Fransa'ya "kapitülasyon" Niye Verildi?

Fevkalâde ileri görüşlü bir devlet adamı olan Kânûnî Sultan Sü­ley­man’­ın, Fransızlara verdiği ve “kapitülasyon” adıyla anılan imtiyazlar, bâzı câhillerce itham edilegelmiştir. Oysa kapitülasyonlar bakın hangi amaçla Fransızlara verilmiş?

Kânûnî Sultan Sü­ley­man’­ın, Fransızlara verdiği ve “kapitülasyon” adıyla anılan imtiyazlar, bâzı câhillerce itham edilegelmiştir. Hâlbuki Alman imparatoru Şarlken, Avrupa’ya hâkim olmak istiyordu. Bu maksadı, Fransa’yı mağlûb etmesi ile gerçekleşmek üzere idi. Bunu engellemek isteyen Kânûnî, Fransa ile 1535’te ticârî bir muâhede imzaladı. Bu muâhede, Fransızlar’ın gümrük külfetini yüzde beşe indiriyordu. Bu, Fransa’ya büyük bir maddî yardım demekti. Fransa da buna mukâbil Osmanlı’ya vergi ödüyordu. Kânûnî’nin takip ettiği bu siyâset, Avrupa’da hris­ti­yan birliğini parçalıyor, Osmanlı’nın nüfuz ve îtibârını artırıyordu. Bu sebepledir ki, reformist Martin Luther:

“Yâ Rabbî! Büyük Türkleri bir an önce başımıza getir de, Sen’in ilâhî adâletinden onlar sâyesinde nasiplenelim!..” diyordu.

Ayrıca dün­yaya hak ve adâlet tevzî eden Türkler’e karşı mukâ­ve­me­tin “küfür” olduğunu söylüyordu.

Bu da gösteriyor ki, Kânûnî’nin adâleti tevzii karşısında bir hris­ti­yan lideri dahî hakkı teslîm etmek zorunda kalmıştır.

Sultan Süleyman Han, takip ettiği âlem-şümûl siyâsetle hris­ti­yanlık içinde yeni bir mezhep kuran Martin Luther ve taraftarlarını desteklemiş ve böylece Almanya ile İspanya’nın arasını açmıştır. Martin Luther’in kurduğu protestanlık mezhebi, daha ziyâde Almanya’da îtibar bularak yayıldı. Bu da, katolik devletlerle Almanya’nın arasının açılmasına sebep oldu. Bunların başında İspanya gelir. Kapitülasyonlarla da Fransa’yı kendi güdümüne alan Osmanlı, böylece kendisine karşı mukâvemet edecek haçlı gücünü parçalamıştır.

Kapitülasyonların bir diğer faydası da, Amerika’nın keşfi, uzakdoğuya Ümit Burnu’ndan dolaşılarak ulaşılması gibi sebeplerle değişen dün­ya ticâret yollarını, tekrar Osmanlı ülkesine döndürmekti. Bununla beraber daha sonraları, şartların değişmesiyle kapitülasyonların zararlı bir hâle geldiği de biliniyor!..

Kaynak: Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle OSMANLI, Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları, 2013

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.