Gelin Kaynana İlişkisinde Güzel Ahlak
İnsanoğlu, duyguları birbirine geçmiş karmaşık bir canlıdır. Kendi şahsına münhasır özellikleriyle mezcedilmiştir. Dolayısıyla farklı fikirler, farklı istek ve arzular tabiîdir. Çünkü her insan birbirinden farklıdır.
Kâmil insanlar, sevgi ve saygı çerçevesinde bunları zenginlik olarak görüp değerlendirir. Altı asır dünyaya adâlet ve iyilik sunan Osmanlı Cihan Devleti’ni ayakta tutan güçlerden biri de, bu zenginliklere saygı duyup hoşgörülü davranmasıdır. Aksine farklılıkları devamlı gündemde tutmak, az sayıda olan ihtilâf noktalarını çoğaltmaya ve çok sayıda olan ortak noktalarını da azaltıp önemsiz kılmaya götürür. Bu devletler, milletler için böyle olduğu gibi, sülâle ve akrabalar arasında, hattâ âilede, eşler arasında bile böyledir.
FARKLILIKLARLA BERABER YAŞAMANIN YOLLARINI ARAYIN
Bir gelin, evlenip yeni bir âileye, farklı bir kültüre girdiğinde orada kendi yaşadığı geçmişine, alıştığı kültüre uymayan birtakım değişik söz, davranış ve uygulamalar görmesi mümkündür ve tabiîdir. Mühim olan bu farklı ortama karşı nasıl bir tavır takınacağıdır. Ya durmadan farklılıklarla mücadele edecek ya da onlarla beraber yaşamanın yollarını arayacaktır.
Bu hususta gelinlerin, girdikleri yeni âile içinde sevgi, saygı ve anlayışa dayalı bir bağ kurmaları çok önemlidir. Eğer her şeyi değiştirmek, beyini sadece ve sadece kendisine bağlamak, geçmişi ve akrabaları ile bağlarını tamamen koparmak şeklinde bir yola tevessül ederse, bu yolda huzur, mutluluk ve sevgi yoktur.
SEVGİ VE SAYGIDA ÖLÇÜLÜ OLUN
Bir insan için kendi âilesi, annesi-babası, kardeşleri ne kadar önemli ve değerliyse, evlilik esnasında gelin damadın, damat da gelinin akrabalarına bu şekilde değer vermeli ve en azından asgarî sevgi-saygı ölçüleriyle onlarla geçinmenin yolunu bulmalıdır. Kusurları yüze vurmamalı, ayıpları örtmeli, her hâlükârda hüsn-i zannı ve güzel geçinmeyi şiar edinmelidir. Bütün bu güzel ahlâk numûneleri, insanların birbirine olan sevgi ve bağlılığını artırır.
İnsânî münâsebetler, bir dağın içinde yankılanan ses gibidir. Ne söylerseniz, dönüp dolaşıp kulağınıza gelen ses, sizin söylediklerinizdir. Ve bazı söz ve davranışların telâfisi yoktur. Belki affedilir, unutulmaya çalışılır, ancak aradan yıllar geçse de dil yarasının izi silinmez. O yüzden az konuşmak, kesin kanaat ve bilgi sahibi olmadan itham ve iftirada bulunmamak, en güzelidir. Şeytan, müslümanların arasında gezer, aralarındaki muhabbet, merhamet, fedakârlık ve bağlılığı çekemez. Fitne, fesat peşinde koşarak akrabaları, dostları birbirine düşürmeye çalışır. O yüzden takva sahibi müslüman kimseler, şeytanın bu hile ve tuzaklarına karşı uyanık olmalı, firâset ve basîretle bu oyunları bozmalıdır.
"SİZİN EN HAYIRLINIZ AHLAKI EN GÜZEL OLANLARINIZDIR"
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insanlarla münasebette dikkat edilecek hususları öğrettiği hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuştur:
“Cennette öyle yüksek köşkler vardır ki, içi dışından, dışı içinden görülür. Buralara; tatlı söz söyleyen, yemek yediren ve insanlar uykuda iken geceleyin namaz kılanlar girecektir.” (Heysemî, Mecmâu’z-Zevâid, II, 254)
“Sizin en hayırlılarınız; ahlâkı en güzel olanlarınızdır.” (Buhârî, Edeb, 38)
“Haklı da olsa tartışmayı terk eden kimse için ben cennetin ortasında bir eve kefilim.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 7; Tirmizî, Birr, 158)
Yûnus Emre ne güzel söylemiştir:
“Tevâzû ile gelsin,
Kimde erlik var ise,
Merdivenden iterler,
Yüksekten bakar ise…
Kim ki yüksekte gezer,
Er-geç yolundan azar
Dış yüzüne o sızar,
İçinde ne var ise…”
Kaynak: Seher Küçük, Şebnem Dergisi, 154. Sayı
YORUMLAR