Fetih Suresi Dinle
Fatih Çollak Hoca, Fetih suresini tecvidli okuyor.
FETİH SURESİNİN FAZİLETİ
Fetih sûresi hicretin altıncı senesinde Resûlullah (s.a.s.) Hudeybiye’den Medine’ye dönüşü esnâsında Mekke ile Medine arasında nâzil olmuştur. Genel taksime göre Medine’de indiği kabul edilir. 29 âyettir. İsmini, Peygamberimiz (s.a.s.)’e büyük bir zafer olan Hudeybiye Mûsâlahasını müjdeleyen birinci âyetindeki فَتْحًا مُب۪ينًا (fethan mübînen) ifadesinden alır. Resmi tertîbe göre 48, iniş sırasına göre ise 109. suredir.
Fetih sûresinin değeri ve özelliği hakkında Hz. Peygamber’in (s.a.s.), “Bu gece bana öyle bir sûre indirildi ki benim için o dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha kıymetlidir” dediği ve ardından sûrenin 1. âyetini okuduğu rivayet edilmiştir. (Buhârî, “Tefsîr”, 48/1; “Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 12; Müslim, “Cihâd”, 97)
Ayet-i kerimede şöyle buyrulur:
“Rasûlüm! Gerçekten biz sana, ardı ardına gelecek nice fetihlerin öncüsü ve müjdecisi olacak apaçık bir fetih ihsân ettik.” (Fetih suresi, 1)
FETİH SURESİ 1. AYET TEFSİRİ
Bu fetih, hicretin altıncı senesinde müşriklerle yapılan Hudeybiye anlaşmasıdır. Anlaşmanın birkaç önemli maddesi şöyleydi:
❀ Anlaşmanın süresi on yıldır. Bu süre zarfında iki taraf arasında savaş durdurulacak, bir taraf diğeri aleyhinde gizli ya da açık hiçbir harekette bulunmayacaktır.
❀ Müslümanlar Kâbe’yi bu yıl ziyâret edemeyecekler; bu ziyâret, bir sonraki yıl yapılacaktır. Gelecek yıl ziyârete gelenler, Mekke’de üç gün kalacak, o zaman içinde müşrikler Mekke dışına çıkacak, Müslümanlarla temas kurmayacaklardır.
❀ Kureyşlilerden biri, Müslüman olarak da olsa, Medine’ye sığındığı takdirde iâde edilecek, ama Medine’den Mekke’ye sığınanlar iâde edilmeyecektir.
❀ Diğer Arap kabîleleri dilerlerse Müslümanların tarafına, dilerlerse Kureyşlilerin safına katılabileceklerdir.
Resûlullah (s.a.s.), Hudeybiye’nin büyük bir fetih olduğunu bildirdiğinde ashâbdan biri: “Beytullâh’ı tavaftan alıkonduk, kurbanlarımızın Harem’de kesilmesine mânî olundu. Müslüman olarak bize gelip sığınan iki kişiyi (Ebû Cendel ve Ebû Basir’i) de Resûlullah geri verdi. Bu nasıl fetihtir?” diyerek söylendi. Bu sözler kendisine ulaşan Resûl-i Ekrem, bu anlaşmanın hangi yönden büyük bir fetih olduğunu şöyle îzah buyurdu:
“−Evet! Bu anlaşma en büyük fetihtir. Müşrikler sizin, kendi beldelerine gidip gelmenize ve işinizi görmenize râzı olmuş, gidip gelirken de emniyet ve selâmet içinde bulunmanızı istemiştir. Onlar şimdiye kadar istemedikleri, hoşlanmadıkları İslâm’ı, böylece sizlerden görecek ve öğrenecekler. Allah sizi muzaffer kılacak, gittiğiniz yerden sâlimen ve kazançlı olarak döneceksiniz. Bu ise fetihlerin en büyüğüdür.” (Halebî, II, 715)
Hz. Ebû Bekir (r.a.) ise Hudeybiye anlaşması hakkındaki kanaatini şöyle ifade eder:
“İslâm’da Hudeybiye fethinden daha büyük bir fetih olmamıştır. Fakat halk, kısa ve dar görüşlü olduklarından bu anlaşmaya îtirâz etmişlerdir. İnsanlar, Allah ile Peygamberi arasındaki işlerde acelecidirler. Allah Teâlâ ise onlar gibi acele etmez, dilediği işi kıvamına gelip olgunlaşmadıkça yapmaz.” (Vâkıdî, el-Meğâzî, II, 610; Halebî, II, 721)
İmam Zührî, Hudeybiye anlaşmasının netîcelerini, Allah Resûlü’nün bu husustaki hadîs-i şerîflerinden de istifade ile şu şekilde özetler:
“Daha önceleri Müslümanlarla müşrikler, karşılaştıkları her yerde savaşmış ve çarpışmışlardı. Hudeybiye barışı olunca çarpışma sona erdi. İki taraf arasında güven ortamı teşekkül etti. Birbirleriyle görüşüp kaynaşma imkânı buldular. Hattâ çeşitli konularda yardımlaşmaya başladılar. Bu sırada kime İslâm’dan söz açılsa, biraz düşündükten sonra hakîkati kavrıyor ve hemen Müslüman oluyordu. Öyle ki Hudeybiye’den Mekke fethine kadarki iki sene zarfında Müslüman olanların sayısı, Hudeybiye’ye kadar geçen on dokuz senelik İslâmî davet netîcesinde Müslüman olanların sayısından daha fazla olmuştu.”
İbn Hişâm, buna şu sözleri ilâve eder:
“Resûlullah (s.a.s.) Hudeybiye’ye giderken bin dört yüz kişiyle yola çıkmıştı. Bundan iki yıl sonra, Mekke’nin fethinde ise yanında on bin, diğer bir rivayete göre yolda katılan iki bin kişiyle birlikte on iki bin Müslüman bulunmaktaydı. Bu rakamlar, Zührî’nin tespitlerinin ne kadar isâbetli olduğunu göstermektedir.” (Heysemî, Mecma‘u’z-zevâid, VI, 170; İbn Hişâm, es-Sîre, III, 372)
Gerçekten de Hudeybiye’nin ne kadar muhteşem bir zafer olduğu, daha sonra gelişen olaylarla açığa çıkmıştır. Bunları hülasa olarak tekrar ifade etmek istersek şunlar söylenebilir:
Bu anlaşmayla birlikte Arabistan’da İslâmî bir yönetimin varlığı ilk defa resmen kabul edilmiş oluyordu.
Bu anlaşma sayesinde, Mekkelilerin propagandası yüzünden Arabistan’daki kabilelerin gönlünde İslâm aleyhine yerleşmiş olan kin ve nefret duyguları biraz olsun dinmişti.
Sulh ortamı, Müslüman toplumla müşrik toplum arasındaki ticârî ve kültürel alışverişi canlandırdı. Bu vesileyle Müslümanlar Arabistan’ın en uzak noktalarına dağılarak İslâm’ı yaymaya başladılar. Kısa zamanda Müslümanların sayısı öncesine nazaran süratle arttı.
Resûlullah (s.a.s.), savaşın durdurulmasından sonra Medine’de İslâm devletini güçlendirerek, örnek bir İslâm toplumu oluşturma imkânı buldu.
Bu anlaşma sayesinde ülkenin güney sınırları emniyete alınınca, kuzey ve orta Arabistan’daki kabileler İslâm devletinin hâkimiyetine girdiler.
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
YORUMLAR