Fâtır Suresi 16. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Fâtır Suresi 16. ayeti ne anlatıyor? Fâtır Suresi 16. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Fâtır Suresi 16. Ayetinin Arapçası:

اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَد۪يدٍۚ

Fâtır Suresi 16. Ayetinin Meali (Anlamı):

O, dilerse sizi yok eder, yerinize yepyeni bir nesil getirir.

Fâtır Suresi 16. Ayetinin Tefsiri:

İnsan zayıf yaratılışlı ve nazik bir varlıktır. (bk. Nisâ 4/28) Toprak ve nutfe safhasından başlayıp insan sûretine bürünene, oradan dünyaya gelip bebeklik ve çocukluk safhalarını geçirerek aklı başında olgun bir insan haline gelene kadar Allah’a karşı sonsuz bir ihtiyaç içindedir. Aynı şekilde dünyada yaşadığı süre içerisinde de maddeten ve mânen Allah’a muhtaçlığı hiçbir zaman bitmez tükenmez. Cenâb-ı Hak havasını ve suyunu kesse yaşayamaz ölür. Yiyeceğini kesse yine ölür. İnsanın ruhî yönden Allah’a muhtaçlığı belki maddi yönünden daha fazladır. Dünyadaki maddî nimetler onun topraktan gelen bedeninin ihtiyaçlarını karşıladığı gibi, dini tâlimatlar da onun ruhî ihtiyaçlarını karşılamak üzere verilmiştir. Dolayısıyla yalnızca Allah’a kulluk etmenin emredilmiş olması da sadece insanın menfaatinedir. İnsanın dünya âhiret mutluluğu buna bağlıdır. Allah ise ganîdir, zengindir; kimseye muhtaç değildir. Kendisi zengin olup kimseye muhtaç olmadığı halde, yarattığı nimetlerden hep başkalarının faydalanması sebebiyle de Hamîd’dir; övülmeye ve hamd edilmeye layıktır. Hem Allah’ın kudret, kahretme ve intikam alma gibi sıfatları da vardır. Nimetler lütfedip ihtiyaçlarımızı karşıladığı gibi, bu nimetlerin kıymetini bilemediğimiz veya bile bile bunlara nankörlük yaptığımız takdirde ilâhî bir cezaya çarptırılma ihtimali de bulunmaktadır. Yüce Allah öyle bir kudret ve kuvvet sahibidir ki, istese her an bizleri hatta tüm insanlığı yok edebilir, yerimize ya insan cinsinden veya başka türlerden varlıklar yaratabilir. Bu O’nun için hiç de zor değildir. O halde doğru olan, insanlığımızın ve Allah’a sonsuz muhtaçlığımızın farkında olarak ve bu düşüncenin sağladığı nihâyetsiz bir tevazu duygusu içerisinde Allah’a boyun eğmektir.

İşin âhiret boyutuna baktığımızda:

Fâtır Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Fâtır Suresi 16. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.