Gerçek Fakirleri Nasıl Buluruz?
Sadakayı, ona en lâyık olana vermeye çalışmak, mühim bir infak âdâbıdır. Yani işin kolayına kaçıp rastgele vermek değil; “Onlar ki zekât vermek için faâliyet gösterirler.” (el-Mü’minûn, 4) âyetinde işâret edildiği gibi, hakkın tam yerini bulması için, bir ibâdet vecdiyle, ciddî bir emek sarf ederek verebilmektir.
Kendimize kıymetli bir şey satın alırken nasıl îtinâ gösterip araştırıyorsak, aynı îtinâ ve hassâsiyetle zamanımızı ve emeğimizi de verip emâneti gerçek hak sahibine ulaştırmalıyız. Zira infak, Allâh’ın bu fânî âlemde lutfettiği imkânlardan vererek ebedî âlemdeki sonsuz nîmetleri satın almak şeklinde mânevî bir alışveriştir. Bu alışverişi en bereketli şekilde yapabilmek ise, gerçek muhtâcı arayıp bulmaya bağlıdır. Bu aynı zamanda, infâk edenin gönlündeki ihlâsın derecesini de gösterir.
Âyet-i kerîmede, infâk edenin gerçek muhtâcı araması şöyle emredilir:
“(Yapacağınız hayırlar) kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç maksadıyla dolaşamayan fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zannederler. Sen onları sîmâlarından tanırsın...” (el-Bakara, 273)
Yani infak hâlisâne olduğunda, gerçek muhtâcı sîmâsından tanıyabilecek bir kalbî rikkat ve hassâsiyet gelişir.
Şeyh Sâdî-i Şîrâzî buyurur:
“Hak dostları, daha ziyâde, kimsenin uğramadığı dükkânlardan alışveriş ederler.”
Yani Allah dostları, yalnızların yanı başında, mâtemlerin civârında bulunarak kimsesizlerin kimsesi olurlar. Garipleri ziyaret eder, iffetinden dolayı çekinip ihtiyacını arz edemeyen muhtaçları sîmâlarından tanırlar. Yine onlarda Hâlıkʼın şefkat nazarıyla mahlûkâta bakış hassâsiyeti zirveleştiği için, umum halkın ekseriyetle gâfil olup farkına varamadığı nice büyük ecir kapılarını, yani sevap kazanma fırsatlarını görürler.
Hadîs-i şerîfte buyrulur:
“Gerçek fakir, ihtiyacını giderecek bir şey bulamayan ve hâlini anlayıp kendisine yardım edecek biri çıkmayan, (buna rağmen) halktan bir şey isteyemeyen kimsedir.” (Buhârî, Zekât, 53)
Hazret-i Mevlânâ, âdeta bu hakîkatlerden ilhamla şöyle nasihat eder:
“Gönül almaya bak; güçsüzlere hizmet et! Zayıfları, gönlü kırıkları koru! Onlar öyle kimselerdir ki, halktan hiçbir gelirleri yoktur. Bununla beraber, tam bir kalp huzûru, tevâzû ve kırıklık içinde kalıp giderler. Onları ara, bul!”
İşte asıl fazîlet, böyle muhtâcın elinden tutabilmektir. Yani istemekten hayâ ettiği için hâlini gizleyen takvâ sahibi muhtâcı arayıp bulmak ve onları sîmâlarından tanımayı kalbimizin bir hassâsiyeti hâline getirmek, Rabbimizin bir emridir. Şüphesiz ki bu hassâsiyeti kazanabilmek, malın helâlliği ve gönüllerdeki ihlâs nisbetinde mümkündür.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından, Erkam Yayınları.
YORUMLAR