Fazilette Zirve İnsanlar
Kalp, ilâhî esrâra açılan bir penceredir. Bu vâsıtayı iyi kullanabilenlere öteler, sonsuzlar ayân olur. Tevhîd muhtevâsına girebilmek, kulu sonsuzluğun seyyâhı eyler.
Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hayâtına baktığımız zaman, vahy-i ilâhînin O’nun öncelikle kalbine indirildiğini müşâhede ederiz. Bu durum âyet-i kerîmede şöyle ifâde edilir:
“Muhakkak ki o (Kur’ân), Âlemlerin Rabbi’nin indirdiği (kelâm-ı ilâhî)dir. Onu, Rûhu’l-Emîn, uyarıcılardan olasın diye, apaçık bir Arapça ile Sen’in kalbine indirmiştir.” (eş-Şuarâ, 192-195)
Kur’ân’ın, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kalbine indirilmiş olması, Efendimiz’in karakter ve davranışlarının âdeta canlı bir Kur’ân hâline gelmesine vesîle olmuştur. İşte sahâbe-i kirâm, bu şahsiyet ve karaktere hayran kalmış, böylece İslâmî şahsiyet ve karakterlerini, öncelikle kalb-i nebevîden tahsil etmişlerdir. Hidâyetlerinden evvel yarı vahşî bir hayat yaşayan bu câhiliye insanları, Allah Rasûlü’nün hâlleriyle hâllenerek davranış mükemmelliğine ulaşmışlardır. Böylece dünya tarihinde “fazîlette zirve insanlar” hâline gelmişlerdir.
"HİZMET İNSANI" MANEVİ GIDASINA DİKKAT ETMELİ
Allâh’ın dînine hizmeti gâye edinmiş mü’minler de, ashâb-ı kirâmın bu fazîletli hâlinden örnek alarak, bu ulvî sırdan nasiplenmeli, kalplerinin Kur’ân feyziyle dolmasına gayret göstermelidirler.
Gönül feyzinden mahrum bir hizmet, çöle dökülen bir kova su misâlidir. Kurak arâziye atılan bir tohum, tarla fârelerinin kursağında yok olmaya mahkûmdur. Gönül feyziyle atılan hizmet tohumları ise istikbâlin ulu çınarlarıdır.
Bu sebeple hizmet insanı, şahsî hayâtında mânevî gıdasına dikkat etmek mecbûriyetindedir. İbadetlerde rûhâniyete, ahlâk ve muâmelâtta incelik, zarâfet ve diğergâmlığa ehemmiyet verip, rûhen olgunluğa kavuşmak durumundadır. Böyle bir hâle sahip olmak, kulu ilâhî muhabbete eriştirir. Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:
“Allah, takvâ sahibi, gönül zengini, kendisini ibadete vererek şan ve şöhretten uzak duran ve nefsinin ıslâhı ile meşgul olan kulunu sever.” (Müslim, Zühd, 11)
Hizmet eden kişinin gönlü, münbit bir toprak gibi olmalıdır. Toprağın üzerinde gezen canlılar, onu çiğner ve cürûfunu da oraya dökerler. Fakat toprak, bu cürûfun hepsini temizler ve sonra çeşit çeşit güzellikte nebatlar bitirerek üzerinde dolaşan bütün mahlûkâtı besler.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hizmet, Erkam Yayınları