Gece İbadeti ve Kur’an Okumanın Fazileti
Allah, Rasûlullah (sav.) Efendimiz’i gece kalkıp ibadet etmekle mükellef tutmuş, sonra da bu sorumlu tutuğu şeydeki hikmeti bildirmiştir.
Müzzemmil sûresinin ilk âyetlerinde Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’e ve O’nun şahsında tüm Müslümanlara hitap edilerek uzun uzun gece ibadetine kalkmak, gecenin üçte ikisini veya yarısını yahut hiç değilse üçte birini ibadetle, namazla geçirmeleri emredilmektedir. Gerek namazda gerekse namaz dışında Kur’ân-ı Kerîm’i tertille, yani harflerinin ve tecvidinin hakkını vererek, tefekkür ve tedebbürle beraber ağır ağır, tane tane okumaları istenmektedir.
KUR’AN’LA GECE İBADETİ ARASINDAKİ İRTİBAT
Peygamberimiz (s.a.v.)’e pek büyük bir sorumluluk yükleyen Kur’ân-ı Kerîm’le gece ibadeti arasındaki derin irtibat ise şöyle dile getirilmektedir:
“Doğrusu biz sana sorumluluğu ağır bir söz vahyediyoruz. Muhakkak ki, gece ibâdet etmek, zihin, kalp ve ruh üzerinde çok tesirli ve okuma, okunanı dinleme ve anlama bakımından çok daha verimlidir.” (Müzzemmil, 5-6)
“Ağır söz”den maksat, Kur’ân-ı Kerîm’dir. Kur’an Peygamberimiz (s.a.v.)’e vahiy yoluyla gelmiştir. Vahiy, herkesin dayanabileceği sıradan bir hal değildir. Müthiş derecede bir ağırlığı vardır. Rivayetlere göre, vahiy geldiği zaman, soğuk kış günlerinde bile Rasûlullah (s.a.v.)’in mübârek yüzlerinde ter tomurcukları belirirdi.[1] Bir binek üzerinde iken vahiy gelse, bindiği hayvan dahi vahyin ağırlığından ön ayaklarını çökertir, yelesini yere kor, hareket edemezdi.[2] Vahiy esnasında Efendimiz’in huzurunda bulunanlar üzerine de bir ağırlık çöker, orada arı uğultusuna benzer bir ses duyulurdu.[3]
Lafzı bile böyle ağır olan bir kelamın muhtevasının, onu anlamanın, gereğini yerine getirmenin ağırlığını tasavvur etmek gerekir. Kur’an’ı okumak kolay olsa da, onun emirlerini tam olarak yerine getirmek zordur. Bu sûrede özellikle dile getirilen gece ibadeti de Kur’ân’ın getirdiği ağır ve zor mükellefiyetlerden biridir. Çünkü gece uyku, dinlenme ve sükûnete erme vaktidir. Geceyi ihya edecek kişinin mutlaka tabiatıyla çatışması ve nefsiyle mücâhede etmesi gerekir. Nitekim şu âyet-i kerimede kullanılan “tetecâfâ” kelimesi de bu zorluğu ifade ve tasvir etmektedir:
“Korku ve ümit içinde rablerine ibadet ve dua etmek üzere vücutları yatak görmez, (yanları yataklardan uzaklaşır), kendilerine verdiğimiz rızıktan da Allah için harcarlar.”[4]
Âyet-i kerimede yer alan تَتَجَافٰى (tetecâfâa) kelimesi, kendisini oluşturan harfler ve bunların okunma esnasında çıkardığı sesler adeta gecenin ikisinde, üçünde uykusundan uyanıp ibadet etmek üzere ayağa kalkmak isteyen kişinin yatakla ve yorganla olan mücadelesini canlı bir şekilde tasvir etmektedir. Kişi kalkmaya çalışıyor, yatak geri çekiyor, ama sonunda gece ibadetinde kararlı olan mümin yatakla, yorganla olan bu mücadeleyi başarıyla sonuçlandırıyor.
UZUN GECE İBADETİNİN VE KUR’AN TİLAVETİNİN ÖNEMİ
İşin zorluğu ortada olmakla birlikte, Kur’ân’ın emrettiği mükellefiyetleri yerine getirmenin de şüphesiz mizanda sevap ve mükâfatı ağır olacaktır. İşte uzun uzun gece ibâdeti ve Kur’an tilavetinin, bu ağır yükleri yüklenip taşıyabilecek bir kuvvet, kabiliyet ve istidat kazanmak için bir hazırlık yapmak üzere emredildiği anlaşılmaktadır. Çünkü gece ibâdetinin ve kıraatinin bu bakımdan çok büyük ehemmiyeti vardır. Bu ehemmiyet 6. âyet-i kerîmede üç farklı ifadeyle şöyle beyân edilir:
Birincisi; نَاشِئَةَ الَّيْلِ (nâşiete’l-leyl) ifadesidir. Arap lügatinde bu kelime birkaç anlama gelmekte olup hepsinin de burada kastedilme ihtimali vardır.
1) Bu ifade “gece kalkan kişi” demektir. Bu kişi yatağından ibadet için kalkar. Bu kelimenin fiil halinde kalkmak ve yükselmek anlamları vardır. Nitekim bir kişinin bulunduğu yerden ayağa kalkması ve bulutun yerden göğe doğru yükselmesi bu fiille ifade edilir.
2) Bu ifade, masdar olarak “gece kalkmak” anlamına da gelebilir.
3) Bu ifade “geceleyin yapılan, geceleyin kalkılan ibadet” anlamına da gelebilir.
4) Bu ifade “gecenin bütün saatleri” anlamına da gelebilir. Çünkü bu saatler de birbiri ardınca meydana gelirler.
İfadeye verilen bu anlamlara binâen gelecek tabirlere verilecek anlamlar da farklı olabilmektedir.
İkincisi; اَشَدُّ وَطْـًٔا (eşeddü vat’en) “daha uyumludur” demektir. Yukarıdaki birinci şıkta olduğu gibi nâşie kelimesini “gece kalkan kişi” anlamında değerlendirdiğimizde, ifade “gece kalkan kişi, kalp ile dil arasındaki uyum bakımından gündüz kalkandan daha uyumludur” anlamına gelir. Diğer üç şıkta olduğu gibi nâşie kelimesiyle gece kalkmak, gece ibadeti veya gece saatleri anlamını kastedersek ifade “gece kalkanın kalbi geceleyin diliyle daha uyumludur veya huşu ve ihlas gibi ibadetten istenen vasıflara daha uygundur” anlamına gelir. Hasan Basrî (k.s.) şöyle demiştir: “Mahlûkatı görmediği için içi ile dışı daha uyumlu olur.” Bu ifadenin “ayaklar daha sağlam ve kaymaktan daha uzak olur” veya “namaz kılan kimse için gece namazı, gündüz namazına göre daha ağır ve zor gelir” anlamlarına da gelmesi mümkündür.[5]
Bu ifadeye “tesirce daha kuvvetli” anlamını verip ifadeyi şöyle izah etmek de mümkündür: Gece ibâdet için kalkmak ve uzun uzun ibâdet etmek insan mizacına terstir. Bu saatte insan istirahat ister. Bu yüzden bu zor iş, nefsi kontrol altına almak için çok tesirli bir gayrettir. Eğer bir mü’min, bu yolla nefsi ve bedeni üzerinde hâkimiyet sağlar ve onları Allah yolunda kullanmaya muktedir olursa, o kimse Hak dinin tebliğini dünyaya galip kılmak için daha başarılı olacaktır.
İkinci olarak, gece kalkmak, kalp ve dil arasında bir âhenk oluşturmak için çok tesirli bir vasıtadır. Çünkü gecenin bu saatlerinde kul ile Allah arasına başka bir şey giremez. Bu halde insan diliyle ne söylüyorsa kalbinin sesiyle de onu söyler. Kalp ve dilde bir âhenk meydana gelir.
Üçüncü olarak, gece ibâdet için kalkmak, insanın zahir ve batınında, dış ve iç âleminde âhenk meydana getirmek için çok tesirli bir vasıtadır. Zira gece yalnızlığında eğer bir kimse istirahatını terk ederek ibâdet için kalkarsa muhakkak ki bu, o kişinin ihlâsındandır. Çünkü bunda başkasına gösteriş yapacak bir durum yoktur.
Dördüncü olarak, gece ibâdeti insan için gündüz ibâdetinden daha ağırdır. Dolayısıyla bu ibâdete devam eden kimsede sebat oluşturur. O kişi Allah’ın yolunda daha derin bir şuurla ve kesin iradeyle gider ve her türlü zorluğa karşı tahammül ve metânet gösterir.
Ayette geçen üçüncü farklı ifade; اَقْوَمُ ق۪يلًا (akvemü kîlen) “sözü doğru ve sağlam yapmak, düzeltmek” demektir. Söz olarak daha doğru, sesler kesildiği ve ortalık sakin olduğu için okuyuş olarak daha sağlam, demektir. Burada kast olunan, gecenin o vaktinde insanın Kur’ân-ı Kerîm’i daha sakin ve ihtiram ile ona gönlünü vererek ve daha iyi anlayarak okumasıdır. Çünkü bu sakin ve huzurlu vakitler, insanın Kur’an âyetleri üzerinde daha derin tefekkür etmesine uygun olduğu müstesnâ zamanlardır. Bu güzel anlarda kıraat, tefekkür ve tezekkür daha verimli olur; söylenen ve dinlenen söz daha sağlam ve daha tesirli olur.
Dipnotlar:
[1] Buhârî, Bed’ü’l-Vahy 2. [2] Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 118. [3] Dârimî, Mukaddime 2. [4] Secde 32/16. [5] Zemahşeri, Keşşâf, (Riyad 1418/1998), VI, 243.
Kaynak: Ömer Çelik, Altınoluk Dergisi, Sayı: 464
YORUMLAR