Fetih Suresi 10. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Fetih Suresi 10. ayeti ne anlatıyor? Fetih Suresi 10. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Fetih Suresi 10. Ayetinin Arapçası:

اِنَّ الَّذ۪ينَ يُبَايِعُونَكَ اِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللّٰهَۜ يَدُ اللّٰهِ فَوْقَ اَيْد۪يهِمْۚ فَمَنْ نَكَثَ فَاِنَّمَا يَنْكُثُ عَلٰى نَفْسِه۪ۚ وَمَنْ اَوْفٰى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللّٰهَ فَسَيُؤْت۪يهِ اَجْرًا عَظ۪يمًا۟

Fetih Suresi 10. Ayetinin Meali (Anlamı):

Rasûlüm! Sana bey‘at edenler, gerçekte Allah’a bey‘at etmektedirler. Allah’ın eli, onların bey‘at için uzanan elleri üzerindedir. Artık kim bey‘atini bozarsa ancak kendi zararına bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği sözde durur, onun gereğini getirirse, hiç şüphesiz Allah ona yakın bir gelecekte büyük bir mükâfat verecektir.

Fetih Suresi 10. Ayetinin Tefsiri:

Bahsedilen bey‘at, Hudeybiye’de bir ağaç altında mü’minlerin Resûlullah (s.a.s.) ile yaptıkları bey‘ata işaret eder. Hâdise kısaca şöyle gerçekleşmiştir: Hicretin altıncı senesinde Allah Resûlü (s.a.s.), gördüğü bir rüya üzerine 1400 müslümanla beraber umre yapmak için Mekke’den Medine’ye doğru yola çıkmıştı. Fakat müşrikler, müslümanları Mekke’ye sokmak istemedikleri için önlerine bir birlik çıkarmışlardı. Bu yüzden Efendimiz (s.a.s.) Hudeybiye’ye gelip orada konaklamak mecburiyetinde kaldı. Savaşmak diye bir niyeti yoktu. Bu sebeple anlaşma yapmak üzere Hz. Osman’ı Kureyş’e elçi olarak gönderdi. Ancak Hz. Osman’ın dönüşü gecikince öldürülmüş olma ihtimali gündeme geldi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.s.), bir ağacın altına oturarak ashâbından, Osman öldürülmüş ise ölünceye kadar savaşacaklarına dair söz aldı. Onlar da büyük bir teslimiyet ve hoşnutluk ile Efendimiz (s.a.s.)’e bey‘at edip söz verdiler. Henüz Hz. Osman’ın şehîd olup olmadığı kesin olarak bilenmediği için de, Resûlullah (s.a.s.) bir elini Osman (r.a.) adına, diğer elini de kendi adına kullanarak birbiri üzerine koyup bey‘at yaptı. Böylece Hz. Osman’ı bu bey‘ata ortak kılmak suretiyle ona büyük bir şeref payesi vermişti. Hz. Osman sağ salim dönünce ve Kureyşlilerle anlaşma yapılınca savaşa gerek kalmadı. Fakat sahâbe-i kirâm böylece Allah’ın râzı olduğu mühim bir iş yapmış oldular. Nitekim 18. âyette tekrar bu hususa yer verilecektir.

Şimdi ise, bir kısım bahaneler ileri sürerek sefere katılmayan münafıkların iç dünyalarını deşifre edip orada saklanan kirli düşünceleri ortaya sermek üzere buyruluyor ki:

Fetih Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Fetih Suresi 10. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.