Gerçek Bir Müminin Hedefi

Gereçek bir müminin asıl hedefi nedir? Ne için çalışır? Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu hususta Müslümanlara ne tavsiyede bulunuyor?

Hüdâyî Hazretleri buyurur:

Dûna bakmaz himmeti bâlâ olan,
Dîni gözler âkil ü dânâ olan,
Yarın âmâdır bugün âmâ olan,
Ârif isen aç gözün merdâne bak…

“Gayreti ve gönül ufku yüce olan, alçak ve süflî olana îtibâr etmez, değer vermez!

Akıllı ve âlim olan, her işinde evvelâ dînini gözetir, dînin emrine göre hareket eder.

Bugün dünyada ilâhî hakîkatlere âmâ olan, yarın âhirette âmâ olarak diriltilir.

Ârif isen gaflet uykusundan gözünü aç da, her şeye mertçe, yani Allah adamlarına yakışan bir nazarla bak!”

Bu imtihan âleminde bir ebediyet yolcusu olduğunun farkında olan bir kul, fânî dünyaya gönül kaptırmaz. Allâhʼın tâlibi olan, Oʼnun sevmediklerine bağlanmaz. Gerçek bir müʼmin, her işinde Allâhʼın rızâsını hedefler. Bu cihandaki en mühim, en öncelikli, en hayatî vazifesinin, Allâhʼı râzı etmek olduğu şuuruyla yaşar.

İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhumâ-, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in, kendisine bir defasında şu tavsiyelerde bulunduğunu nakleder:

“Allâh’ın buyruklarını gözet ki, Allah da seni gözetip korusun.

Allâh’ı(n rızâsını) her işte önde tut, Allâh’ı önünde bulursun…” (Tirmizî, Kıyâmet, 59)

İşte îman firâsetine sahip bir müʼmin de, her hususta dînini gözetmelidir. Meselâ:

P Eşini-dostunu seçerken; dindar, ahlâklı, takvâ ehli olanı tercih etmelidir. Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Kadın, dört şeyi, yani malı, güzelliği, soyu-sopu ve dindeki kemâli için nikâhlanır. Siz dindar olanını tercih ediniz ki elleriniz hayır görsün!..” buyurmuşlardır. (Buhârî, Nikâh, VI, 123; Müslim, Radâ, 53)

Tabiî ki bu hadîs-i şerîf aynı zamanda, evlenilecek bir erkekte aranması îcâb eden hususları da ihtivâ etmektedir.

Yine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- dost seçimi hususunda da:

“Kişi dostunun dîni üzeredir. Onun için her biriniz kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin!” buyurmuşlardır. (Ebû Dâvûd, Edeb, 16/4833)

P Yine bir müʼmin; iş hayatında, alışverişinde, ticârî hayatında dînin emir ve nehiylerini gözetmelidir.

Nitekim Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-;

“Bizim çarşımızda dîni(n ticâret kâidelerini) bilen kimseler satıcılık yapsın.” buyurmuştur.[4]

Yine Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, ashâb-ı kirâmın şüpheli şeyler hususundaki titizliğini şöyle dile getirmiştir:

“Biz, fâize düşme korkusu ile, on helâlden dokuzunu terk ettik.”[5]

P Yine bir müʼmin, şayet ümmetin mesʼûliyetini yüklenmiş bir idareciyse, dîni gözetip hak ve adâletten aslâ tâviz vermemelidir. Bunun içindir ki yine Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-;

“İdareci olmadan evvel, dînî ilimleri öğreniniz.” buyurmuştur.

P Yine bir müʼmin; şayet anne veya babaysa, evlâtlarının tahsil ve terbiyesinde, dînî hassâsiyetleri önde tutmalıdır. Onların dünyevî istikbâli için gösterdiği gayret ve ehemmiyetten daha fazlasını, ebedî istikbâli için göstermelidir.

Velhâsıl, îman firâsetine sahip bir müʼmin, hayatının her safhasında dînini ön plânda tutmasını bilen kimsedir. Böyle bir hassâsiyeti olmayan, yani hayatında dînin emir ve nehiylerini ihmâl eden kimseleri, Hüdâyî Hazretleri kalp gözleri körelmiş kimseler olarak tarif ediyor.

Âyet-i kerîmelerde Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:

“Kim de Ben’im zikrimden (Kur’ân’dan) yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve Biz onu, kıyâmet günü kör olarak haşredeceğiz.

O da şöyle der: «Rabbim! Dünyada gören bir kimse olduğum hâlde, niçin beni kör olarak haşrettin?»

(Allah) buyurur ki: İşte böyle. Çünkü sana âyetlerimiz geldi; ama sen onları unuttun. Bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun!” (Tâhâ, 124-126)

Hakîkaten Cenâb-ı Hak; gönderdiği peygamberlerle, kitaplarla, kâinat kitabında sergilediği kevnî âyetlerle, insanoğlunu dâimâ Cennetʼe davet ediyor. İşte bu davetlere sağır kesilen ve onları görmezden gelenler, kalpleri ilâhî hakîkatlere kapalı olan bedbaht kimselerdir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2023 – Temmuz, Sayı: 449

İslam ve İhsan

MÜMİN NASIL OLMALI?

Mümin Nasıl Olmalı?

GERÇEK MÜ'MİNİN 6 KORKUSU

Gerçek Mü'minin 6 Korkusu

GERÇEK MÜMİNİN ÖZELLİĞİ

Gerçek Müminin Özelliği

GERÇEK MÜ'MİNLERİN SEVGİSİ

Gerçek Mü'minlerin Sevgisi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.