Felsefe ile Dinin Farkı
Felsefe ile din arasındaki farklar nelerdir?
Felsefeyle dînin en bâriz farkı, felsefenin akla, dînin ise nakle yani vahye dayanmasıdır. Ancak bu, İslâm’ın akılla hiç irtibatı olmadığı mânâsına gelmez.
İlerleyen sayfalarda temas edeceğimiz üzere, İslâm da belli bir ölçüde “rasyonalist” yani “akılcı”dır. İslâm, mükellefiyetin şartı olarak aklı gösterir; aklı olmayanı mükellef saymaz. Fakat akla, vahyin hudutları içinde bir salâhiyet sahası tayin eder.
Müslümanlar; çoğu felsefeciler gibi aklın putperesti olmaz, onu hakîkate ulaştıran yegâne vasıta olarak görmezler.
Bu mânâda aklın kudreti; görme ve işitme gibi kâbiliyetlerle benzerlik arz eder. Görme; nasıl ki, belirli şartlar ve sınırlarla mahdut ise, işitme nasıl ki bazı frekanslar ve havanın varlığı gibi şartlarla mahdut ise, aklın idrâk gücü de mahduttur.
Aklın hakîkate ulaşmada yegâne vasıta olamayacağının en basit ve pratik delili, hiçbir filozofun diğeriyle ittifak edemeyip dâimâ birbirlerini tekzip etmeleridir.
Bu hususta Necip Fâzılʼın şu tespiti çok mânidardır:
“Felsefe, aklın kendi hükümdarlığını göstermek için kurduğu müessese... Ve doğruyu bulmanın değil de, yanlışı düzeltmenin müessesesi... Felsefede her mektep, öbürünün yanlışını gösterirken doğruyu söyler. (Lâkin kendi yanlışını göremez.)”[1]
Beşer aklına değil, ilâhî vahye dayanan İslâm ise Hazret-i Âdem’den Fahr-i Kâinât Efendimiz’e kadar tezatsız bir akîde birliği içinde ulaşmıştır. Bütün nebîler, velîler ve takvâ ehli gerçek âlimler, dâimâ birbirlerini tasdik edegelmişlerdir.
Dipnot:
[1] Bkz. Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu, sf. 14, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul 2012.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam Tefekkür Ufku, Erkam Yayınları