Geçmişin ve Geleceğin Mihenk Taşı Olmak

KUR’ÂNIMIZ

Mihenk taşı, gümüş ve altın alaşımlarının kalitesini test etmekte kullanılan, düz, sert, koyu renkli bir taştır. Kur’an ve dolayısıyla onunla vücut bulan İslam ümmeti, diğer din ve toplumlar için adeta mihenk taşı gibidir. Onların doğrularını onaylayan ve yanlışlarını ortaya koyan yegâne mercidirler.

Kur’an’ın, önceki ilâhî kitapları tasdik edici, denetleyici, muhtevalarını koruyucu bir kitap olduğu şöyle haber verilmektedir: “Sana da, daha önceki kitapları, hem tasdik edici (musaddık), hem de onları denetleyici (müheymin) olarak bu kitabı, gerçeğin ta kendisi olarak indirdik” (Mâide, 5/48). “Müheymin” kelimesinin şahitlik eden, denetleyen, murakabe eden, koruyan, barındıran, destekleyen, güvenilen, hâkim gibi anlamları vardır. Bir şeyi koruyup, onu denetimi altında bulundurana “müheymin” denir. Dolayısıyla bu ayette, Kur’an’ın önceki ilâhî kitapları doğrulayan, muhafaza eden, denetleyen, hak olduklarına şahitlik eden bir kitap olduğu ifade edilmektedir.

Kur’an, önceki semavî kitapların aslının Allah’tan olduğunu tasdik ve teyit etmek; onlar hakkında müheymin (gözetici) olmak için gönderilmiştir. Onlardaki hakikatlere sahip olduğu gibi, Allah’ın dilediği ilaveleri de ihtiva etmektedir. Kur’an onların yerini tuttuğu halde onlar Kur’an’ın yerini tutamazlar. Sonuçta önceki kitaplar, Allah tarafından kıyamete kadar hüccet olarak kalması dilenen Kur’an’a uydukları nispette doğrudurlar.

Kur’an, geçmiş öğretileri cem eden bir kitaptır ve önceki kitaplar hakkında tasdikine başvurulacak tek mercidir. “Sana kitabı, gerçeğin ta kendisi ve daha önce indirilen kitapları tasdik edici olarak indiren O’dur. Bundan önce de, insanlara doğru yolu göstermek için Tevrat ve İncil’i indirmişti” (Âl-i İmrân, 3/3. Kur’an’ın önceki kitapları tasdikiyle ilgili diğer ayetler için bkz. Bakara, 2/41; En’âm, 6/92; Yûnus, 10/37; Yûsuf, 12/111; Fâtır, 35/31; Sâffât, 37/37). Kur’an’da, Hz. Musa ve Hz. İsa’nın peygamber, Tevrat ve İncil’in hak kitap oldukları bildirilmiştir. O halde ona iman, Tevrat ve İncil’e imanı gerektirmekte, inkâr ise Tevrat ve İncil’i inkâr anlamına gelmektedir.

ALLAH KELAMI İNSANLARI BATIL TEVİLLERDEN ARINDIRIR

Kur’an, bütün ilâhî kitapların esaslarını ihtiva etmektedir. Bundan dolayı onun şehadeti olmadan önceki peygamberlerin ve kitapların hak oldukları tasdik edilemez. Müheymin ve musaddık olması, aynı zamanda onun doğruluğuna delildir. Eğer o, Allah katından olmasaydı diğer kitaplarla muvâfık olmazdı. Kur’an, itikadî hususlar başta olmak üzere birçok esas ve hükümde önceki kitapları (aslî suretlerini) tasdik eder. Bugün Tevrat ve İncil olarak adlandırılan kitaplarda bilgiler ancak Kur’an ile uyuşuyorsa, onun tarafından doğrulanıyorsa sahih kabul edilebilir. Çünkü Kur’an, Hz. Musa’ya verilen Tevrat ile Hz. İsa’ya verilen İncil’in öğretilerini korur. Allah kelamı olduklarına şahitlik eder. İnsanların tahrifinden, ekledikleri yanlış şeylerden ve batıl tevillerinden onları arındırır. Kur’an, bu hususlarda başvurulacak yegâne kaynaktır. Kısaca Kur’an’ın müheymin ve musaddık olmasını önceki ilahi kitapları kapsaması, onlardaki mesajları ihtiva etmesi ve onlar ile uyuşması demektir. O halde Hz. Musa ve Hz. İsa’nın yolunu takip ettiklerini söyleyenlerin, Kur’an’a tabi olmaları gerekir.

Mevcut Eski ve Yeni Ahitlerde bulunan tevhid inancı ve iman esaslarıyla çelişen pek çok husus, gerçeklerle uyuşmayan hatalı pek çok bilgi, ahlaki birçok problem Kur’an ölçü alınarak rahatlıkla anlaşılabilir ve düzeltilebilir. Mesela Eski ve Yeni Ahit’e göre Tanrı güreşir (Yaratılış, 6:6-7), güreştiği Yakub’a yenilir (Yaratılış, 32:22), yere inip insanlarla konuşur (Mısır’dan Çıkış, 24:9-11), insanı yarattığına pişman olup yüreğinde acı duyar (Yaratılış, 6:6). Tanrının oğlu olduğu için İsa’ya ibadet edilir (Matta, 2:11; Luka, 24:52). Mucizelere konu olan asa Hz. Harun’a ait olduğu söylenir (Mısır’dan Çıkış, 7:9-10). Hz. İsa’nın çarmıha gerilerek öldürüldüğü yazılır (Matta, 27:38; Markos, 15:21). Yahudilerin tapındığı buzağı heykelini, Harun’un yaptığı ifade edilir (Mısır’dan Çıkış, 32:1-7). Hz. Nuh ve Hz. Lut için yazmaya dahi haya edilecek çirkin şeyler anlatılır (Yaratılış, 9:20, 19:30).

Kur’an ise yukarıda birkaç örneği verilen ve tevhid inancına açıkça aykırı olan bütün hususları tashih eder. Allah Tealanın her şeye kadir, hakim, malik olduğu defalarca vurgular. Bütün noksanlıklardan münezzeh oluşu üzerinde ısrarla durur. Öte yandan asanın Hz. Musa’ya ait olduğunu açıkça belirtir (Tâ Hâ, 20/65-70) Hz. İsa’nın çarmıhta öldürüldüğü iddiasının doğru olmadığını bildirir (Nisâ, 4/156-157). Harun (a.s)’ın, buzağıya tapınanlara engel olmaya çalışırken (Tâ Hâ, 20/90), neredeyse öldürüleceğini (A’râf, 7/150), buzağı heykelini yapan kişinin Sâmirî olduğunu (Tâ Hâ, 20/90) haber verir.

Yüce Kur’an’ın bu vasıflarına karşılık Yahudiler, “Kur’an, ellerindeki Tevrat’ı tasdik eden hak kitap olduğu halde, kendi kitaplarından başkasını inkâr ederler” (Bakara, 2/91). Hâlbuki cinler bile, “Musa’dan sonra gönderilen, kendisinden önceki vahiyleri tasdik eden, gerçeğe ve dosdoğru yola götüren bir kitap dinledik” (Ahkâf, 46/30) demiştir.

İSLAM ÜMMETİNİN ÖLÇÜSÜ

Kur’an’a inanan ve onu muhafaza eden İslam ümmeti, yaşantısıyla, duruşuyla, tavır ve davranışıyla tıpkı Kur’an gibi ölçü olmalıdır. Onlar, “Peygamber size örnek olsun, siz de diğer insanlara örnek olun diye adaletli, dengeli, ölçülü bir topluluk olmanızı sağladık” (Bakara, 2/143) ayetinde ifade edildiği şekilde, diğer ümmetlerin doğrularını onaylayan, yanlışlarını da ortaya koyan örnek toplum konumundadır. Hz. Adem’den beri devam ede gelen tek din İslamı gelecek nesillere onlar aktarmaktadır. Dolayısıyla diğer toplumlara karşı dinin şahsiyete bürünmüş doğru görüntüsünü verme sorumluluğundadırlar. Hak dinin ne olduğunun ve nasıl yaşanacağının müşahhas örneği olmalıdırlar.

İslam ümmeti de Kur’an gibi Hz. Adem’den beri gelen hak dini muhafaza eden ve nesilden nesile aktaran bir konumdadır. Hâsılı, önceki ilâhî hakikatleri ihtiva eden, onların şahidi ve kontrolörü olan Kur’an sayesinde, Müslümanların da bütün insanlar için müheymin ve musaddık vasfına sahip mihenk taşı gibi bir toplum olması gerekmektedir.

Kaynak: Abdullah Aygun, Altınoluk Dergisi, 382. Sayı