Fes Nedir?

NE NEDİR?

Fes nedir, ne anlama gelir? Fes kelimesinin sözlük anlamı nedir? Fes Osmanlı’ya ne zaman ve nereden geldi? Fes kelimesi ile ilgili cümleler…

Fes, “Eskiden yurdumuzda ve birçok İslâm ülkesinde şapka yerine giyilen, kalın kırmızı çuhadan baş giyeceği” demektir.

FES NEDİR?

Fes kelimesi sözlükte, “Şapka yerine kullanılan, kırmızı, kalın çuhadan yapılmış, tepesinde püskülü olan, silindir biçiminde başlık” anlamına gelir. (TDK)

FES, OSMANLI’YA NE ZAMAN VE NEREDEN GELDİ?

Batı dillerinde Fès, Fez denilen Fas şehrinde ortaya çıktığı ve Türkiye’ye daha çok Avrupa’dan ithal edildiği için bu adı taşıyan fes halen Mısır dahil Kuzey Afrika ülkeleri ve Endonezya ile Malezya başta olmak üzere birçok İslâm ülkesinde kullanılmaktadır. Kırmızı çuhadan yapılır; tepeye doğru daralan silindir şeklinde olup üstünden sarkan bir püskülü bulunur.

Türkiye’de 1925 yılında çıkarılan özel bir kanunla yasaklanan fesin bu ülkeye gelişi Sultan 2. Mahmut devrine rastlar. Yeniçeri Ocağı’nın 1826’da kaldırılmasıyla onun yerine kurulan Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye ordusunun kıyafetinden eğitimine ve donanımına kadar her şeyinin Batı tarzında olması istenmiştir. Bu askere önceleri Sultan 3. Selim zamanında teşkil edilen Nizâm-ı Cedîd’inkine benzeyen bir kıyafet verilmişse de iki yıl sonra değişiklik yapılmış ve ilk olarak başa şubara yerine koyu kırmızı fes giyilmesi kararlaştırılarak padişahın bu konudaki hatt-ı hümâyunu ilân edilmiştir (1244/1829). Bu ilk fes başlangıçta 20-25 cm. yüksekliğinde ve standart modelinin aksine tepeye doğru hafifçe genişleyen bir şekil gösterir.

Fesin düz olan tepe kısmına “tabla” adı verilir ve bunun merkezindeki “ibik” denilen çıkıntıya lâcivert veya siyah bir ipek püskül bağlanır. Sultan 2. Mahmut devri mavi ipek püskülünün arkası uzun, önü kâkül gibi kısa ve oldukça genişti. Yüksekliğin muntazam görüntüsünün bozulmaması için fesin içi kartonla desteklenmiştir. Genel görünüşü bu şekilde olan fes, ortaya çıkışından sonra padişahların istekleri doğrultusunda değişikliğe uğramış ve Abdülmecid döneminde küçülmeye başlayarak aşağı yukarı son zamanlardaki şeklini almıştır (mecidiye kalıp); Abdülaziz yayvan (aziziye kalıp), Sultan 2. Abdülhamit ise daha dik bir fes (hamidiye kalıp) tercih etmiştir.

Fesler yapağıdan yapılır ve bunun için en uygunu merinos koyunundan elde edilendir. Boyayı iyi tutması ve çabuk sertleşmemesi için yapağının kalitesinin yüksek olması gerekir. Fesin dokunuşu çorap örgüsüne benzer ve önce torba gibi bir şekil alır; sonra bol su ile keçeleştirilir. Boyanmış fesler tekrar su ile yıkanarak dink işlemi yapılır ki bundan sonra küçülür ve külâh haline gelir; bir sonraki safha havalandırma ve tüylendirme, son safha ise kalıplama ve perdahtlamadır (perdah). Bu uzun ameliye için başlangıçta işi bilen usta ve gerekli malzeme yoktu; fesler Avrupa ve Mısır ile Tunus’tan ithal ediliyordu.

İhtiyacın artması yerli imalâtın başlamasını gerektirdi ve İstanbul’da Feshâne adıyla ilk fabrika kuruldu. Fesin sivil halka yayılmasından sonra bundan başka Bursa, Edirne, İslimye ve Selânik’te de fabrikaların açılmasına rağmen yerli imalât ihtiyaca yetmedi ve aradaki açık daima ithalât yoluyla kapatıldı. 1829 yılında piyasada bulunan yerli ve ithal fesler şu fiyatlarla satılıyordu: Tunus perdahtlı 26 kuruş, Mısır 18 kuruş, Avrupa perdahtsız 5 kuruş 20 para, Avrupa “ağaç” marka 5 kuruş, yerli İstanbul 6 kuruş 10 para.

Fesin halk arasında benimsenmeye başlamasıyla sivillerin devlet görevlilerinden ayırt edilebilmeleri için “dalfes” (sade, yalın fes) giymeleri, yani etrafına bir şey sarmamaları istenmişti; yalnız ulemâ efendiler beyaz tülbent sarabileceklerdi. Halkın dalfes giymemekte ısrar etmesi üzerine esnaf takımının yemeni, çember, ağabani, yazma, tülbent gibi şeyler sarmalarına izin verildi ve bundan sonra fes süratle yayıldı. (DİA)

FES KELİMESİ İLE İLGİLİ CÜMLELER

Yoksa, şapka Frenk kisvesi olduğu için tebcile (yüceltilmeye) layıktır da; fes, Türk ve Müslüman kisvesi olduğu için mi tebcile layık değildir?

***

Geriye doğru basık, yalın kat destarlı fesinde her zaman bir çiçek takılıdır.

***

Bir yana eğdir fesin ey nevcivan / Halka halka kâkülün olsun ayan.

***

Efendinin fesi başından fırlamıştı.

***

Kalabalık arasından gözüme ilk çarpan babamın fesi oldu.