Gençler Bugün Büyük Fırsatlara Sahip!

RÖPORTAJ

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği MÜSİAD'ın 3. Dönem Genel Başkanı Doç. Dr. Ömer Bolat’la günümüz gençliği üzerine kısa bir sohbet yaptık.

Röportaj: Fahri Sarrafoğlu

SORUNLAR KALICI DEĞİL DÖNEMSELDİR

Sizce Ömer Bey, Türk gençliği nereye doğru gidiyor? Bir taraftan teknoloji bir taraftan maddi olarak zenginleşme var… Bu iki gelişme gençliğimize sizce nasıl etki ediyor?

Sorunlar dönem dönem farklılaşır. Bundan 35 - 40 yıl önce bizim çocukluk gençlik yıllarımızda imkanlar çok sınırlı idi, gelir seviyesi çok düşüktü. Tüketim nitelik ve nicelik itibariyle azdı. Teknolojik imkanlar sınırlı idi. Evinde sabit telefonu ve siyah beyaz televizyonu olan aile orta ve üst gelirli sayılırdı. 450 bin lise mezununun girdiği üniversite imtihanında toplam 40-45 bin öğrenci ülkemizdeki 18 kadar devlet üniversitesine girmek için yarışırdı. Yurtdışında öğrenim görme ihtimali yok denecek kadar sınırlı idi. Öğrenci yurtları çok sınırlı idi. Ulaşım imkanları çok sınırlı idi. Uçağa ancak zengin olanlar binebilirdi. Evi, arabası olan kişi sayısı sınırlıydı. Bununla beraber, idealist, davası olan komşuluk akrabalık ilişkileri yüksek, saygı, edep, nezaket, güzel ahlak ve inanç duyguları yüksek bir toplum yapısı vardı.  Aradan 35 - 40 yıl geçti. Türkiye 1980’lerde ekonomide yurtdışına açılma ve haberleşmede atılım sürecini yaşadı.

GÜNÜMÜZDE GENÇLERİN ÇOK FIRSATI VAR

Hükümetin birçok destekleyici çalışmaları var, ama gençlerimiz bunu ne kadar değerlendiriyor acaba?

1990’ların ilk yarısında Türkiye’de ve Müslüman dünyada şuurlanma ve aksiyon dönemleri, başarılı belediyecilik hizmetleri, 1990’ların ikinci yarısında ise İslami değerlere ve sivil teşkilatlara, siyasi çalışmalara baskı, zulüm, yasaklar ve yoksullaşma ve yolsuzluk süreçlerine şahitlik ettik. 1994, 1999 ve 2001’ deki ağır ekonomik krizler ülkemizi ve halkımızı çok zor durumlara düşürdü.  Derken 2002 sonundan itibaren Türkiye istikrarı yakaladı. Siyasi istikrar ve güven ortamı, beraberinde ekonomik istikrarı, hızlı kalkınmayı, gelir ve refah ile beraber tüketim artışını, teknolojik gelişmeleri, demokratikleşme ve hürriyetlerde hızlı genişleme sürecini beraberinde getirdi. Bu gelişmelerden maddi anlamda en fazla faydalanan kesimlerin başında çocuklar, gençler, sosyal desteklerden yararlanan vatandaşlarımız oldu. Sınırsız sağlık güvencesi, yeni hastaneler, yeni okullar, burslar, ücretsiz okul kitapları, yeni yurtlar, artan meslek imkanları, her şehirde üniversiteler, vakıf üniversiteleri, internet, bilgisayarlar, cep telefonları, artan istihdam imkanları, faizlerin düşürülmesi sonucu kredili ev ve araba satın almanın kolaylaşması, yurtdışı öğrenim ve burs imkanlarının arttırılması vb, çocukların ve gençlerin bu dönemde elde ettiği çok ciddi maddi imkanlar arasında sayılabilir. Gençler günümüzde maddi anlamda büyük imkanlara ve fırsatlara sahip görünüyor.

Bununla beraber, madalyonun diğer tarafında, haberleşme teknolojisindeki devasa gelişmelerle cep telefonu, mobil internet ve sosyal medyada bazı yanlış ve zararlı kullanımlar, bunun yanında maddi olarak refah ve tüketim artışının, hazları zevkleri ve rahata düşkünlüğü ön plana çıkarması, bazı gençlerimiz üzerinde olumsuz etkiler meydana getirmektedir. Manevi ve toplumsal meseleler geri planda kalabilmekte, sanal bir alemde, her şey madde, her şey beklenti, hep daha fazlasını istemek, daha fazla marka, daha fazla tüketim arzusu kamçılanmaktadır.

GENÇLERİMİZ ÜLKEMİZİN UMUDUDUR

Sizce, gençlere olan güven artıyor mu?

Gençlerimiz her şeyimizdir, ülkemizin, halkımızın geleceği onlardır. Gençlerimize güvenmek, onlardan umutlu olmak zorundayız. Gençlerimizi kazanmak, onları gözümüz gibi sakınmak, tehlikelerden terör örgütlerinden, zararlı alışkanlıklardan korumak, gençlerimize iyi bir eğitim ve sağlık, iş imkanları hazırlamak, onlara sevgi, saygı, erdem, fazilet, ana baba kardeş aile sevgisi, yardımlaşma, dayanışma, sorumluluk duygusu, vatan sevgisi, güçlü bir inanç ve ibadet duygusu gibi değerlerimizi kazandırmak zorundayız.

Gençlerimize girişimciliği sevdirmek, teşvik etmek zorundayız. Bugün 15-24 yaş arasında tam 12,9 milyon gencimiz var. 0-31 yaş arasında tam 40 milyon çocuk ve genç insanımız var. Türkiye nüfusunun yarısı anlamına gelen bu gerçek, ekonomimizin dinamik ve hızlı kalkınması için çok önemli bir faydadır. Yeter ki, bizler gençliğimize sahip çıkalım. Ülkemizin geleceği gençlerimizin omuzları üzerinde olacaktır.

GÜÇLÜ ÜLKE, SAĞLAM AİLE YAPISI İLE SAĞLANIR

Gençliğin önündeki tehlike, günümüzde maalesef “sufli” hayat dediğimiz internetin iğrenç odaları ve cinselliğin kışkırtılması ile gençliğin karşı karşıya olması. Buna karşı sizce neler yapılmalı?

Bir kere gençlere bu tür zararlı yayınlardan korunma amaçlı eğitim okul yıllarında ve aile içinde verilmeli, doğabilecek hayati olumsuz neticelere karşı uyarılar yapılmalı, toplumsal duyarlılık en üst düzeye çıkarılmalı. Bu durum aynı zamanda aileler, eşler açısından da büyük bir sorun teşkil etmektedir. Ülkemizde yılda ortalama 600 bin kişi evlenirken, 132 bin civarında boşanmalar vardır. Yani 4,5 evliliğe 1 boşanma gibi yüksek orana ulaşmıştır. Boşanmaların sebepleri arasında % 45 ile internete bağlı geçimsizliklerden kaynaklanan aile boşanmaları gelmektedir. Güçlü ülke, güçlü toplum ancak sağlam aile yapısı ile mümkündür. Siber suçlarla ve suçlularla mücadele için kanuni düzenlemeler ve etkin müeyyide uygulamaları mutlaka yapılmalıdır.

Gençlik kendisini gelece nasıl yetiştirmeli sizce? Evet, yüksek tahsil oranı artıyor ama sayın Cumhurbaşkanımızın da üzerinde durduğu bir konu var, manevi hayat.. Manevi hayat konusunda endişeler var….Gençliğimize bu konuda neler tavsiye edersiniz?

Gençlik bugünkü imkanlarla hayat maratonuna iyi bir başlangıç yapabilmektedir. Ancak maddi hayatın manevi hayat ile birleştirilmesi çok elzemdir. Eğer manevi hayat boş kalırsa, doyumsuzluk, bağımlılıklar, zevk ve hazkolik bir hayat tarzı sonuçta kişilere mutsuzluk, topluma huzursuzluk getirecektir. Gençlerin manevi hayat ve ahiret hayatına hazırlık yapma gibi, bedeni yanında ruh dünyasını da dolduracak dini eğitim – öğretim – sosyal hayat, sivil toplum faaliyetlerine etkin katılımlarını sağlamak gerekmektedir. Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) hadis-i şerifinde buyurduğu gibi “ İnsanların en hayırlısı, başkalarına faydalı olandır” düsturunu yerleştirmek zorundayız. "bencil" hayat tarzının yanlışlarını göstermek zorundayız.

STK’larımız var, Vakıflar, resmi ve özel kurumlar var… Ama, gençlik konusunda nedense bir çalışma yok. Tüm birimler ayrı ayrı çalışıyor.. Sizce STK’ların bir araya gelerek ortak bir eylem planı oluşturması gerekmiyor mu? Görünen o ki, Türk gençliği bir kuşatma altında.. Bu kuşatma da giderek daralıyor? NE dersiniz?

Ümitsiz olmayalım. “Gençlik kuşatma altında” ifadesi doğru. Ama on binlerce camilerimiz, binlerce dernekler, vakıflar, dini topluluklar, imam-hatip liseleri, ilahiyat fakülteleri, bu sıkıntılara karşı hassasiyet sahibi güçlü hükümetimiz etkin çalışmalar yürütüyorlar. Bu faaliyetlerin etkin olması ve kaynak israfı olmaması için, mutlaka gönüllü teşekküllerimiz arasında koordinasyon, ortak çalışmalar, ortak projeler, bir eylem planı mutlaka yapılmalıdır.

HAYAT ÜNİVERSİTESİNDEN MEZUNİYET ÖNEMLİ

Türkiye'de üniversite sayısı artıyor ama artan bu üniversite sayısına rağmen beklenen ferasetli gençlik ya da öngörülü, basiretli, düşünen, üretken gençlik sayısında beklenen artış olmuyor… Bu konuda üniversitelerimize de iş düşüyor sanırım değil mi? Ne önerirsiniz?

Ferasetli bir gençlik, basiretli, üretken bir gençlik için üniversitelerimize de büyük görevler düşüyor. Üniversitelerimizin sayısı 200’e ulaşmak üzeredir. Üniversitesiz şehrimiz yoktur. Ama üniversitelerimiz sadece öğretim yeri değil, hayata hazırlama merkezleri de olmak durumundadır. Gençlerimize özgüven, sorumluluk duygusu, görev sorumluluğu, ülke ve toplum sevgisi gibi değerlerimiz kazandırılmalıdır. En büyük mezuniyet, Hayat üniversitesinden mezun olmaktır.

Gençlerin yüksek öğrenimde okurken aynı zamanda piyasayı da ihmal etmemesi gerekiyor. Ama günümüzde maalesef görüyoruz ki üniversite sadece diploma veriyor… Bunun önüne geçilmesi için üniversite – sanayi – üniversite – iş dünyası işbirliği şart mı?

Şahsen ortaokul ve lise yıllarımda yaz tatillerinde babamın yanında çalışırdım. Üniversite yıllarımda ise hem üniversiteye gider, hem de günün kalan zamanlarında çalışırdım. Mezun olduğum zaman işim hazırdı, hem de tecrübeliydim. Gençler için okurken staj yapmak çok faydalıdır. İmkan olursa, hem okuyup hem çalışmak inanılmaz faydalı. Sadece biraz daha fazla çalışmak gayret etmek gerekiyor. Üniversite – sanayi işbirliği lafta kalmamalı, mutlaka etkin hale getirmek zorundayız. Üniversite- sanayi arasındaki buz dağları mutlaka eritilmeli, birbirlerine karşı tepeden bakmaktan vazgeçmek gerekmektedir. “Üniversitenin sanayinin tecrübesinden, sanayinin de üniversitenin bilgisinden faydalanmasını öğrenme zamanı”geldi de, geçiyor bile.

YABANCI DİL AZİM İLE ÖĞRENİLİR

Son olarak en büyük kanayan yara (!) yani yabancı dil sorunumuz var… Artık görünen o ki, AB’ ye tam üye olarak eninde sonunda gireceğiz ve yabancı dil şart…Bu yabancı dil tabusundan nasıl kurtulabiliriz ve nasıl kolay öğrenebilirler?

Biz 1980’ de üniversiteye giderken, yabancı dil bilenler çok çok azdı. Sadece yabancı dille eğitim yapan birkaç kolej, Anadolu liseleri ve iki üç üniversitenin mezunları yabancı dil biliyordu. Yurtdışı öğrenim bursları çok azdı. Şimdi ise ülkemizde sevindirici şekilde yabancı dil bilenlerin sayısı, yabancı dille eğitim yapan okulların sayısı çokça arttı. Yine de yabancı dil öğrenmede ki temel sıkıntı devam ediyor. Yabancı dil öğrenmede yapılması gereken en önemli husus, çok ama çok çalışmak, yazarak çalışmak, sürekli tekrar yapmak, pratik yapabilmek, konuşmak, kitap gazete dergi, TV gibi kitle iletişim araçlarından faydalanmaktır. Azmin ve çok çalışmanın sonunda yabancı dil öğrenmek kesinlikle mümkündür. Kendi tecrübemden biliyorum. İngilizce ve Almanca’yı bu şekilde, koleje ya da dershaneye gitmeden, kendi kendime öğrendim Allah’a şükür.

Bu arada, 57 yıllık AB’ ne üyelik girişimizin üye olmakla sonuçlanacağından emin değilim. Bu durum, bizden değil, onların ikircikli ve çifte standartlı, adil olmayan tutum ve politikalarından kaynaklanıyor. 1000 yıldır bu coğrafyada şanlı ve şerefli bir geçmişe sahipülkemiz her daim ve şartta varolmaya ve yoluna devam edecektir.

Ömer Bolat kimdir?

Konya Ereğlili bir ailenin oğlu olarak, 1963 yılında İstanbul’da dünyaya geldim. Ailem, 1960’ta İstanbul’a göç etmişler. İlk, orta ve lise tahsilimi İstanbul’da yaptım. Sonra Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde Ekonomi ve İşletme bölümlerinde okudum. Üniversite yıllarımda yazları harçlığımı çıkarmak için çalışırdım. Üniversite ikinci sınıfı bitirdiğimde İktisadi Kalkınma Vakfı’nda araştırmacı – tercüman olarak işe başladım. Daha sonra bir burs temin ederek 21 yaşında Hollanda’ya yüksek lisans yapmaya gittim. Aynı şekilde Almanya Kiel’de Uluslararası Ekonomi ve İşletme alanında ikinci bir yüksek lisans yaptım. Marmara Üniversitesi’nde doktoraya başladım. Nihayetinde 1989 yılında doktoramı tamamladım. 1993’te MÜSİAD Genel Sekreterliği görevini yürüttüm. Akabinde MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı ardından da 2004 yılında MÜSİAD Genel Başkanı seçildim. Bu arada Albayrak Grubu’nun CEO’suyum. İngilizce ve Almanca biliyorum.