Gazzeliler İçin Artık Yavaş Ölüm Yok!

Gazze savaşını yakından takip eden TRT İstanbul Bölge Müdür Yardımcısı Mehmet Akif Ersoy ile yaptığımız röportajın ikinci kısmında, önümüzdeki süreci konuştuk. "Müslümanlar ancak kardeştirler" hadisi şerifine atıf yapan Ersoy, İslam ülkelerinin birbirleriyle olan mücadelelerinin Müslümanları güçsüzleştirdiğini vurguladı.

Röportaj: Ömer Faruk YASİN

BM OKULUNUN BAHÇESİNDE DEĞİLSEN HİÇBİR KIYMETİN YOK

Ö. F. YASİN: Batılı ülkelerin tepkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

M. A. ERSOY: ABD, BM okulunun vurulmasını kınadı. Ama bütün dünyanın görüntülerini çektiği parklarda, kumsalda ölen çocuklarla ilgili tek bir mesajları olmadı. Heronlardan 24 saat gördüğü Gazze’de yanlışlıkla vurduğu tek bir hedef bile yok İsrail’in. Hepsini bilerek yapıyor. Bir çocuğun canının kıymetli olması için BM okulunda mı olması lazım? Bu mudur kriter? BM okulunun bahçesine girdiysen canının bir kıymeti, uluslararası toplumda bir karşılığı var ama o bahçenin dışında kaldıysan ya da evinden kaçıp bir bahçe ararken yakalandıysan canının hiçbir kıymeti yok. Bu nasıl bir vicdan? Bunları nasıl anlatacaksanız televizyonlarda? Binlerce görüntü, fotoğraf, paramparça çocuk cesetleri yayınlandı; onlarca röportaj yapıldı. Bakıyorsunuz Amerika bomba vermeye devam ediyor.

IMG_3004

GAZETECİLERİN ORTAK KANAATİ: “İSRAİL SOYKIRIM YAPIYOR”

Ö. F. YASİN: Sizinle beraber Gazze'de olan diğer gazeteciler için durum nasıldı?

M. A. ERSOY: Gazze’ye giren bütün gazeteciler, Avrupalı ve Amerikalılar dâhil, İsrail’le ilgili kendi ülkelerinin ajandalarında ne olursa olsun, hepsi bu saldırılara "soykırım" dedi. Çok ağlayan yabancı gazeteci gördüm, çok anons geçemeyen gazeteci, kamerasını kullanamayan kameraman gördüm. “Artık dayanamıyoruz!” diyorlardı.

“İSRAİL GAZZE’YE İSTEDİĞİ ZAMAN GİREMİYOR”

Ö. F. YASİN: İsrail’in amacı Gazze’yi tamamen temizleyip kendi yerleşimine mi açmak?

M. A. ERSOY: Buraya kadar anlattıklarım işin insani boyutu. İşin bir de siyasi, stratejik boyutlarına gelecek olursak; İsrail, Gazze’yi tamamen silahsızlandıracağını söylüyor. İsrail, Ramallah’a, Batı Şeria’ya istediği zaman girer, çıkar. Tutuklamalar yapar; operasyonlar yapar; kısacası Ramallah kendi toprakları gibidir. Ama Gazze öyle değil. Gazze’de direniş grupları var ve silahlılar. İsrail askerleri öyle kafaları estiği zaman Gazze’ye giremiyor. Bunu Gazze’de de yapmak istiyorlar ve bunun için çok geciktiklerini de düşünüyorlar. Çünkü direniş grupları çok büyük zarar görmedi ve çok silahlandılar. İsrail sivilleri bu yüzden daha çok katlediyor. Tünelleri yıkacağım diyor ama İsrail’in bütün bir Gazze’yi yıkması lazım çünkü Gazze’nin her tarafı tünellerle dolu. Peki bunu yapabilir mi? Potansiyeli var, uluslararası toplum da bu desteği verdiği sürece yapabilir. Zaten yavaş yavaş kenti dışarıdan yıkmaya ve işgale başladı. İçeriye doğru da devam ediyor.

Obama’nın açıklaması olmuştu “Hamas’a baskı yapılsın ve esir asker serbest bırakılsın” diye. Burada katliamlar yapan, işgal eden, abluka altında tutan, bir ülkeyi açık hava hapishanesine çeviren Hamas değil ki!

Adsız

İlk intifada da 95’teki intifada da Filistin halkında silah yoktu. Ama siz her geçen gün işgal ettiniz bu toprakları. Filistin ile Oslo görüşmeleri yaptınız, hemen ardından yeni yerleşim yerleri açtınız. 1967 sınırlarını tanımadınız. Uluslararası toplumun, BM’nin hiçbir açıklamasını, kınamasını dikkate ve ciddiye almadınız. Filistinlilerin her gün kanına girdiniz. İstediğiniz zaman Filistin’e girdiniz, çocukların kollarını kırdınız, onları tutukladınız, işkence ettiniz, hapishanelere attınız, katlettiniz, öldürdünüz, sahillerde balıkçılarını vurdunuz. Bu insanların silahları yoktu, hiçbir güçleri yoktu. Ama siz öldürmeye, saldırmaya devam ettiniz. Taş attılar, devam ettiniz.

Hangi yöntem denenmedi Filistin’e karşı? Hamas şimdi bir ölüm-kalım mücadelesine girdi. Neden bu kadar yok edileceğini bile bile, uluslararası toplumun İsrail’e tepki vermeyeceğini, Amerika’nın destek vereceğini, Arapların sessiz kalacağını, bu kadar çok öleceklerini bile bile mücadeleye girdiler?

GAZZELİLER İÇİN ARTIK YAVAŞ ÖLÜM YOK

Ö. F. YASİN: Neden?

M. A. ERSOY: Artık yavaş ölüm istemiyorlar çünkü. Hamas’ın ateşkes şartlarını gördüğümde,  bölgeyi az çok takip etmeye çalışan bir gazeteci olarak “Bunlar çok uçuk talepler, İsrail bunları kesinlikle kabul etmez” dedim. Ama bölgeye gittiğimde şunu gördüm: Blöf yapmıyorlar. Artık tükenmişler. “Ya Gazze’den çıkacağız ya da biteceğiz” diyorlar.

akifersoy

Gazze’ye İsrail’inden habersiz bir pirinç tanesi bile sokamıyorsunuz. Sokacağınız her pirinç tanesi için belli miktar İsrail malı almak zorunda bırakılıyorsunuz. İsrailliler konuştuğumuzda “Biz ne istiyorlarsa veriyoruz” diyorlar. Bir karikatür vardı. Gazze’nin etrafı çevrilmiş, bir hapishane gibi ve duvarların üzerinden bir el kuru ekmek uzatıyor. “Filistinliler özgürlük istiyorlar!” dedim. Filistinliler, İsraillilerle iletişim kurmak, onlardan ekmek dilenmek istemiyorlar. Kendileri çalışıp, çabalayıp, kendi devletlerinde özgürce yaşamak istiyorlar. Kendi havaalanlarının olmasını istiyorlar. Kendi sahil ve limanlarının olmasını istiyorlar.

İsrail, bu özgürlük verilirse Filistinlilerin ülkeye silah sokacağını iddia ediyor. Siz bir kuşatmayı kaldırın, uluslararası gözlemciler bunu bir görsün, onlar bir devlet olsunlar. Sen silahlanıyorsun, dünyanın en son teknolojik silahlarına sahipsin, atom bomban bile var. Yanı başında her gün katlettiğin bir Filistin’inin neden silahı olmuyor. Nerede uluslararası standart ve ilkeler, savaş hukuku? İşgal altında tuttuğu ülkenin insanlarını öldürüyor İsrail, savaş suçu işliyor Cenevre konvansiyonlarına göre. Ama dünyada tık yok! “Biz Hamas’a baskı yapmalıyız çünkü İsrail çok güçlü” diyorlar.

İSLAM ÜLKELERİNİN BİRBİRLERİYLE OLAN MÜCADELELERİNDEN HOŞNUTLAR

Güçlü ve zalim, güçlü ve haksız olan İsrail’in yanında mı duracağız? Niye güçlü? Çünkü sesiniz çıkmıyor ve hiçbir şey yapmıyorsunuz. Çıksın Arap ülkeleri “İlişkilerimizi ve petrolü kesiyoruz, bütün İsrailli diplomatları sınır dışı ediyoruz. Filistin’e de yardım başlatıyoruz. Bütün parlamenterlerimizi de canlı kalkan olarak Gazze’ye gönderiyoruz” deyip, gemiler, uçaklar kaldırsınlar ablukayı kırmak için.

İsrail ve ABD’nin en çok müstefit oldukları konu İslam ülkelerinin birbirleri ile olan mücadeleleri. Artık dengeleri düşünmenin zamanı çoktan geçti. O dengeleri düşündükçe ateş hepimizin, bütün İslam coğrafyasının kapısına dayanacak.

Ö. F. YASİN: Peki nasıl bir son görünüyor Gazze için?

M. A. ERSOY: İsrail geri adım atmazsa ateşkes çok zor. Direniş grupları uzun süre daha savaşacak güce sahipler.

Ö. F. YASİN: Filistin halkı Türkiye hakkında ne düşünüyor? Beklentileri ne?

M. A. ERSOY: Türkiye’yi seviyorlar, kendilerine destek verdiğini biliyorlar. Ama somut olarak şöyle düşünüyorlar: “Biz yalnızız ve tek başımıza savaşıyoruz.”

An armed Hamas militant walks in a street in Gaza's eastern Shejaiya district on July 20, 2014. At least 40 people were killed and nearly 400 wounded in Israeli shelling of Gaza's northeastern Shejaiya district overnight, medics said. AFP PHOTO / THOMAS COEX

Ö. F. YASİN: HAMAS’ın askeri kanadına adını veren İzzettin el Kassam’ın Osmanlı ile ilişkili olduğunu biliyoruz. Meselenin I. Dünya Savaşı’na dayandığını düşünüyor musunuz?

M. A. ERSOY: Filistin’le ilgili tüm bu sorular ve tüm bunlara verilecek cevaplar, Filistin meselesine bakış açısındaki tüm bu ayrışma bir Amerikan-İngiliz-İsrail projesidir. İzzettin el Kassam ve El Fetih diye bir şey yoktur; Filistin halkı diye bir halk vardır. Mücadelenin adı Hamas değildir; direniş gruplarıdır. Bunların içinde Fetihçiler de vardır, İslami Direnişçiler de Hamas ve Kassam da Aksa şehitleri de vardır. Bu ayrışmayı, mezhebi, meşrebi taassuplarımızı, siyasi bölünmüşlüklerimizi bir kenara bırakmadığımız sürece mücadele yürütmek zor olacak.

Bakın İngilizler IŞİD diye bir örgüt çıkardılar ve biz onların bize dayattığı gündemlerle bir şeyler konuşuyor, sorular sorup, o sorular üzerinden analizler yapıp cevaplar arıyoruz. Bütün stratejilerimizi onların bize dayattığı gündemler üzerinden şekillendiriyoruz ve farkında değiliz. Kafamızı kaldırmamıza müsaade etmiyorlar. Onların bize dayattığı gündemlerin dışına çıkmamız gereken zamanlardayız. Bunların çizdiği sınırları, bunların dayattığı gündemleri, bunların oluşturduğu mezhebi ayrıştırmaları, sosyal-demografik dağılımları, koşulları, ekonomileri konuştuğumuz sürece, biz ümmet olarak kendi gündemimizi belirleyemeyeceğiz ve bu toprakların insanları hangi dine mensup olursa olsun, kendi hayatları ve gündemlerini yaşamayacak. 

ARTIK KENDİ GÜNDEMİMİZİ OLUŞTURMAYA BAŞLIYORUZ

AKİF

Bugüne kadar Türkiye’de dış habercilik dediğimiz şey Reuters’den, AP’den gelen haberleri çevirmekti. Onların gündemleriyle kendi halkımızı yıllarca zehirledik, kendi halkımızın algılarını yönettik. Kendimiz farkında değildik, vatandaş zaten farkında değildi. BBC “İsrail Gazzeli militanlara operasyon düzenledi” diye haber yapıyor ve sen de bunu çevirip kendi ülkende yayınlıyorsun. Yıllarca bizim dış habercilikten anladığımız şey gelenleri çevirip yazmaktı. Gitmiyoruz, bakmıyoruz, tanımıyoruz, öğrenmiyoruz; coğrafyayı bilmiyoruz, dilini bilmiyoruz, sosyolojisini bilmiyoruz. İngilizler gelip bir takım operasyonlarla fitne tohumları ekmişler; bölmüşler, parçalamışlar biz hala Osmanlı mirası üzerinden bölge okumaları yapıyoruz. Güzel, ama çok şey değişti.

Bizim hiç tanımadığımız, sadece medya üzerinden fotoğraflarını gördüğümüz dostlarımız ve düşmanlarımız var. Biz Seyyid Kutub’u gerçekten tanıyor muyuz? Usame bin Ladin’i, Humeyni’yi, Mukteda es-Sadr’ı, Abdülmecid Zindani’yi tanıyor muyuz? Bunlar çok tepki alacak, aşırı laflar biliyorum, ama örnek olsun diye söylüyorum. Biz tanımadığımız insanları sevdik, tanımadığımız insanlardan nefret ettik; tanımadığımız mezhepleri kötüledik; tanımadığımız insanlarla kavga ettik.

Ö. F. YASİN: Yani bütün bildiklerimizin bize dayatıldığını mı söylüyorsunuz?

M. A. ERSOY: Evet, tam olarak öyle söylüyorum. Mısır’da İçişleri Bakanlığı önünde katliam yapılıyor dendiğinde, İçişleri Bakanlığı önünde gösterici bile yoktu. Trablus’u uçaklar vuruyor dendiğinde, Trablus’ta bir tane bile uçak yoktu. Yazıyorlar, elimize veriyorlar. Yeni yeni Türkiye muhabirler göndermeye başladı, TRT ile. Anadolu Ajansı ofisler açmaya başladı. Kendi gündemlerimizi oluşturup, neler olduğunu anlamaya çalışıyoruz.

Yabancı dilde çıkarılan bütün gazeteler uluslararası istihbarat kuruluşlarına ve diplomatik temsilcilere yönelik mesajları içerir. MİT daha önce Eygpt İndependent gazetesini çevirip, Mısır’da olan biteni Türkiye’ye anlatıyordu. Mısır’ı, Eygpt İndependent’den anlayabilir misin? Ülkenin gerçekleriyle bağdaşır mı, bağdaşmaz.

“BÜTÜN MÜSLÜMANLAR KARDEŞTİR” ŞUURUNA SAHİP OLMALIYIZ

Ö. F. YASİN: Türkiye olarak şimdi neler yapıyoruz?

M. A. ERSOY: Bölgeyi öğrenmeye çalışıyoruz ve çok yetersiziz. Çok adam yetiştirmemiz lazım, dil bilen ve bölgeye merakı olan. Evet, bir kapı açıldı, vizyon ortaya kondu ama çok kötü bir dönemden geçiyoruz. Dolayısıyla Gazze, Filistin, Irak, Suriye Libya, Yemen veya başka yerleri, sahayı iyi bilmeliyiz. Demografisini, sosyolojisini, ne olup bittiğini iyi bilmeliyiz. Orada yaşayan insanlar da kendilerine dayatılan gündemlerle hareket etmemeli.

Ve son olarak biz “İnnemel mü’minine ihvatun” şuurunu kafamıza yerleştirmediğimiz müddetçe cennete giremeyeceğiz. Bunu iyi anlamalıyız. Türkiye’de herkesin müntesibi olduğu veya olmadığı bir sürü cemaat var değil mi? Neden bu kadar çok cemaat var ve neden hepsi birbiriyle kavga ediyor? Bırakın ülkeleri aynı parti içinde dahi bir sürü cemaat; aynı mezhebin içinde bir sürü farklı grup var.

Öncelikle insani ilkelerle hareket etmeliyiz, çünkü savaşlar ahlak gerektirir.  Bunun dışında Müslüman kimliğini taşıyorum diyorsan, karşındaki insan da Müslümanım diyorsa onu sevmek zorundasın. Allah sana başka seçenek sunmuyor.

İslam ve İhsan

“HANGİSİNİN CENAZESİ BENİM OĞLUMUN?” DİYEN ANNELER GÖRDÜM

“Hangisinin Cenazesi Benim Oğlumun?” Diyen Anneler Gördüm

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.