Fatih, Fetih ve Bugüne Mesajlar

TARİHİMİZ

Nurten Selma Çevikoğlu, İstanbul’un fethinin seneidevriyesinde Fatih Sultan Mehmet’in şahsiyetini, fethin arka planını, Fatih ve fetih’ten günümüze verilen mesajları yazdı.

Dünyanın gözdesi olan İstanbul şehrini fethederek bizlere muhteşem bir miras bırakan, Osmanlı Devleti’nin yedinci padişahı Fatih Sultan Mehmed Hân’ı ve aziz askerlerini bu güzel Mayıs ayında, hürmet ve muhabbetle, rahmet ve Fatiha’larla anmak isteriz.

İstanbul’un fethi, yalnızca Türk tarihi açısından değil, dünya tarihi açısından da çok önemli bir dönüm noktasıdır. Pek çok hâkanların, sultanların, hükümdarların fethetme hayalleri kurduğu İstanbul’u, Sultan Fatih, 29 Mayıs 1453 tarihinde, Bizans’ın elinden alarak bir devri kapatıp, yeni bir devir açmıştır.

Böylece o, Kâinâtın Biricik Efendisi Rasûlullah -aleyhissalâtu vesselâm-’ın asırlar öncesinden müjdelediği:

“Konstantiniyye (İstanbul) mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel komutan, o ordu ne güzel bir ordudur.”[1] hadîs-i şerîfinin iltifatına mazhar olmuştur.

Peki, Fatih Sultan Mehmed, bu müjdeye nâil olmak için ne yapmıştır? Nasıl bir insandır ki, en güzel komutan iltifatına lâyık olmuştur?

FATİH SULTAN MEHMET HAN VE ŞAHSİYETİ

Fatih, sadece güçlü bir devlet adamı değil, aynı zamanda Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e yürekten bağlı samimî bir müslümandı. Babası 2. Murat, Fatih’in yetişmesine çok büyük ehemmiyet vermiş, kendisine devrin sayılı âlimlerinden birçok sahada özel dersler aldırmıştır. Molla Gürânî, Hocazâde, Molla Abdülkâdir, Molla Hayrettin, Sirâceddin Halebî, Akşemseddin Hazretleri bunlardan bazılarıdır. Fatih, kendine güvenen, çok okuyan, araştıran, hemen her hususta az çok bilgi sahibi, adâletli, cesaretli, dehâ seviyesinde akıllı, bütün bunlara ilâveten oldukça dindar bir kişilikti. Edebiyata, bilime, şiire önem verirdi.

Sahip olduğu kütüphanesiyle, kitap okumaya verdiği ehemmiyet ile bilgeliğini buluşturmuştur. Aynı zamanda usta bir şairdi. Sosyal ve pozitif ilimlerde üst düzeyde eğitim almıştı. Arapça, Farsça, Yunanca, Latince, Sırpça, Slavca, İtalyanca bilirdi. Tarih, coğrafya, matematik hususlarına meraklıydı. Askerî, dînî, edebî, konulara özel ilgi gösterirdi.

İSTANBUL FETHİNİN ARKA PLANI

Sultan 2. Mehmed, böyle çok yönlü ve yoğun eğitim hayatını, İstanbul’u fethetme idealiyle süslemişti. Çocukluğundan gençlik yıllarına kadar Fatih, bu hayalle büyüdü. Bu sebeple, tahta geçer geçmez fetih hazırlıklarına başladı. Bu hazırlıklar, büyük bir titizlikle, stratejik ve bilimsel temeller üzerinde tesis edildi. Her aşama, devlet ricâli, ilim ehli ve mâneviyat büyükleriyle istişâre edilerek yürütüldü.

Öncelikle Rumeli Hisarı, dört ay gibi kısa bir sürede yaptırıldı ve bu inşâ esnasında Padişah da bizzat çalıştı. Şâhî adlı muazzam topu, mühendislik hesaplarını bizzat yaparak ustalara döktürdü. Şehrin dışarıyla bağlantılarını kesti, gelecek yardımlara engel oldu. Bir gecede gemi ve kadırgaları Haliç’e sokarak girişi engelleyen demir zinciri aştı. Maddî-mânevî büyük gayret ve fedakârlıklarla Bizans’ı dize getirdi. 510 senesinde Pers İmparatoru Darius’tan itibaren farklı kişiler tarafından tam 27 kez ele geçirilmeye çalışılan İstanbul’u, 53 gün süren uzun ve çetin bir kuşatmanın ardından 29 Mayıs 1453 tarihinde İslâm’a açtı.

İSTANBUL’UN İSLÂM’A AÇILMASI

İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmed, sadece bir şehri ele geçirmiş olmadı; orayı gülzâr, yani gül bahçesine çevirdi. Gittikçe azalan nüfusunu artırdı, farklı milletlerden insanların buraya gelmesini ve kültür açısından burayı zenginleştirmeyi hedefledi. Meşhur matematikçi Ali Kuşçu, büyük fakîh ve mütefekkir Alâeddin Tûsî gibi dünyanın dört bir tarafından en büyük âlimleri, çok kıymetli hediye ve yüksek maaşlarla buraya davet etti. Kısa zamanda bu şehri; ilim, irfan ve mâneviyâtın, bilim ve teknolojinin, kültür ve sanatın başkenti hâline getirdi. Bir taraftan câmiler, medreseler, hanlar, hamamlar, kervansaraylar yapılırken bir taraftan fakirler için aş evleri, imârethâneler, hastahâneler inşâ edildi. Şehrin ekonomi ve ticaretinin canlandırılması için büyük çarşılar tesis edildi. Bu hayır ve hizmetlerin istikrârı için devlet imkânlarının yanı sıra asırlar sürecek yüzlerce vakıf kuruldu.

Osmanlı Devleti topraklarında ve bilhassa yeni fethedilen pâyitahtta/başkentte, İslâm’ın emrettiği üzere, gayr-i müslim tebaaya büyük bir din hürriyeti ve müsâmaha gösterildi. Bu sayede bu şehirler en müreffeh, en huzurlu ve en zengin kültürlü hüviyetlerine kavuştular.

 Bütün bunlardan da anlaşılacağı üzere, Fatih Sultan Mehmed, Osmanlı Devleti’nin tartışmasız, en başarılı padişahıdır. O güçlü bir devlet adamı, başarılı bir komutan, büyük bir ilim insanı, pek çok dil bilen eşsiz bir münevver, aynı zamanda şâir, mühendis ve iyi bir şehir îmarcısıydı.

Fatih İstanbul fethinin akabinde, Anadolu Beyliklerini, irili ufaklı hanlıkları aldıktan sonra, Batı’ya doğru ilerledi. Yunanistan, Bosna-Hersek, Eflak-Boğdan, -Belgrad hâriç- Sırbistan’ı alarak Tuna’dan Fırat’a kadar Osmanlı topraklarını genişletti. Devrinde tam 17 imparatorluk, devlet, krallık ve beylik ortadan kaldırıldı.

FETİH VE FATİH’TEN GÜNÜMÜZE MESAJLAR

Fetihler, öncelikle “adanmışlık rûhuyla” gerçekleşir. Ama bu rûhun tesisi ve kemâli, sadece kuru bir sevdayla değil, maddî-mânevî bütün bilgi, gayret ve imkânların topyekûn seferber edilmesiyle mümkündür.

“Bir çiçekle bahar gelmez!” mâlûm… Sultan Mehmed’i, “Fatih” yapan kudret; ailesi, babası, hocaları, askeri, milleti ve köklü temellere sahip Osmanlı an’anesidir. Aksi hâlde tesadüfen gerçekleşen bir “başarı”, saman alevi gibi çabucak yok olup gider!

İlim, irfan ile; îman, heyecan ve cihad ile birleşince önünde durabilecek hiçbir engel yoktur!

Tek bir kişinin îman, ilim, akıl ve gayreti yetmez. Büyük idealler, ortak akıl, yani “istişâre” ile tahakkuk eder. Herkesin samimî bir şekilde işin bir ucundan tutmasıyla, nice büyük yükler hafifler; nice dağlar yerle bir olur.

Peygamber Efendimiz’in müjdesi, hem bir hedeftir ümmet-i Muhammed için hem de O’nun nübüvvetinin bir şâhidi… Mekke’de tek başına yola çıktığında, vaad ettiği ne varsa bir bir gerçekleşmiş ve her sözü, ashâbı ve sonra gelenler tarafından pek çok kez tasdik edilmiştir. O sâdık ve masdûktur; yani her zaman doğru söyleyen ve her söylediği ortaya çıkandır. Fatih Sultan Mehmed’in ve ordusunun şahsında; Peygamber Efendimiz’in “güzellik ölçüleri” vücut bulmuştur. Ne zaman aynı kemâl ve güzelliklere kavuşursak, yeni fetihler ve ilâhî nusret günleri de o zaman gelecektir, bi-iznillâh…

Son olarak şu can alıcı soruları sormadan edemeyeceğiz: Acaba bugün İstanbul ecdâdımıza lâyık bir hâlde midir? Çocuklarımızın, gençlerimizin, erkeklerimizin, kadınlarımızın hayallerini neler süslemektedir? “Biz kendimizi değiştirmeden Allah Teâlâ’nın bize verdiği şeyleri değiştirmeyeceği” esasıyla bakarsak, kendimizi hayır, kemâl ve güzelliklere doğru ne zaman değiştirmeyi düşünüyoruz?

Dipnot:

[1] Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, İstanbul 1982, IV, 335; Hâkim, Müstedrek Ale’s-Sahîhayn, Beyrut 1990, IV, 468; Abdurrauf el-Mürâvî, Feyzu’l-Kadîr, Mısır 1356, V, 262.

Kaynak: Nurten Selma Çevikoğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 459