Fâtır Suresi 7. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Fâtır Suresi 7. ayeti ne anlatıyor? Fâtır Suresi 7. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Fâtır Suresi 7. Ayetinin Arapçası:
اَلَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ كَب۪يرٌ۟
Fâtır Suresi 7. Ayetinin Meali (Anlamı):
İnkâra saplanıp kalanlara şiddetli bir azap vardır. İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, onlara da bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.
Fâtır Suresi 7. Ayetinin Tefsiri:
Allah’ın va’di, kıyâmettir; mü’minlere cennet, kâfirlere cehennemdir. Va’dedilen şeyler mutlaka gerçekleşecektir. Ancak bu hususta iki düşmana karşı dikkatli olmak lazımdır: Dünyanın câzibesi ve şeytan. İnsan; “bu gün keyfime bakayım yarın ne olursa olsun” dememeli, dünyaya dalıp âhiret vazifelerini unutmamalı ve dünya için âhiretini fedâ etmemelidir. Çünkü dünya hayatı bir rüya gibi gelir geçer ve bir gün ebedî âhiret âlemi gelir çatar. Nitekim şâir Hayâlî bu hususta şu uyarıyı yapar:
“Ne mihrinden safâ kesbet, ne mâhından saadet um
Sakın aldanma bu dehre, iki yüzlü münafıkdır.”[1]
Şeytanın da diğer tahrikleriyle beraber daha ziyade; “Allah çok bağışlayıcıdır, büyük günahları bile affeder, bu kadarcık günahtan bir şey çıkmaz” gibi telkinler yaparak bizzat Allah ile aldatmasına karşı uyanık olunmalıdır. (bk. Lokmân 31/33) Çünkü onun yaratılış maksadı insana düşmanlıktır. Kur’ân-ı Kerîm’de yedi kez tekrar edilen Hz. Âdem-İblîs kıssası bu düşmanlığı tüm safahatıyla anlatmaktadır. Kendine tâbi olanları alevli cehennem ateşine çağırmaktan başka maharet ve mârifeti olmayan o mel’ûnu düşman bilip ona karşı kesintisiz bir savaşa girişmekten başka çıkar yol yoktur. Zira insanın ya şiddetli bir azaba uğraması veya ebedî cennet nimetlerine kavuşması, şeytanı dost ya da düşman edinmesine ve o istikâmette bir hayat sürmesine bağlıdır.
Hasan Basrî (k.s.)’a soruldu:
“- Şeytan hiç uyur mu?”
Şöyle cevap verdi:
“- O uyusaydı; biz dinlenir, rahat ederdik.” (el-Hadâiku’l-Verdiyye, s. 316)
Hz. Mevlânâ, avcılığıyla meşhur doğan kuşunu örnek vererek şeytanın hîlesine karşı şöyle uyarır:
Doğan kuşu, kaz kuşuna: “Sudan çık da ovaların şekerler yağdırdığını, yâni nimetler verdiğini gör” dedi. Akıllı kaz da, ona dedi ki: “Ey doğan kuşu, sen bizden uzaklaş. Su, bizim kalemizdir, eman yurdumuzdur. Neşemiz, sevincimizdir.” Şeytan da doğan gibidir. Ey kazlar, sakın ha, su kalesinden, yâni iman kalesinden, imanlı kişilerin yanından pek az dışarı çıkın. Doğana, yâni şeytana da deyin ki; “Dön, geri dön. Elini başımızdan çek, ey aşağılık varlık. Biz senin davetini istemiyoruz. Davetin senin olsun. Ey kâfir, biz sana inanmayız. Senin sözüne kanmayız. Kale bizim olsun, şeker kamışlığı da senin olsun. Armağanını da istemiyoruz. Sen al, o senin olsun.” (Mevlânâ, Mesnevî, 432-437. beyitler)[2]
Buraya kadar beyân edilen konu şu âyetle neticeye bağlanır.[1] Mihr: Güneş. Mâh: Ay
[2] Burada kaz, din deresinde yüzen iman ehlini göstermektedir. Doğan kuşu; imanlı kişileri din nehrinden dışarı çıkarıp sapıklık ovasına götürmek isteyen şeytandır.
Fâtır Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Fâtır Suresi 7. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...