Gerçek Hizmetkârın Terk Ettiği İki Şey
Hakîkaten “benlik” ve “iddiâ”, hizmet yolunun kanseridir. Bu hastalığın tedâvisi son derece zordur. Tekkelerde umûmiyetle üzerinde “Hîç” yazan bir levha bulunur ki bu, insana, enâniyetten vazgeçip ilâhî kudret karşısındaki acziyetini idrâk etmeyi telkîn eder.
Bütün mesele bu acziyeti idrâk edip, kulluğun farkında olmaktır. Kul, bu noktaya ulaşınca ihlâsa erer ki, yapabildiği az bir amel bile Hakk’ın lûtfuyla kıymetlenir. Bu gerçek, şu mısrâlarda ne güzel ifâde edilmiştir:
“Oldunsa vâkıf aczine, ednâ amel bir dağ olur.
Çürüklerin hep sağ olur, zehrin kamû bal yağ olur.
Dağlar yemişli bağ olur, cümle cihân bostan sana.”[1]
“Âcizliğini, güçsüzlüğünü anladınsa, kıymetsiz bir amelin bile dağ gibi olur. Çürük, hatâlı işlerin düzelir, zehir gibi acı hâllerin bile hep tatlılaşır, yağ, bal gibi olur. Çorak dağlar meyveli bir bağ, bütün dünya sana bahçe olur.”
Öte yandan bir hizmet insanı, hizmetteki kardeşlerinin hazzını, kendi hazzına tercih etmesini de bilmelidir. En azından din kardeşini, kendi hizmet hazzına ortak etmelidir. Israrla bütün hizmetleri yalnız ben yapayım düşüncesinde olanlar, çabuk yorulurlar, sadırları daralır, görüşleri değişir. Herkesi küçük görmeye başlarlar. Hubb-i riyâset, yani baş olma sevdâsının esiri olurlar. Hâlbuki Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Allah Teâlâ bana; «Birbirinize karşı öylesine alçak gönüllü olun ki, hiç kimse diğerine karşı haddi aşıp zulmetmesin. Yine hiç kimse, bir başkasına karşı böbürlenip üstünlük taslamasın.» diye vahyetti.” (Müslim, Cennet, 64)
Bu bakımdan gerçek ve olgun bir hizmet insanı, fânî varlığından sıyrılmış bir hâlde kendisini hizmet kervanının en gerisinde kabul eden bir gönül neferidir ve onda “benlik” ve “iddiâ”, yerini aşk, muhabbet ve tevâzûya terk etmiştir.
Hizmete giren kimse, bu acziyet ve hiçlik şuuru içinde sürekli tazarrû ve niyaz hâlinde, Rabbinden yardım taleb etmelidir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Ey îmân edenler! Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin!..” (el-Bakara, 153)
Mü’min, bu ilâhî tavsiyeye riâyetle, hizmetlerinde muvaffak kılması için özellikle teheccüd vaktinde, şâyet mümkün olmazsa daha sonraki bir vakitte iki rekât hâcet namazı kılıp Allah’tan yardım istemelidir.
[1] Muhammed Es’ad Erbilî, Dîvân-ı Es’ad, İstanbul 1991, s. 188.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hizmet, Erkam Yayınları