Gazze’de Yaşanan Zulme Karşı Müslüman Tavrı Nasıl Olmalı?
Gazze’de yaşanan zulüm ve katliamlar karşısında insanî, ahlâkî, vicdanî ve dinî bakımından bir Müslüman olarak nasıl davranmalıyız?
Filistin’de öteden beri devam edegelen ve özellikle de son günlerde Gazze’de gerçekleştirilen sivillere yönelik insanlık dışı katliamlar, mazlum Filistin halkına karşı soykırıma dönüşmüştür.
GAZZE’DEKİ ZÜLME KARŞI MÜSLÜMAN TAVRI
Her geçen gün şiddetini artırarak sivil yerleşim yerleri, ibadethane, okul, hastane, çocuk, kadın ve yaşlı ayrımı yapılmaksızın topyekûn bir halkın hunharca hedef alındığı; masum insanların tedavi, gıda, su, elektrik ve barınma gibi tüm temel insanî haklarının kasten ve insafsızca engellendiği bu insanlık dışı dramı şiddetle lanetlemek ve katliamı işleyenlere ve destekleyenlere karşı durmak her Müslüman üzerine insanî, ahlâkî, vicdanî ve dinî bir görevdir.
Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de, sırf iman ettikleri için mü’minlere savaş açanların, onları yurtlarından çıkaranların ve bu kimselere destek verenlerin dost edinilmesi yasaklanmış ve aksini yapanlar zalim olarak nitelenmiştir. (el-Mümtehine 60/9; el-Hûd, 11/113)
Hz. Peygamber (s.a.s.) de bu hususta “Kim zulmeden tarafa destek olursa Allah’ın gazabına uğrar.” (Ebû Dâvûd, Akdiye, 14 [3598]) buyurarak zalimlere destek olanların da zulme ortak olduğunu ifade etmiştir.
Bu itibarla Müslümanlar başta olmak üzere dünya kamuoyu sorumluluğunun farkına varmalı ve sessiz kalarak bu zulümlere ortak olmamalıdır. Zulmü onaylamak veya haksızlığa göz yummak hiçbir insana yaraşmaz. Asırlardır olduğu gibi bugün de, zalime karşı mazlumun, haksıza karşı haklının, insanlık dışı her türlü eyleme karşı vicdanın ve sağduyunun yanında yer almak, Müslüman olarak hepimizin vazifesidir.
Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerîm iyilik ve takva konusunda yardımlaşmayı emretmekte, kötülük ve azgınlık konusunda birbirine destek vermeyi yasaklamaktadır. (el-Mâide 5/2) Buna göre bir kimsenin zulüm altındaki Müslüman kardeşinin yanında yer alması, imkânları ölçüsünde ihtiyaçlarını giderecek şekilde infakta bulunması, ona yardım ve dua etmesi dinî bir sorumluluktur. Bütün bu görevlerin yerine getirilmesi ve yaşanan zulmün ortadan kaldırılması açısından Müslümanların birlik ve beraberliğinin ne kadar önemli olduğu bir kez daha görülmüştür.
Asırlarca Müslümanların idaresi altında barış yurdu olmuş Kudüs-ü Şerif ve çevresinde yaşanan bu katliamların son bulması ve bölgenin bir an önce huzura kavuşması için İslam dünyası başta olmak üzere tüm uluslara büyük sorumluluklar düşmektedir.
Bölgede yaşanan vahşete daha fazla göz yumulmaması, mazlum insanların yıllardır mahrum bırakıldığı temel hak ve özgürlüklerine kavuşturulması ve bölgede kalıcı barışın sağlanması için uluslararası kamuoyunun inisiyatif alması ve insanlık namına gerekli çabayı ortaya koyması zorunluluk haline gelmiştir.
Kaynak: Diyanet