Fil Suresi 5. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Fil Suresi 5. ayeti ne anlatıyor? Fil Suresi 5. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Fil Suresi 5. Ayetinin Arapçası:
فَجَعَلَهُمْ كَعَصْفٍ مَأْكُولٍ
Fil Suresi 5. Ayetinin Meali (Anlamı):
Neticede Rabbin onları yenilmiş, çerçöp hâline gelmiş ekin yaprağına çevirdi.
Fil Suresi 5. Ayetinin Tefsiri:
Bu
sûrenin indiği sıralarda, müşriklerin Resûlullah (s.a.s.)’e olan muhalefet ve
düşmanlıkları çok şiddetlenmişti. Onun dâvasını engelleyebilmek için türlü
türlü yollara başvuruyor, çeşitli hile ve planlar tertipliyorlardı. Cenâb-ı Hak
bu dehşetli hâdiseyi hatırlatarak, pek büyük fitneleri, hîleleri, tuzakları
hârikulâde bir surette bozup dağıtan eşsiz kudretinin bir misalini vermektedir.
Burada Resûlullah (s.a.s.)’in doğduğu sene Kâbe’yi yıkmak için hücum etmiş olan
Fil ordusunun nasıl perişan edildiği gösterilmektedir. Böylece Allah Teâlâ’nın
Rasûlü’ne olan yardım ve himâyesinin, Kâbe’ye yardımından daha üstün ve daha
mükemmel olacağına işaret edilir. Hatta bu hâdisenin ilâhî kudretin kullarını
terbiye etmesinin sadece bir başlangıç örneği olduğu belirtilir. Dolayısıyla
Hakk’ın Habîbi Peygamberimiz (s.a.s.)’e sinsi planlar hazırlamak isteyenlerin
hilelerinin kendi başlarına geçeceği açık ve net olarak bildirilir. Böylelikle
bir taraftan Allah Resûlü (s.a.s.) ve mü’minler teselli edilirken, bir taraftan
da Allah Teâlâ’nın kudretine karşı hiçbir mal ve mülkün, hile ve tuzağın hükmünün
geçmeyeceği anlatılır.
Sûrede
ana hatlarıyla anlatılan hâdise, kaynakların verdiği bilgiler hülâsa edilecek
olursa şöyle vuku bulmuştur:
Yemen
vâlisi Ebrehe, Roma imparatorunun da yardımıyla San’a’da bir kilise yaptırdı.
Muhtelif bölgelere tellallar göndererek insanları bu kiliseyi ziyarete çağırdı.
Fakat neticede yaptırdığı kiliseye arzu ettiği ölçüde rağbet edilmediğini
görünce, son derece öfkelendi. Ardından Arapların eskiden beri kutsiyetini kabul
edip ziyâret ede geldikleri ve öteden beri insanların çok büyük bir değer
verdiği Kâbe’yi yıkmaya karar verdi. İçinde, günümüzün tankları mesâbesinde
olan fillerin de bulunduğu büyük bir ordu hazırlayarak Mekke’ye doğru yürüdü. Böylelikle, insanların yönlerini,
kendi yaptırdığı kiliseye çevirecekti.
Ebrehe,
ordusunun bir kısmını öncü olarak gönderdi; Mekkelilerin hayvanlarını yakalayıp
getirdiler. Bu hayvanlardan bir miktar deve Resûlullah (s.a.s.)’in dedesi Abdulmuttalib’e
aitti. Sonra Ebrehe, elçisini Mekkelilere gönderip, kendisine karşı
çıkmadıkları takdirde mal ve canlarına dokunmayacağını bildirdi. Ayrıca elçiye,
Mekkelilerin reisini görüşmek üzere huzuruna getirmesini emretti. O dönemde
Mekke’nin reisi Abdulmuttalib idi. Elçi, Abdulmuttalib’i alıp Ebrehe’ye
götürdü. Abdulmuttalib pek asil bir insandı. Ebrehe O’nu görünce çok etkilendi.
Tahtından inerek yanına oturdu, kendisinden ne istediğini sordu. Abdulmuttalib:
“-
Adamlarının sana getirdiği develerimi geri isterim” dedi. Ebrehe bunu duyunca:
“-
Seni görünce çok etkilenmiştim. Fakat bu sözünü duyunca gözümden düştün. Biz,
atalarınızın dinî merkezi olan Kâbe’yi yıkmak için geldik, sen ise bunu hiç
düşünmüyorsun da develerini geri istiyorsun” şeklinde karşılık verdi.
Abdulmuttalib:
“-Ben
yalnız develerin sahibiyim ve ancak onlar için talepte bulunabilirim. Bu Beyt’e
gelince, onun bir Rabbi var ve O, kendi evini koruyacaktır” dedi. Ebrehe:
“-
O, elimden Kâbe’yi kurtaramayacaktır” hezeyanını savurdu. Abdulmuttalib ise:
“Bu
seninle O’nun arasındaki mesele” cevabını verdi. Bunu söyledikten sonra
Ebrehe’nin yanından kalktı. Ebrehe de ona develerini geri verdi.
Ertesi
gün Ebrehe Mekke’ye girmek üzere hareket etti. Fakat ordunun önünde bulunan
“Mahmut” ismindeki fil birdenbire yere çöktü. Ne kadar uğraştılarsa onu
yerinden kımıldatamadılar. Güneye, kuzeye veya doğuya yönlendirildiğinde o
hemen kalkıp koşmaya başlıyor fakat Mekke’ye döndürüldüğünde olduğu yerde
çöküyor, kesinlikle o tarafa gitmiyordu. Bu sırada kuşlar gaga ve pençelerinde
küçücük taşlarla sürüler halinde geldiler. Kuşların sürüler halinde gelmesi
âyette اَبَاب۪يلُ (ebâbil) kelimesiyle
ifade edilir. Ebâbîl, bir kuş ismi değil, “birbiri ardınca sürü sürü, küme
küme, kalabalık gruplar halinde gelen” mânasındadır. Sürüler halinde gelen bu
kuşlar, Ebrehe’nin askerleri üzerine yağmur gibi taş yağdırdılar.
Şâir
der ki:
“Olma ısyâna cerî kuvvet ile fîl gibi
Düşmen-î hakka hücûm eyle ebâbîl gibi.” (Hersekli
Ârif Hikmet)
“Kuvvetine
güvenerek, Kâbe’ye saldıran filler gibi isyatnkârlığa kalkışma. Bilakis Ebâbîl
kuşları gibi, hak ve hakîkate düşman olanlar üzerine hücûm etmeye bak.”
4.
âyette, kuşların attığı taşlarınسِجّ۪يلٌ (siccîl)den olduğu haber verilir. “Siccîl”,
“taşlaşmış çamur, pişmiş tuğla” demektir. Bu taşlar kime vurduysa cismi hemen
çürümeye başlıyordu. Onların et ve kanı su gibi akıyor, kemikleri dışarı
çıkıyordu. Mekke’nin önü bir anda insan ve fil mezarlığına döndü. Sıkletsiz
küçücük kuşlar, tonlar ağırlığındaki filleri ezip yere sermişti. Ebrehe de aynı
akıbete uğradı. Onun bedeni parçalanarak düştü. Düşen her parçanın yerinden
irin ve kan akmaya başladı. Bu telaş içinde Ebrehe’nin askerleri her yerde
ölüyor ve yere seriliyorlardı. Kimileri aynı yerde helak oldu, kimileri de
kaçarken yolda ölüp gittiler. Ebrehe de görenlere ibret olsun diye hemen canı
alınmamış, daha fazla eza çeksin diye yaralı, etleri lime lime olmuş bir
şekilde kaçanlar arasında kalmıştı. Nihâyet o da Yemen’e yakın bir bölgeye
geldiğinde perişan bir halde ölüp gitti.
Sûrenin
son âyeti, onların helak edildiklerinde ne hale geldiklerini tasvir etmektedir:
“Neticede Rabbin onları yenilmiş, çerçöp hâline gelmiş ekin yaprağına
çevirdi.” (Fîl 105/5) اَلْعَصْفُ
(‘asf), “ekin yaprağı”, مَأْكُولٌ (me’kûl) de “yenmiş”
demektir. Bu ifadeye; hasattan sonra tarlada kalan, rüzgar önünde savrulan ve
hayvanlar tarafından yenen ekin yaprağı döküntüsü; kırılıp savrulan saman;
başak çıkmadan önceki taze yapraklar; içi boş kapçıktan ibaret kalan tane gibi
mânalar verilir.
Burada
şöyle bir tablo tasvir edilmektedir: İçinde serâpâ taze ekin bulunan bir tarla
var. Bu tarlaya aç hayvanlar girmişler, sağa sola saldırıp yemişler, her tarafı
hurdahaş çiğnemişler ve hepsini berbat etmişler. Bu tablo, onların hayvanların
istilasına uğramış bu taze ekin gibi kırılıp serilişlerini tasvir eder. Bir de
“yenmiş olmak” neticesinden, onların “gübre haline geldikleri, sonra da kuruyup
parçaları darmadağınık olduğu” mânası da anlaşılabilir. Bu tabloda, helak
edilen insan ve fil leşlerinin kokuşup dağılması gübre parçalarına
benzetilmiştir. Fakat Kur’an’ın nezâhet üslubu, ifadenin nezahetini muhafaza
ederek neticeyi başlangıcıyla beyân buyurmuştur. Nitekim “İsa ve anası her
ikisi de diğer insanlar gibi yemek yerlerdi” (Mâide 5/75) sözü, “büyük abdestlerini yaparlardı” mânasına
hadesten kinaye olduğu halde, Kur’an’ın eşsiz nezâhet üslubu dolayısıyla böyle
ifade buyrulmuştur.
“Yenmiş
ekin yaprağı” ifadesinden anlaşılan bir diğer mâna ve bunun tasvir ettiği tablo
şöyledir: Allah Teâlâ onları kurtçuklar yemiş, böcek yeniği olmuş ekin
yaprağına çevirmiştir. Böyle ekin tane tutmaz. Çoğunlukla yenik yapraklar delik
deşik olur. Böylece Fil ordusunun maksatlarına ermeden bedenlerinin delik deşik
olması manzarası böyle yenik ekin yapraklarına benzetilmiştir. Ayrıca onların
kurtlar, böcekler, mikroplar tarafından yenilerek çürüyüşlerine işaret
edilmiştir.
İşte
sonsuz kudret sahibi Allah Teâlâ, Fil
ordusunu böyle akıllara gelmez şaşırtıcı ve çabuk bir şekilde bir “yenilmiş
ekin” gibi yapıverdi. Karşılarında açıkça karşı koyacak bir kuvvet görmeyen,
fillerine ve çokluklarına güvenerek istedikleri gibi Kâbe’yi yıkacaklarını
zanneden istilacı bir orduyu böyle semavi bir afet ile yenik bir ekin yaprağı
gibi ansızın yerlere serip perişan ediverdi. Bunu böyle yapan Allah’ın,
dilediği zaman onların benzerlerine de bu kabilden hatırlara gelmez, tasavvur
olunmaz belalar, azaplar verebileceğinde ve bu kudret sahibinin dinine ve
Peygamberine karşı gelenleri dünyada mağlup edip âhirette cehennemin dibine
geçireceğinde asla şüphe yoktur.
Cenâb-ı
Hakk, Kâbe’yi kendisine kulluk mekânı olarak kudsî ve mübârek kılmıştı. Bunun
için onu ilâhî muhâfaza altına almıştı. Ebrehe’nin Beytullâh’a karşı yaptığı
bu saygısızlığa verilen ceza, ister Kâbe olsun ister onun birer şubesi
mâhiyetindeki diğer cami ve mescitler olsun, kıyâmete kadar aynı şekilde
yapılacak diğer hareketler için de bir tehdit mâhiyeti taşımaktadır. Nitekim
âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Allah’ın mescitlerinde O’nun isminin
anılmasını engelleyen ve ibâdet yerlerinin harap olmasına çalışandan daha zâlim
kim olabilir! Böylelerinin, oralara korku içinde girmekten başka bir hakkı
olamaz. Onlara dünyada bir rezillik, âhirette de büyük bir azap vardır.” (Bakara
2/114)
Zulmünü
iyice şiddetlendiren Ebrehe, netîcede kendisinde nihâyetsiz bir kuvvet ve azamet
olduğu vehmine kapılmıştı. Buna mukâbil Allah Teâlâ onu, çöllerdeki arslan,
kaplan veya zehirli yılan gibi dehşet verici güçlü mahlûklarla değil, çok
güçsüz ve zayıf varlıklar olan kuşların attığı nohuttan küçük taşlarla helâk
etti. Nitekim Allah Teâlâ, Firavun, Nemrut ve Câlût gibi mütekebbirleri hep
onlardan küçük ve güçsüz görünen varlıklarla helâk ederek, onların hakîkatte ne
kadar âciz varlıklar olduklarını ve kibirlerinin mânasızlığını ortaya koymuştur.
Bu
dehşet dolu ilâhî mûcizenin tahakkuk ettiği yıla da “Fil Senesi” denildi. “Fil Senesi” Kureyşliler arasında bir nevî
târih başlangıcı olarak kullanıldı. Şu rivayet, bunun güzel bir misâlidir:
Kubaş
b. Üşeym:
“–Ben
ve Peygamber (s.a.s.), Fil senesinde doğduk” demişti.
Osman
bin Affân (r.a.) ona:
“–Sen
mi daha büyüksün, yoksa Peygamberimiz (s.a.s.) mi daha büyük?” diye sordu.
Mübârek
sahâbî, şu edeb ve incelik dolu karşılığı verdi:
“–Peygamberimiz
(s.a.s.) benden çok çok büyüktür. Doğumda ise ben ondan daha eskiyim! Ben,
fillerin tersini yeşil ve değişmiş olarak gördüm.” (Tirmizî, Menâkıb 2)
Şüphesiz
Kâbe ile Kureyş arasındaki alaka, çok kadim ve oldukça derindir. Bu sebeple
Allah Teâlâ, Kâbe’ye olan himayesinin Kureyşlileri yakından ilgilendirdiğini,
dolayısıyla bu ilâhî lütfun farkında olup Resûlullah (s.a.s.)’in davetine
uymaları gerektiğini bildirmek üzere şimdi Kureyş sûresi gelmektedir:
Fil Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Fil Suresi 5. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...