Fetva Nedir?
Fetva nedir, ne anlama gelir? İslam’da fetvayı kim verir? Fetvanın sözlük anlamı ve fetva kelimesine örnekler.
Fetva; İslâmiyet’te, bir hadisenin hükmünü belirten veya zorlukla karşılaşılan bir mesele hakkında yetkili kişi tarafından verilen hüküm veya cevap. Müftü veya şeyhülislâm tarafından verilir. Açıklama, yorum. Açıklayıcı bilgi, izin anlamlarına gelir.
İslam litteratüründe çokça kullanılan "Fetva vermek", "Fetva almak", "Fetva Merkezi", "Fetva Meclisi" gibi yerlerde geçen fetvanın anlamı...
FETVA KELİMESİNE ÖRNEKLER
Abdullâh bin Ömer -radıyallâhu anhümâ- bi’setin üçüncü senesinde doğdu. Babası Hazret-i Ömer’le birlikte hicret etti. Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin de içinde bulunduğu ordu ile İstanbul seferine katıldı. Ablası Hazret-i Hafsa, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hanımı olduğu için, Fahr-i Kâinât Efendimiz’in yakın çevresinde bulunma imkânına sâhipti. Mükerrerleriyle birlikte 2630 hadîs-i şerîf rivâyet ederek Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’tan sonra en çok hadîs rivâyet eden yedi sahâbînin (Müksirûn) ikincisi oldu. İbn-i Ömer -radıyallâhu anh-, aynı zamanda en çok fetva veren yedi sahâbîden biriydi.
*****
Kapitalizmin meydan bulduğu ve yeşerdiği saha, kanaat ve tevekkülün zaafa uğrayıp, hırs, haset ve ihtirasla haksız kazanç meylinin arttığı ortamlardır. Bu bakımdan mü’minler, kendilerini öncelikle ihtiras ve aşırı istekler noktasında, tasavvufî bir eğitimden geçirmelidirler. Bu da tembelliğe kaçmayan bir kanaat ve tevekkülle gerçekleşir. Kanaat ise, gerçek zenginlik olup kişinin, mal ve mülk ihtirâsına karşı esâret ve kölelikten kurtulması demektir.
Diğer bir gerçek de şudur ki, menfîliklerin âdeta devâsa bir boyuta ulaştığı zamanımızda bunlardan lâyıkıyla korunabilmek, sırf gelişigüzel “fetvâ” ölçülerine göre hareket etmekle mümkün olmaz. Menfîliklerin böylesine çoğaldığı bir mevsimde bunlardan tam mânâsıyla korunabilmek, ancak “takvâ” ölçüleriyle mümkün olabilir. Dolayısıyla zamanımızda tasavvufî tavırlara îtibâr etmek, daha da büyük bir ehemmiyet arz etmektedir. Hakîkaten, günümüzde ticâretle iştigâl eden bir müslüman, nefis tezkiyesi ve kalp tasfiyesinden geçmezse, paradan başka sınır tanımayan kapitalizmin çarkları arasında mânen perişan olur.
*****
Büyük İslâm hukukçusu Ebû Hanîfe Hazretleri’ne, halîfelikten sonra en yüksek makam olan Bağdat kadılığı teklif edilmişti. Fakat iktidardaki zâlim idâreciler tarafından fetvalarının çarpıtılıp yanlış icraatlere âlet edileceğini ve böylece insanlara zulmedileceğini bilen Ebû Hanîfe Hazretleri, bu teklifi reddetti.
*****
SORULARLA İSLAM - FETVA
*****
Takvâdan uzak bir dînî tahsil, ilâhî hakîkatleri dahî dünyevî ve nefsânî kaygılarla değerlendiren “din âlimi” etiketli “din tahripçileri”nin ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Bunlar da servet, şehvet ve şöhret gibi
nefsânî ihtiraslara tamah ederek verdikleri fetvalarda “Kitap ve Sünnet’e uyma” hassâsiyetini yitirerek “kitabına uydurma” menfaatçiliğine meylederler. Toplumun dînî eğitim noksanlığından doğan cehâletini fırsat bilerek, on tane doğrunun arasına kattıkları birer yanlışla, dînin hükümlerini eğip bükerler. İlme hizmet adı altında, toplumun îmânını ifsâd ederler.
*****
Kur’ân ve Sünnet’ten habersiz bir tasavvufî hayat yaşanamaz. Zira dînî bilgisi noksan biri, takvâ üzere yaşadığını zannettiği hâlde, Kur’ân ve Sünnet’e muhâlif sözler söyleyebilir, yanlış hâl ve davranışlara
sürüklenebilir, yanlış fetvalar verebilir. Bu da onu ve ona tâbî olanları ebedî felâkete götürür. Nitekim bu hakîkat halk dilinde; “Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder.” şeklinde hulâsa edilmiştir.
*****
Kur’ân ve Sünnet’i bilmeyenlerin veya bilip de yaşamayanların yanlış görüş ve fetvalarından kendimizi korumalıyız. Hâl ve yaşayışında Rasûlullah Efendimiz’den (s.a.v), sahâbe-i kiramdan, selef-i sâlihînden ve evliyâullah’tan izler bulunmayan kimselerin, bizler de izinde bulunmamalıyız.
*****
Osmanlı devrinde yetişmiş olan büyük zâtlardan İmâm Birgivî Hazretleri’nin şu kıssası ne kadar mânidardır:
İmâm Birgivî Hazretleri, bir gün devrin Şeyhülislâm’ının verdiği bir fetvayı uygun bulmaz, fetvâ kağıdını imhâ eder. Bu durumu öğrenen Şeyhülislâm, İmam Birgivî Hazretleri’ni huzûruna davet eder.
İmâm Birgivî Hazretleri fetvahaneye girdiğinde Şeyhülislâm namaza durmuştur. Fakat Birgivî Hazretleri namazda olan Şeyhülislâm’a selâm verir, sonra da bir köşeye geçip oturur. Namazını bitiren Şeyhülislâm, hayreti daha da artmış bir hâlde İmâm Birgivî’ye hitâben:
“–Be kardeşim, hem verdiğimiz fetvayı imhâ edersin hem de namaz kılmakta olan birine selâm verilmeyeceğini düşünemeyecek kadar gaflet içindesin!” der.
Birgivî Hazretleri gâyet sakin:
“–Dediğiniz doğrudur, lâkin ben namaz kılana selâm vermedim ki…” der.
Şeyhülislâm’ın:
“–Nasıl olur, ben namaz kılıyordum.” demesi üzerine de:
“–Hayır, siz namaz kılmıyordunuz.” karşılığını verir.
Bunun üzerine Şeyhülislâm, hayret ve şaşkınlığı daha da artmış bir hâlde:
“–Namaz kılmıyorduysam, ya ne yapıyordum?!” diye sorar.
Birgivî Hazretleri, muhâtabını irşad maksadıyla kerâmeten şu cevâbı verir:
“–Siz hakîkî mânâda namaz kılmıyordunuz. Zira o esnâda şu duvara bir pencere açıp açmamanın kararını vermekle meşguldünüz.”
YORUMLAR