Geleceğin Suçlusu Nasıl Yetiştirilir?

Çocuğu fena terbiye etmek ne demek?” yani ahlâki kurallara uymayan davranışlar sergileyen bir insan tipi meydana getirmek… değil mi? Hiçbir aile, yani anne-baba çocuklarının fena olmasını, yani kötü yetişmesini istemez. Buna rağmen nice ailelerin çocukları iyi yetişmez, yani fena eğitilerek topluma karışır..

Meşhur hikâyedir: Bir gün çocuk bir yumurta bulup (veya çalıp) evine getirdiğinde onu annesi pişirip önüne koymuş. Bunu afiyetle yiyen çocuk bir başka gün tavuk çalıp getirmiş. Annesi nereden aldığını sormadan yine pişirip sofraya koymuş. Çocuk bakmış ki, ne getirirse anne bir şey demiyor, ünlü bir hırsız olup çıkmış. Hırsızlığı o derece ilerletmiş ki, neticede onu idama götürecek suç işlediği için asılmasına karar verilmiş.

Her idamlık suçluya sorulduğu gibi son arzusunun ne olduğu sorulunca annesinin dilini öpmek olduğunu söylemiş. Annesi gelip dilini çıkardığında öyle bir ısırmış ki, dilini kopararak şöyle demiş: “O ilk getirdiğim yumurtaya tepki gösterseydin şimdi ben idam sehpasında olmayacak ve sen de evlat acısı tatmayacak ve dilinden de mahrum kalmayacaktın.”

Ne demişler: Bin kilometrelik yol, ilk kilometre ile başlar. Çocuklarının her hareket ve davranışlarına seyirci kalanlar iyi davranışların mükâfatını gördükleri gibi, kötülerin de cezalarına katlanmak zorundadırlar.

Çocuk, çevresinde gördüğü her şeyi taklit ederek büyür. Yani çevresine göre şekillenir.

Bir dergide okumuştum: “Bir deneysel psikoloji öğrencisi uzun ve sabırlı bir çalışma neticesinde üç küçük yengece doğru yürümesini öğretti. Hayret verici bir olay ki, bu küçük yengeçler onunla kaldığı sürece doğru yürümüşlerdi. Fakat daha büyük yengeçlerin arasına katıldıkları zaman ise büyükleri taklit ederek onlar da yan yan yürümeye başladılar.”

Aynı dergi, bu deneyden bir sonuca vararak diyor ki: “Başkaları üzerindeki etkimizi acaba hiç düşündüğümüz oluyor mu? Allah’ın harika yarattığı çocuğu takdir ederiz, fakat bu yaratığın güzelliğini davranışlarımızla ne kadar kolayca bozabileceğimizi hiç düşünmeyiz? Ağzımızdan çıkan sözler, gelişi-güzel ulu orta sergilediğimiz davranışlar ya onun inancını kuvvetlendirir veya zayıf karakterli bir insan olmasını sağlar.”

Yukarıda yengeç örneği geçtiği için aklıma geldi. Çocuk terbiyesi ile ilgili okuduğum ilginç kitaplardan biri de Chr. G. Salzmann’ın Yengeç Kitabı’ydı. Bir adı da: “Çocuğunuzu Fena Terbiye Ediyorsunuz” olan bu kitapta ana ve babalara terbiye hikâyeleri anlatılarak iyi evlat yetiştirme yolları gösterilmektedir.

SUÇLU YETİŞTİRMENİN  8 KOLAY YOLU

Son zamanlarda çocuk terbiyesiyle ilgili gördüğüm bir broşür de sanki bu kitabın özünü, özetini teşkil eder mahiyettedir. Amerika’da Polis müdürlüğü tarafından hazırlanıp ailelere ve okullara dağıtılan broşürde “Geleceğin suçlusu nasıl yetiştirilir?” başlığı altında bakınız neler yazıyor:

1- Daha küçükken çocuğa istediği her şeyi vermeye başlayın. Bu biçimde o, herkesin onun geçimini sağlamak zorunda olduğuna inanacaktır.

2- Kötü sözler söylediği zaman gülün, böylece o kendisinin akıllı olduğuna inanacaktır.

3- Ona düşünmeyi ve beynini kullanmayı hiç öğretmeyin. Yirmi yaşına gelince de kendi kararlarını kendisi versin diye bekleyin.

4- Onun gözünün önünde sık sık kavga edin ki, böylelikle aile bir gün parçalanırsa fazla üzülmesin.

5- Ona istediği kadar harçlık verin ki, asla kendi parasını kazanmanın ne olduğunu öğrenmesin.

6- Yiyecek, giyecek ve konforla ilgili tüm isteklerini yerine getirin ki, isteklerine ulaşmak için çalışmak gerektiğini öğrenmesin.

7- Komşulara, öğretmenlere, polislere.. karşı onun tarafını tutun ki, onlara karşı peşin hükümlü olsun.

8- Tüm bunları ve benzerlerini yaparak yetiştirdiğiniz çocuğunuz bir gün suç işlerse, kendisinden özür dileyin..

Ama onu felâket dolu bir yaşama hazırladığınız için kendinize teşekkür etmekten geri kalmayın.

Kaynak: Mehmet Coşar, Altınoluk Dergisi, Sayı: 361

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.