Fiili Dua Nasıl Yapılır?

Duâ, sadece kavlî değildir. Amel-i sâlihler, fedâkârâne hizmet ve gayretler de fiilî duâdır.

Hazret-i İbrahim’in bir fârikası da fedâkârlığıdır.

Fedâkârlık, Cenâb-ı Hakk’a yakınlığımızı gösteren en mühim alâmettir. Çünkü insan; sevdiği için, sevdiği kadar fedâkârlıkta bulunur. Bu fedâkârlık; sözde değil, malda, canda ve evlâtta fedâkârlıktır.

KURBAN HADİSESİNDEKİ BÜYÜK SIRLAR

Hazret-i İbrahim; malı, canı ve evlâdıyla fedâkârlıkta bulundu. Evlâdı İsmail’i Allah yolunda kurban ediş emrine tam bir teslîmiyet gösterdi. Cenâb-ı Hak ise; onun samimî sadâkatine mukabil, semâdan bir kurban göndererek İsmail’i kurban edilmekten âzâd etti. Cenâb-ı Hak; Hazret-i İbrahim’in nâmını, kıyâmete kadar bizlere namazlarda, salât ü selâmlarda tekrar ettirdi.

Kurban hâdisesinde ne büyük sırlar vardır:

Rabbimiz, bizlerden evlâtlarımızı kurban etmemizi istemiyor. Fakat onları, Allah’tan birer emânet bilerek, İslâm terbiyesiyle yetiştirmemizi emrediyor.

Bugün fânî dünyanın albenili, câzibedar tekliflerini bir tarafa itip, evlâtları, Allah yolunda yetiştirebilmek çok büyük bir fedâkârlıktır.

Çünkü İsmail -aleyhisselâm- hâdisesini ve kurbanı tefekkür ettiğimizde görüyoruz ki;

Rabbimiz; bizden evlâtlarımızın fânî bedenlerine, gıdâlarına ve kıyafetlerine gösterdiğimiz ihtimamdan ziyade, onların kalplerine, ruhlarına ve mâneviyatlarına ihtimam göstermemizi emrediyor.

ÇOCUKLARIMIZA MANEVİ MİRAS BIRAKALIM

Evlâtlarımızın dünyalarını mâmûr etmemizden ve onlara maddî bir mîras bırakmaya gayret etmemizden ziyade, onların âhiretlerini mâmûr etmemizi, onlara mânevî bir mîras, yani İslâm karakter ve şahsiyetini mîras bırakmaya cehd etmemizi emrediyor.

Bu, Cenâb-ı Hakk’a olan sadâkatimizin ve sayısız nimetlerine şükrümüzün bir ifadesidir.

Âyet-i kerîmede buyurulur:

(Kurbanların) ne etleri ne de kanları Allâh’a ulaşır. Allâh’a ulaşan, ancak takvânızdır…” (el-Hacc, 37)

Mânevî olarak düşündüğümüzde;

Evlâtlarımızdan da ölümden öteye geçecek ve âhirete intikal edecek olan şeyler; onların fânî bedenleri değil, onlara yedirdiklerimiz değil, içirdiklerimiz değil, onların şu fânî hayatta elde ettikleri mallar, süsler, ziynetler değil, makamlar, apoletler ve sıfatlar değil, ancak Rabbimiz için îfâ edecekleri sâlih amellerdir. Yani onları kalb-i selîme nâil edecek gayretleridir, takvâlarıdır.

HZ. İBRAHİM'İN TESLİMİYETİ

Kurban hâdisesi sırlarla doludur. Bu hâdisede, sadece Hazret-i İbrahim teslîmiyet göstermemiştir. Hazret-i İsmail ve Hazret-i Hâcer de kâ‘bına varılmaz bir teslîmiyet sergilemişlerdir.

Demek ki; Hak yolunda fedâkârlık, huzurlu bir aile ve ailede başlayan mânevî bir terbiye ve tahsili îcâb ettirmektedir.

İsmail -aleyhisselâm-; annesi Hazret-i Hâcer ve babası Hazret-i İbrahim’in terbiyesiyle, karşılaştığı bu ağır imtihanda ne büyük bir teslîmiyet ve rızâ göstermiştir!.. Babası Hazret-i İbrahim; ona Rabbinin emrini bildirdiğinde;

“–(Rabbim ne emretti ise, râzıyım!) Emrolunduğun vazifeyi yerine getir ey babacığım! Beni inşâallah sabredenlerden bulacaksın.” dedi. (es-Sâffât, 102)

TEFEKKÜR EDİLECEK SORULAR?

Bu tefekkürle soralım:

Evlâtlarımızı, bizler de Allâh’ın emirlerine teslîmiyet gösterecek şekilde yetiştirebiliyor muyuz?

Bir anne, baba veya evlât olarak, aile hayatımız, Rabbimiz’in arzularına muvâfık mı?

Bu tefekkürlerle kurbanı idrâk etmemiz gerekir. Zira;

Kurban, Allâh’a yaklaşmak demektir. Fedâkârlık demektir. Hazret-i Mevlânâ’nın buyurduğu gibi;

“Kurban, bir et-kebap bayramı değildir.”

Hayat bir imtihandır. O imtihanda muvaffakiyetin tek çaresi de fedâkârlıktır. Aslında tefekkür edildiğinde görülür ki; Allah yolunda fedâ olmamak ve fedâkâr olmamak, Hak’tan uzaklaşmak ve perişan olmaktır.

Fedâkârlığın hudûdunu ve sonsuzluğunu Cenâb-ı Hak şöyle bildirir:

“Allah; mü’minlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır…” (et-Tevbe, 111)

Bunun en müşahhas misâli, Allah Rasûlü’nün terbiyesinde yetişmiş olan ashâb-ı kiramdır. Onlar dâimâ;

«‒Malım, canım, anam-babam Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah!» dediler. Fedâkârlığı canlarına minnet bildiler. Cellâtların parlayan kılıçlarının yanında hiç korkmadan Allah Rasûlü’nün mektubunu krallara okudular.

Tarihimizde; Fatih’in askerleri de, İstanbul surlarını aşarken yukarıdan dökülen kızgın alevlere karşı yürüdüler, önlerindeki şehîd olunca aynı şevkle;

“‒Şehidlik sırası bizde!” diyerek ileri atıldılar. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in iltifatına nâil oldular.* Fânî bedenlerinden sonra ümmete misâl olarak hem Hak katında hem de mü’min gönüllerde ebedîleştiler.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Sayı: 162

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.