Gâfilâne Kılınan Namazlar
Ayet “Yazıklar olsun (şiddetli azâb olsun, nifak sûretiyle) o namaz kılanlara" derken kimleri uyarıyor? Namaz hususundaki üç gaflet nedir?
Âdab ve erkândan uzak bir şekilde, gâfilâne bir gönülle kılınan ve içine iblisin dahlinin karıştığı bir namaz, âdeta kulun yüzüne çarpılacak bir günah paçavrası hükmündedir. Âyet-i kerîmelerde buyrulur:
“Yazıklar olsun (şiddetli azâb olsun, nifak sûretiyle) o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar (namazdan gâfildirler). Onlar (namazlarıyla insanlara) gösteriş yaparlar; hayra da mânî olurlar.” (el-Mâûn, 4-7)
Müfessirler, namaz hususundaki gafleti üç şekilde îzah etmişlerdir:
- Namaz vaktinden gâfil olup onu kazâya bırakmak,
- Namaza alâka duymayarak cismen namazda olunduğu hâlde rûhen namaz dışında olmak,
- Fıkıh kâidelerine dikkat etmemek.
Hazret-i Mevlânâ buyurur:
“«Îman nedir?» diye aklıma sordum. Aklım da kalbimin kulağına eğilip; «Îman, edepten ibârettir.» diye fısıldadı...”
En büyük edep, Cenâb-ı Hakk’a karşı tâzîmdir. Bunun da en güzel ve güçlü tezâhürü, ibadetlerde, bilhassa da namazda olmalıdır.
Namazın muhteva, âdab ve erkânından herhangi birinde gösterilen gaflet, şeytanın, kulun namazından kopardığı bir şeydir. Musallînin gaflete temâyül göstermesi, şeytanın tasallutuna fırsat verir. Ve tabiîdir ki, şeytanın zaafa uğrattığı bir namaz, makbul değildir.
Şu da hayreti mûciptir ki, kimileri, İslâm’ın harâretli bir müdâfii oluyorlar da, namaz ibadetinin ehemmiyetini lâyıkıyla kavrayamayıp onun hakkında gevşeklik ve gaflet gösteriyorlar. Yapılan Kur’ânî ve nebevî emir ve tavsiyeleri âdeta basite ve hafife alarak alâkasız davranıyorlar. Namazdaki huşû hâlini ihmâlin yanında onun erkânına dahî riâyette kusur ediyorlar. Sanki bir yasak savar gibi alelacele ve gâfilâne namaz kılarak vazifelerini lâyıkıyla yerine getirdiklerini zannediyorlar. Cenâb-ı Hak, böyle bir gafletten hepimizi muhafaza buyursun!
Bu gaflet çukuruna düşenler, ellerindeki dağ gibi serveti zâyî edip iflâs eden müflislere benzerler. Ellerinde kalan, sadece yorgunluktur. Hadîs-i şerîfte buyrulduğu gibi:
“Nice gece ibadetine kalkan vardır ki, onun bu kalkışından nasîbi, uykusuzluktan başka bir şey değildir.” (İbn-i Mâce, Sıyâm, 21)
Ayrıca namazın tâdil-i erkân ve diğer âdâbında eksiklik ve noksanlık yapmayı Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- “hırsızlık” olarak tavsîf ile şöyle buyurur:
“İnsanların en fenâ hırsızı, namazından çalandır.” (Hâkim, Müstedrek, I, 353)
Şu kadar ki bu hırsızlık şeytan nâmına olduğu için -evvelki hadîs-i şerîflerde beyân edildiği gibi- insanın elinde yorgunluktan başka bir şey kalmaz. Dolayısıyla namazdan çalanlar, Allâh’ın şiddetli îkâzını hatırlamalıdırlar:
“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar!” (el-Mâûn, 4-5)
Bu âyet-i kerîmeler gösteriyor ki, tembellik edenler namaza yaklaşamazken, nefs engelini aşamayanlar da namazın sûret yapısında kalırlar, rûhâniyetinden istifade edemezler. Yani kim ki, tarif olunduğu şekilde namaz kılmaz, huzûr-i ilâhîde bulunduğundan habersiz olur ve aklı-fikri ticaretinde kalır veya kalbi başka dünyevî meşgalelerle dolu bulunursa, o aslâ kâmil mânâda bir musallî değildir. Onun kıldığı namaz dünyada kalır.
Kalpteki îmânı kemâle ulaştıran namaz, böyle gâfillerde mahrumiyetle neticelenir. Bilâkis boyunlarına dolanan bir gazab ilmeği hâlinde veya içyüzlerini ele veren bir ayna mesâbesinde elîm bir azâbın habercisi olur. Âyet-i kerîmede buyrulur:
“İkiyüzlüler (münâfıklar) Allâh’ı (güyâ) aldatmaya çalışırlar. Hâlbuki Allah, onların aldatmalarını kendi başlarına çevirir. (Allah bilir ki, onlar) namaza kalktıkları zaman da üşene üşene kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allâh’ı da pek az zikrederler.” (en-Nisâ, 142)
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Kulu Allâhʼa Yaklaştıran NAMAZ, Erkam Yayınları