Gafil ve Ölü Kalplerin Alâmeti
Ahmak insanlar ölümü neden hatırlamaz? Gafil veya ölü kalplerin alâmeti nedir? İnsanın, kaçtığında kurtuluşa erebileceği tek sığınak.
Mevlânâ Hazretleri buyurur:
“Ahmak, herkesin ölümünü işitir de kendi ölümünü hiç hatırına getirmez...”
Nefsin mayasında fânîliğe isyan vardır. Bu yüzden nefsinin esiri olmuş bir insan da ölümsüzlüğü arzular ve dünyada ebedî kalmak ister. Ölümü tefekkür etmekten hoşlanmaz. Âhireti hatırlatan her şeyden rahatsız olur. Bu tavrıyla âdeta ölümden ve âhiretten kaçmak ister. Sanki ondan kaçmakla, âhiretsiz bir dünya hayatı yaşayabileceğini zanneder.
Bu gaflet şaşkınları nazarında ölüm, sanki hep başkalarının kaderidir. Ömrü boyunca sayısız cenâze manzarasına şahit olsa da, kendini hiç o mevtânın yerine koymaz. O tabuta veya kabre girme sırasının bir gün kendine geleceğini düşünmek bile istemez. Ölüm karşısında hep sahte bir muâfiyet duygusu taşır. Yani ölümün hikmet ve ibret derslerini okuyamaz. Bu ise, gafil veya ölü kalplerin alâmetidir.
Câhiliye devrinde müşrikler, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e, âhiret haberi vermekten vazgeçmesi, haramları kaldırması ve putlarına dokunmaması karşılığında kendisini kabul edeceklerini, O’na tâbî olacaklarını bildirmişlerdi. Bugün de âhiret haberinden rahatsız olan, ölümü hatırına getirmeyen, ibadetsiz, sorumsuz ve ölçü tanımaz bir hayat isteyenlerin hâli, aynı câhiliye tavrını hatırlatmaktadır.
Meselâ dînî hayata uzak kesimlerin de bulunduğu semtlerdeki bir mahalleye câmi inşâ edildiğinde, o câmiye yakın binalar tercih edilmediğinden kat fiyatları düşüveriyor. Zira câmideki musallâ taşı ve kılınan cenâze namazları; âhiret kaygısı duymadan sorumsuz bir hayat yaşayanlara ölümü hatırlatıp keyiflerini kaçırıyor.
Yine Zincirlikuyu Kabristanı’nın kapısına:
“Her canlı ölümü tadacaktır…” (el-Ankebût, 57) âyeti yazıldığında, birçok kimse; “Bu yazı bize karamsarlık veriyor, kaldırın bunu!..” diye şikâyette bulunmuştu.
KAÇACAK YER NERESİ?
Bugün inançsızlıktan beslenen, materyalist, kapitalist, liberalist sistemlerin bütün reklâm, moda ve neşriyâtı da, insana âdeta âhiretsiz bir dünyada, dilediği gibi yaşamayı empoze etmektedir. Bu girdaba kapılmak ise her an dünyadan uzaklaşıp âhirete biraz daha yaklaşan insanoğlu için en büyük hüsran sebebidir. Zira âhireti yok saymakla ondan kurtulacağını zannetmek, ancak bir hamâkatin göstergesidir. Nitekim; ölümden, âhiretten ve Allah’tan kaçanların kurtulduğuna dair bir haber aslâ duyulmamıştır. Aksine, Cenâb-ı Hak insanın kıyâmet günündeki dehşet ve şaşkınlığını şöyle haber vermektedir:
“O gün insan; «Kaçacak yer neresi!» diyecektir.” (el-Kıyâme, 10)
İnsanın, kaçtığında kurtuluşa erebileceği yegâne sığınağı da diğer bir âyet-i kerîme şöyle beyân etmektedir:
“O hâlde Allâh’a kaçın! (O’na koşun, O’na sığının!)...” (ez-Zâriyât, 50)
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Mevlana, Erkam Yayınları