Firdevs Cennetinin Mirasçısı

Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve bugün Türkiye geneli tüm camilerde okunan Cuma hutbesinin bu haftaki konusu "Firdevs cennetine mirasçı olmak"tı.

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan Cuma hutbesi yayınlandı. Namaz öncesi Türkiye genelindeki tüm camilerde okunacak olan hutbenin bu haftaki konusu "Firdevs cennetine mirasçı olmak" olarak belirlendi. Hutbede, Hz. Peygamber'in "Kim bu âyetlerde belirtilenleri hayatına yansıtırsa cennete girer" dediği Müminûn Suresi'nin ilk 10 ayeti anlatıldı.

FİRDEVS CENNETİNE MİRASÇI OLMAK

Aziz Müminler!

Hz. Ömer'in rivayet ettiğine göre Allah Resûlü (s.a.s), bir gün ashabıyla sohbet ettiği esnada kendisinde vahiy alameti belirdi. Bir müddet bekledikten sonra kıbleye yöneldi. Ellerini semaya açtı veRabbine şöyleniyazda bulundu: “Allah'ım! Bize nimetini artır, eksiltme!Bizionurlandır, zelil eyleme! Bizi istediğimize ulaştır, mahrum etme! Bizi üstün kıl; zayıf duruma düşürme! Bizi razı olduklarından ve senden hoşnut olanlardan eyle!"

Kardeşlerim!

Efendimiz, bu duanın ardından,“Az önce bana on âyet indirildi. Kim bu âyetlerde belirtilenleri hayatına yansıtırsa cennete girer." buyurdu ve Müminûn Suresi'nin ilk on âyetini[1] okudu.[2]

İşte bugünkü hutbemizde bizleri Firdevs cennetine mirasçı kılacak bu on âyeti sizlerle paylaşmak istiyorum. Geliniz, bu on âyette haber verilen ve felaha eren gerçek müminlerin kimler olduğuna hep birlikte bakalım.

اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ o müminler ki, namazlarınıhuşu içerisinde kılanlardır. Namazı, Rabbiyle bir vuslat anı, özlemle beklenen bir buluşma olarak görenlerdir. Bu muazzam ibadeti,şekle indirgemeyenlerdir. Onun ruhunu asla zayi etmeyenlerdir.

وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ o müminler ki, dünya ve ahiretlerine bir faydası dokunmayan, boş söz ve işlerden uzak duranlardır. Zira hayat, bir saniyesi bile heba edilemeyecek kadar kısave kıymetli bir nimettir. Vakit, bizlere emanet edilen eşsiz bir hazinedir. Ve bir gün her bir emanetin, her bir nimetin hesabı Rabbimiz tarafından eksiksiz sorulacaktır.

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ felâha eren müminler,zekâtını verenlerdir. İnfakta bulunanlardır. Zekât vermek için adeta birbirleriyle yarışanlardır. Zekât ki; yoksulun, ihtiyaç sahibinin, zenginin malındaki hakkıdır. Zekât ki; kişiyi mal ve mülkün, servet ve gücün esiri olmaktan korur. Zekât ki; bir taraftan kişiyi maddi yüklerden kurtarır. Diğer taraftan da günah ve kirlerden arındırır.

Kardeşlerim!

Kendilerine cennetin vadedildiği müminler,

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙiffetlerini koruyanlardır. Başkalarının iffetini kendi iffeti sayanlardır. Zira insan, tertemiz fıtratını, haysiyetini koruduğu müddetçe özünü korur. Başkalarının saygınlığına halel getirmediği müddetçe saygı görür.

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙebedi nimetlere ulaşacak müminler, emanet bilincine sahip olanlardır. Ahitlerine, verdikleri sözlere sadık kalanlardır. Zira sadakat ehli, güvenilir bir kişi olmak, müminin en önemli özelliklerindendir. Çünkü mümin, Muhammedü'l-Emîn'in, yani özü sözü bir, güvenilir peygamberin kutlu yolunun yolcusudur.

وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَFirdevs cennetine kavuşacak olan müminler, namazlarını aksatmadan devamlı kılanlardır. Namazları, kendilerini çirkinliklerin esiri olmaktanalıkoyduğu kimselerdir. Şu bir gerçektir ki; biz namazlarımızı korursak namazlarımız da bizi korur. Biz namazlarımıza düşkün ve sevdalı olursak namazlarımız da bütün varlığıyla kötülüklere karşı bize kalkan olur.

Kardeşlerim!

İşte Rabbimizin büyük mükâfatı bu müminler içindir. اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ Onlar, Firdevs cennetinin ebedi varisleridirler. Firdevs cenneti ki, cennetin en özel yerlerindendir. En yüksek mertebelerindendir. Firdevs cenneti ki Peygamberimiz (s.a.s)'in vefatından sonra ciğerparesi Fâtıma validemizin, “Makamı Firdevs cenneti olan babacığım!"[3]sözleriyle hüznü ve tesellisine konu olan cennettir.

Kardeşlerim!

Yüce Rabbimiz, bizleri felâhaeren ve Firdevs cennetindePeygamberimiz (s.a.s)'e komşu olan bahtiyar müminlerden eylesin.

[1]Müminûn, 23/1-10.

[2]İbnHanbel, I, 351; Tirmizî, Tefsir, 24.

[3]Buhâri, Megazi, 78.

Kaynak: Diyanet

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.