Furkan Suresi 67. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Furkan Suresi 67. ayeti ne anlatıyor? Furkan Suresi 67. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Furkan Suresi 67. Ayetinin Arapçası:

وَالَّذ۪ينَ اِذَٓا اَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذٰلِكَ قَوَامًا

Furkan Suresi 67. Ayetinin Meali (Anlamı):

Onlar, harcadıklarında ne isrâf eder ne de eli sıkı davranırlar; bu ikisi arasında orta bir yol tutarlar.

Furkan Suresi 67. Ayetinin Tefsiri:

Onların önemli bir karakter yapıları yaptıkları harcamalarda kendini göstermektedir. Onların, harcadıklarında İsrâf etmediklerini, cimrilik de yapmadıklarını ve orta bir yol tuttuklarını görüyoruz. “İsrâf” kelime olarak herhangi bir şeyde haddini aşmaktır. İnfakta İsrâf ise, yapılan harcamalarda Allah’ın kulları için mübah kıldığı sınırı aşmaktır. “İktar”, Allah’ın emrettiği sınırın altında bir harcama yapmak, “kıvâm” ise bu iki aşırı uç ortasında mutedil bir yol tutmaktır. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XIX, 48) Harcama ya bir zarûret ya bir ihtiyaç veya bir güzellik için yapılır. Zaruri olan harcama yapılmayınca yaşamak mümkün olmaz. Mesela ölmeyecek kadar yemek bir zarûrettir. İhtiyaç duyulan masraf yapılmazsa güçlük çekilir. Doyacak kadar yemek ihtiyaçtır. Güzelleştirme için yapılması gereken harcama yapılmadığı takdirde ise güzellik olmaz. Güzel ve lezîz yemekler hazırlamak gibi. Her bir ferdin ve toplumun, sahip bulunduğu imkân ve kazanca göre bu derecelerden koruması gereken bir sınırı vardır. Şu halde ne zaruret, ne ihtiyaç ve ne de güzellik için olmayan, faydasız, zararlı, meşrû olmayan yönlere yapılan harcama herkes için bir İsrâf olduğu gibi, insanların ihtiyacı karşısında fazla yiyip içmek de güzel karşılanmaz, hatta isrâf sınırına girmiş olur. İyilik ve yarar sağlayan şeylere harcamak ise boşa harcamak değil, üretmek olacağından isrâf sayılmaz. İşte Rahmân’ın kulları faydasız ve hayırsız yere sarf etmezler, hakkını da kısmazlar, ikisi arası bir yolda yürürler. (Elmalılı, Hak Dini, V, 3613)

Bu ölçü, İslâmın fert ve toplum hayatında gerçekleştirmek istediği eğitimin vazgeçilmez bir özelliğidir. Çünkü İslâm bütün öğretilerini denge ve ölçü esaslarına dayandırır. müslüman, belli ölçülerde hak sahibi olmakla birlikte, ilâhî şeriatı hayatına egemen kılmayan diğer toplumlarda olduğu gibi kendi malını dilediği gibi harcama özgürlüğüne sahip değildir. müslüman savurganlıkla eli sıkılık arasında bir orta yol benimsemekle yükümlüdür. Âyet-i kerîmede şöyle buyurulur:

“Harcamalarında ve başkalarına yardımda eli sıkı olma, ancak varını yoğunu da saçıp savurma! Sonra herkes tarafından kınanır, kaybettiklerine hasret çeker durursun. (İsrâ 17/29)

Zira savurganlık kişiyi, toplumu ve malı bozar. Eli sıkılık ise hem sahibinin hem de çevresindeki toplumun bu maldan yararlanmasına engel olur, malı hapseder. Halbuki mal içtimâî hizmetler için kullanılması gereken bir araçtır. Gerek savurganlık gerekse eli sıkılık hem sosyal hayatta hem de ekonomik alanda büyük sarsıntılara, karışıklıklara sebep olur. Malı hapsetmek krizlere yol açtığı gibi, sınırsız ve hesapsız bir şekilde serbest bırakmak da içinden çıkılmaz sıkıntılara yol açar. Bunun yanı sıra kalplerin ve ahlâkın da bozulma riski artar. Bu sebeple şâir Ali Rûhî şöyle öğüt verir:

“Vâreste olmak isteyen âdem melâlden

Ayrılmasın işinde reh-i i‘tidâlden.”

“Her türlü üzüntü, keder ve sıkıntıdan kurtulmak isteyen kişi, hangi işi olursa olsun sakın itidalden, yerinde ve kararında olan orta yoldan ayrılmasın.”

Gelen âyetlerde ise bahsedilen seçkin kulların haramlardan ve özellikle büyük günahlardan titizlikle uzak duruşları dikkate sunulur:

Furkan Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Furkan Suresi 67. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.