
Gelemem Padişahım!
Sultan III. Mustafa ve dönemin Şeyhülislâmı Mehmed Emin Efendi arasında geçen ibret dolu hadise.
Sultan III. Mustafa, bir Ramazan’da Şeyhülislâm Mehmed Emin Efendi’nin konağına iftara gitmişti. Söz esnasında;
“–Mehmed Emin Efendi! Arada size gelmek isterim, fakat konağınız pek uzak yerde!” dedi.
Mehmed Emin Efendi de, nezâket ve tevâzû içinde üstü kapalı bir îzahta bulundu:
“–Sultânım! Sayenizde yakın yerlerde bir ev tedâriki mümkündür, lâkin gördüğünüz gibi şu civar hânelerin hiçbirinde mutfak yoktur.”
Bu ince açıklama, hayli kapalı olduğundan dolayı Padişah, şaşkınlıkla sordu:
“–Acayip, bu evlerde yemek pişirmezler mi?”
Bunun üzerine Mehmed Emin Efendi; mahcûbiyet ve mahviyet içinde, Sultân’a; gönül dünyasının hassâsiyetini yansıtan şu cevabı verdi:
“–Sultânım! Cümlesinin sabah ve akşam yemekleri zarûreten âcizâne fakirhâneden gider. Onun için buradan ayrılmak istemem.” (Süheyl ÜNVER, Bir Ramazan Bin Bir İstanbul, s. 64)
Bu kıssada güzel hisseler vardır:
Maalesef kapitalizmin tesiri altında yaşanan devrimizde; şehirler, iktisâdî duruma göre semt semt bölünmüş durumdadır.
Kimisi gecekondu mahallelerinde, kimisi konforlu sitelerde, kimisi husûsî müstakil evlerde oturuyor. Herkes kendi muhitinde olunca, mâtemlere şâhitlik edemez. Sıkıntıları ve mahrumiyetleri göremez. Herkesi kendi gibi zanneder. Bu hikmetle Ramazân-ı şerif, mü’mini aç bırakarak ona açın hâlini anlatır.
Kıssada, Şeyhülislâm Efendi, fukarâ muhitinde oturmakta ve oradan ayrılmak istememektedir. İmkân sahipleri, zaman zaman mâtemlerin civarında dolaşmalıdır.
Bir Hak dostu, zaman zaman şu üç yeri tefekkür ile dolaşmayı tavsiye etmiştir:
- Hastahâneler,
- Hapishâneler
- Mezarlıklar…
Kıssadaki ikinci hikmet de şudur:
Bugün de mutfakları olmayan hâneler var. Gazze’de, savaştan çıkan Suriye’de, açlıkla, iç savaşlarla mücadele eden Afrika ve Asya’daki müslüman beldelerinde, nice kardeşimiz evsiz, barksız, yuvasız bir vaziyettedir.
Bu Ramazân-ı şerifte; bizim şefkat elimiz, müşfik yardımlarımız, onlara mutfak olacak, barınak olacak… Bizim yardımlarımız, onları ısıtan soba olacak…
İsmail Atâ Hazretleri, kâmil bir mü’minin gönül hassâsiyetini ne güzel hulâsa eder:
“Güneşte gölge, soğukta kaftan, açlıkta ekmek ol.”
Hiçbir şey yapamıyorsak, onlara duâ etmeliyiz. Mü’minin mü’mine gıyâbındaki duâsı, makbul duâlar cümlesindendir.
YORUMLAR