Fetva Arıyorum!

Müslümanın mânâ arayışını deforme eden etkenler nelerdir? İslâmî âidiyet duygusunu neden kaybediyoruz? Fetva ve fıkıh ne demek? En çok fetvasını aradığımız hususlar neler?

Bütün zaman ve mekânlara şâmil bir din emanet etmiş bize Yaradan... Bu dîni vaz‘ ederken “ilim” sıfatıyla çağların, kavimlerin, milletlerin ve zamanların ihtiyaç, beklenti, soru ve itirazlarını Peygamberi’ne -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bildirmiş.

Tebliğ vazifesi verirken, bir de fetânet sıfatı ile donatmış Rasûlü’nü…. “O’nun konuşması, vahiyden başkası değildir.” (bk. en-Necm, 4) âyetiyle teminat altına almış Rasûlü’nün doğruluğunu... Allâh’ın hüküm ya da nass koymadığı hususlar, Allah Rasûlü’nün uygulamalarına, yani Sünnet-i Seniyyesi’ne, bir diğer ifade ile fetânetine bırakılmış.

Âlimler de peygamberlere vâris kılınmış. Müşkil bir hususla karşılaşıldığı vakit, Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye araştırılacak; müşkile cevap bulunamıyorsa şartlarına uygun olarak ulemâ “icmâ/konsensüs” sağlayacak, o da mümkün olmazsa, hakkında hüküm olan benzeri bir husus ile cevap bekleyen husus “kıyas”lanacak…

“Kitap” (Kur’ân-ı Kerîm), “Sünnet”, “İcmâ” ve “Kıyas”; bir müslümanın hayatında karşılaştığı yahut karşılaşabileceği hususlarda âdeta bir saçayağı vazifesi gören; hayatına mânâ vermek, onu kolaylaştırmak; dînine, dünya ve âhiretine fayda sağlamak için can simitleri olmuş âdeta...

MÂNÂ ARAYIŞIMIZ FARKLI NOKTALARA TAŞINDI

Rekabet toplumunun problemli bir tezâhürü olan “makineleşme” ve “sanayileşme”; tek tip bir hayat sundu biz müslümanlara… Dijitalleşme, sekülerleşme ve ‘-izm’ler, mânâ arayışımızı farklı noktalara taşıdı.

İslâmî âidiyet duygusu, yerini ferdiyetçiliğin en yoğun hâline bıraktı. Bağından kopmadan çağa yetişmeye çalışmak; zor bir durum, ama mümkün… Maddî refahımızın gözle görünür şekilde artması, İslâmî kimliğimizin modern kimliğimizin gerisinde kalması neticesini doğurdu kimi zaman… Geniş ailelerin yerini çekirdek ailenin alması, içimizdeki frenleme sistemini zayıflattı.

Küresel bir dünyanın içinde yaşıyoruz. “Hız” olmazsa olmazımız. Hayatın akışı içerisinde hemen her şey pratik, kolay, hızlı ve akıllı çözümler sunan cinsten olmalı… Sabır, tahammül, çile, bekleme; yeni dünyanın ve düzenin argümanları değil. Reklamlar, üretim ve tüketim araçları sürekli hıza vurgu yapıyor:

“Just do it: Yap gitsin! Hemen yap, şimdi yap! Erteleme!..”

Hızlı olsun, pratik olsun, vaktimden almasın. Ferdiyetçilik teorilerinden beslenen yeni dünya, bize sürekli ışıklarını yakıyor. Beklemeye tahammülümüz yok; zaman sınırlı, koşu devam ediyor. Sektelemek, duraklamak olmaz. Mütemâdiyen yolda olmak lazım!.. Yoldayken rakiplerimize yahut refiklerimize fark atmamız, yolun şartı âdeta... Yolun hakkını vermek lazım.

Yoldayken bize eşlik edenler var. Olmazsa olmazlarımız… Akıl, ruh, beden sağlığımız, ailemiz, malımız... Can, mal, evlât üçgeni…

Bir de bu üçgene çatı vazifesi gören “dînimiz” var. Bize yol gösteren, yolun kılavuzu, kimilerimizin yanından eksik etmediği, kimilerimizin yolun belli noktalarında bir mola verip uğradığı, kimilerimizin arada bir aklına gelen, kimilerimizin yaşadığı bir imtihan vesîlesiyle hatırladığı… Kimilerinin de çatısında sadece ismi görünen bir din... Adı: İslâm… Yani selâmete kavuşturan, yolda bize esenlik sağlayan, mihmandârımız…

Dünyayı saran sekülerleşme ve modernleşme sarmalı, İslâm coğrafyasında da tesirini göstermeye başladı. Yüzyıllardır İslâm referansı ile hayatlarını sürdüren topluluklar, bir çağlayan gibi akan gelişmelere uyum sağlamak, entegre olmak, ayak uydurmak yollarından birini seçmek zorundalar. Bu yolları seçerken onları diğerlerinden ayıran İslâmî referansa tutunmamak olmaz. Hemen her güne yeni bir gelişme ile uyanmak, henüz fetvası verilmemiş hususları da ortaya çıkarıyor.

Fetva Nemek? Fıkhın Terim Anlamı Nedir?

Fetva; “yiğit, delikanlı” anlamındaki “fetâ” kelimesinden geliyor. Fıkıh terimi olarak “fakîh (İslâm hukukunu bilen) bir kişinin, sorulan fıkhî bir meseleye yazılı veya sözlü olarak verdiği cevap, ortaya koyduğu hüküm” mânâsına geliyor.[1]

Söz konusu hususların “İslâm’da yeri var mı?”, “Câiz mi?”, “Câiz değilse ve o alana girersem günah işlemiş olur muyum?” gibi sorular, en çok kafa karıştıran, kaygı uyandıran hususlar...

Hız ve zaman sınırlılığı, bilhassa ibadetlerde kısa yol arayışına neden oluyor. Dinî pratiklerin terki durumunda yaşanan vicdânî rahatsızlığa derman bulma çabaları, bizi kimi zaman fetvâ arayışına sürüklüyor. Yeterli ve gerekli şartları taşıdığı hâlde dînî vecîbelerden berî kalmak, önce vicdanlarda gedik açıyor. “Kalpte siyah noktaların artması”[2] hadîs-i şerîfini referans alan duyarlı vicdan yapısı, pörsümeye başlıyor. Gevşeme hâli, duyarlılığı zayıflattığı gibi, mânevî referansın çekim kuvvetini de ortadan kaldırıyor bir süre sonra…

EN ÇOK FETVÂSINI ARADIĞIMIZ HUSUSLAR

En çok fetvâsını aradığımız hususlar:

Alışveriş - ekonomi - yatırım, tıp - sağlık - güzellik - estetik, yaratılış, anlam arayışı, kıyamet, zina - aldatma - boşanma, tasavvuf - spritüel akımlar - yeni dînî hareketler, kozmoloji, hayvan hakları, radikal gruplar, gayr-i müslimlerle münasebetler, bağımlılık, âile içi davranışlar, doğum kontrolü, kürtaj, mîras, helâl - haram - gazlı içecekler - katkılı gıdalar… gibi kategorize edilebilir.

İnsan yaratılışı gereği, kendisini emniyette hissetmek ister; vicdan ve ruhun sekînete ermesi, insanı rahatlatır. Dünyevî üretim çarkına kapılmış giderken, uhrevî endişelerden berî olmak, zihnimizdeki soru işaretlerini yoluna koymuş olmak da demek, bizler için…

İstek ve ihtiyaçlarımızın önem sırasını yerli yerince ikâme edebilmek; sosyal çelişki girdabından bizi kurtaracak ve ruhlarımızda sekînet hâli hâsıl olacaktır. Bu sekînetin zirve noktası ise, ilâhî çizgiye teslim olup riâyet etmekten geçer. Vesselâm…

Dipnotlar: 1) Tafsilat için bk. Fahrettin Atar, “Fetva”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1995, c. XII, sh. 486. 2) Bkz. Tirmizî, Tefsir, 83; İbn-i Mâce, Zühd, 29.

Dipnotlar:

[1] Tafsilat için bk. Fahrettin Atar, “Fetva”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1995, c. XII, sh. 486.

[2] Bkz. Tirmizî, Tefsir, 83; İbn-i Mâce, Zühd, 29.

Kaynak: Fatma Çatak,Altınoluk Dergisi, Kasım-2022, Sayı:441

İslam ve İhsan

FETVA VE TAKVANIN FARKI NEDİR?

Fetva ve Takvanın Farkı Nedir?

O FETVA, BU TAKVA!

O Fetva, Bu Takva!

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.