Galebe Ne Demek?
Galebe: Galip gelme, yenme. Üstünlük. Fazlalık, ekseriyet anlamlarına gelmektedir.
GALEBE KELİMESİNE ÖRNEKLER
Büyük fetihler sultânı Yavuz Han, cihan çapındaki zaferleriyle mağrur olmamış, dâimâ nefsine galebe çalarak hakîkî zaferin, ancak ilim, irfan ve hikmet ehli zâtların irşâdıyla gönül âleminde vukû bulacağını idrâk etmiş bir pâdişah idi. Onun şu mısrâları, bu hakîkati ne güzel ifâde etmektedir:
Pâdişâh-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş;
Bir velîye bende olmak cümleden âlâ imiş!..
*****
Allâh’ın gâlip arslanı Hazret-i Ali, o an nefsinin galebesinden endişe ederek birdenbire durdu ve elindeki kılıcı yere indirip düşmanını öldürmekten vazgeçti. Bu hâl, tam öldürüleceği anda serbest kalan kâfirin gönlünde büyük bir muammâ oldu. O hengâmede savaşı, kavgayı unuttu, Hazret-i Ali’ye niçin kendisini serbest bıraktığını sordu.
Hak âşığı şöyle buyurdu:
“−Bizim gazâmız iki türlüdür: Biri, senin gibi kâfirle gazâ etmektir ki, Allah rızâsı için olur. Diğeri de nefsimizle gazâdır ki, nefsânî arzuları köreltmekle olur. Seninle savaşmam, Allah rızâsı içindi. Fakat sen benim yüzüme tükürdüğünde seni öldürseydim, nefsimin öfkesini tatmin etmek için öldürmüş olurdum ve böylece nefsim beni mağlûb etmiş olurdu. Bu yüzden seni âzâd ettim. Nefsimi zaptedip gazâ-yı ekber etmiş oldum. Zira bir mü’minin, nefsinin arzularına esir olması, senin gibi bir kâfirin zararından daha büyüktür.” (Bkz. Ramazanoğlu Mahmud Sâmî, Hz. Aliyyü’l-Murtezâ, sf. 117)
*****
Affetmek, cezâlandırmaya muktedir olduğu hâlde bir kimsenin suçluyu bağışlayabilmesidir. Bu bakımdan gerçek meziyet, nefsin galebesine mânî olup affı tercih edebilmektir. İşte Mekke Fethi’ndeki umûmî af fermânı, bu mânâda ne azametli bir tebliğdir.