bir ayna ararlarsa, cömertlik de yoksulları, zayıfları öylece aramaktadır. Allah’ın cömertlik tecellisinin tezahürü fakirlerdir. O fakirler ki kerem sahiplerini müracaat ederler, dertlerini onlara açarlar. Böylece hamiyetli zenginler için saadet yollarını hazırlarlar.”

İkram ve ihsanı başa kakmak, ikram ve ihsanın boşa gitmesidir. Ayrıca Allah’ın gazabını da celp eder.

Resulullah –sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur: “Üç kişi vardır ki Allah –celle celalühu- kıyamet günü onlarla konuşmayacak, ilgilenmeyecek. Onları temize çıkarmayacak. Onlar için acı bir azap vardır.

1-      Elbisesini kibir ve gururundan ötürü kurula kurula sürüyen,

2-      Yalan yeminle malını pazarlayan,

3-      Verdiğini başa kakan.

BİR ANEKTOT: ALAN ELİN ÜSTÜNLÜĞÜ

Hazreti Ali –radıyallahu anh- buyurur:

“Beni iki nimet çok sevindirir. Birincisi, bir adamın ihtiyacını karşılayacağımı umarak beni tercih etmesi, bana itimat etmesi; ikincisi, o kişinin arzusunun yerine getirilmesine vesile olmam ya da imkânım varsa yerine getirmemdir.”

Saadet, fakirin sevincini duyabilmektir.

Fakirler ve gariplerden öyle insanlar var ki birçok ölçüler kazandırdılar bize, Hüdayi Vakfında. Bir gün bir hanım geldi, oğlu üniversite talebe iken felç olmuş. Biz bu hanıma hem para hem de gıda yardımında bulunuyorduk. Bir gün geldi ve dedi ki “Sizden aldığım son parayla oğlumun cenazesini kaldırdım. Şimdi benim bir tek kuru başım kaldı, onu da nereye olsa taşırım. Siz bana verdiklerinizi, benim eski halimde olan kimselere verin” dedi.

PEYGAMBER EFENDİMİZİN (s.a.v.) DUASI

Resulullah –sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyuruyor ki: “Bazı insanlar vardır ki toplum onlara pek ehemmiyet vermez. Hatta kimisi kıyafetlerine, şekillerine bakarak onları hor görür. Onlar belki de Allah’ın veli kullarıdır. Dua ederlerse ret olunmazlar.”

Peygamber Efendimiz’in –sallâllâhu aleyhi ve sellem- gece namazlarından sonra yaptığı uzun duadan bir kısmı ile mülakat nihayete erdi. Dua şu şekilde:

"Allahım senden, katından vereceğin öyle bir rahmet istiyorum ki rahmetin ile kalbime hidayet nasip eyle ve hidayetimi arttır. Ya Rabbi işlerime nizam, intizam nasip eyle.

Ya Rabbi dağınıklığıma düzen nasip eyle. Ruhuma kâmil iman nasip eyle. Zâhirimi amel-i salih lütfet. Amellerime temizlik ve ihlas nasip eyle. Samimiyet ihsan eyle Ya Rabbi.

Ya Rabbi, Rızana uygun istikameti ilham et. Ülfet edeceğim dost lûtfet. Beni her türlü kötülüklerden koru."

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.