Filistin Toprak Günü Nedir?

Tarihi Filistin topraklarındaki İsrail işgaline karşı direnişin sembolü haline gelen Toprak Günü’nün 42. yıl dönümünde, giderek genişleyen İsrail işgali yeniden dünya gündemine taşınıyor.

Filistinliler, 30 Mart Toprak Günü münasebetiyle düzenleyecekleri gösteri ve etkinliklerle adalet arıyor.

Bu kapsamda bugün abluka altındaki Gazze, işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs ile İsrail sınırları içinde kalan topraklar ve dünyanın çeşitli başkentleri geniş katılımlı gösterilere hazırlanıyor.

TOPRAK GÜNÜ NEDİR?

İsrail, 30 Mart 1976’da ülkenin kuzeyindeki Celile bölgesinde yaşayan İsrail vatandaşı Filistinlilere ait binlerce dönüm araziye el koydu. Bunun üzerine Filistin halkı, bu gaspı protesto etmek için genel greve gitti ve gösteriler düzenledi.

İsrail polisi gösterilere katılan Filistinlilere ateş açarak 6 kişiyi şehit etti, binlerce kişiyi yaraladı. İsrail'in kuzeyindeki Celile bölgesinde bulunan Deir Hanna beldesinde yaşanan bu olay, polis ile İsrail vatandaşı olan Filistinli kitleler arasında yaşanan ilk kitlesel çatışma olması sebebiyle büyük önem kazandı.

Olayın gerçekleştiği tarihte Deir Hanna beldesinde yaşayan Filistinlilerin yaklaşık yüzde 20’sini Hristiyanlar, geri kalanını ise Müslümanlar oluşturuyordu.

“Toprak Günü” olarak anılan bu olay, İsrail ile Filistin arasındaki çatışmanın kaynağı olan toprak konusunda Filistinlilerin gösterdiği direnişin simgesi olarak görülüyor.

FİLİSTİNLİLER TOPRAKLARININ YÜZDE 15’İNİ KULLANABİLİYOR

Aslında Toprak Günü’nün geçmişi “Nekbe” (Büyük Felaket) olarak bilinen 1948'de İsrail'in kurulması ve sonrasındaki olaylar zincirine kadar uzanıyor.

Filistin İstatistik Merkezinin Mart 2015’teki verilerine göre İsrail, 27 bin kilometrekarelik Filistin topraklarının yüzde 85’ine el koymuş durumda. Filistinliler kendi vatanlarının sadece yüzde 15’ini kullanabiliyor.

MİLYONLAR SÜRGÜNDE YAŞIYOR

Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki mülteci kamplarının yanı sıra başta Suriye, Lübnan ve Ürdün olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde vatanlarından uzakta hayat süren milyonlarca Filistinli, hala yüzlerinin “çalınan cennet” olarak tanımladıkları Filistin’e dönük olduğunu her fırsatta dile getiriyor.

Birleşmiş Milletlerin (BM) “Evlerine geri dönmeyi ve komşularıyla huzur içinde yaşamayı arzulayan mültecilerin, mümkün olan en yakın zamanda bu arzularını gerçekleştirmelerine izin verilmeli ve geri dönmemeye karar verenlerin arazileri için tazminat ödenmeli” şeklindeki 194 sayılı kararını ise İsrail uygulamayı reddediyor.

İSRAİL’İN AMACI FİLİSTİN’İ YAHUDİLEŞTİRMEK

Toprak Günü dolayısıyla Filistin asıllı İsrail milletvekili ve İsrail Parlamentosu Başkan Yardımcısı Ahmed Teybi, bu günün İsrail ile Filistin halkı arasındaki çatışmanın özünü oluşturduğunu söyledi.

Toprak Günü’nün yurt dışında sürgünde olan, işgal altındaki topraklarda yaşayan veya bugün İsrail vatandaşı olan tüm Filistin halkını bir dava etrafında topladığını vurgulayan Teybi, “İsrail, kendi vatandaşı olan Arapların topraklarına el koyuyor. 1967’de işgal ettiği Filistin topraklarında da yasa dışı Yahudi yerleşim yerlerini giderek arttırıyor. Bütün bu politikaların bir tek amacı var. O da Doğu Kudüs’ü ve geri kalan Filistin topraklarını Yahudileştirmek.” değerlendirmesinde bulundu.

FİLİSTİNLİLERİN 920 KÖYE GİRMELERİ YASAK

Bazı radikal Yahudilerin Mescid-i Aksa’nın statüsünün değiştirilmesi yönündeki taleplerinin giderek arttığına dikkati çeken Teybi, İsrail Parlamentosunun gündeminde olan ve “Yahudi ulus devlet yasası” olarak bilinen “ırkçı” yasanın da bu trendin bir devamı olduğunu belirtti.

Söz konusu yasa tasarısının İsrail'de sadece Yahudilere “karar verme hakkı” tanıdığını hatırlatan Teybi, uygulamada ise bu ayrımcılığın zaten var olduğunu ifade etti.

İsrail toprakları içerisinde bulunan 920 köy ve kasabada Arapların yaşamasının yasak olduğunu dile getiren Teybi, “Türkiye’de Müslüman olmayanların yaşamasının yasak olduğu bir yer yok. Ya da Fransa’da Hristiyan olmayanların yaşamasının yasak olduğu bir yer yok. Ancak İsrail’de Yahudi olmayanların yaşamasının yasak olduğu yüzlerce yer var.” dedi.

Teybi, söz konusu 920 köy ve kasabaya yerleşmek isteyenlerin, buranın yöneticisi olan dernek tarzı organizasyonlardan onay alması gerektiğini ve bu yapıların da Yahudi olamayanlara onay vermediğini kaydetti.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.