Gerçek İslam Şehri

İslam şehri İslam’ın yaşandığı şehirdir.

Şehir, İslam Dünyası için değerli bir kavram, çünkü şehirlerin fethiyle çoğaldı İslam’ın serüveni. Mekke’de Peygamber Efendimiz’in gayretleriyle yayılmaya başlayan İslamiyet, sahabenin dünyaya yayılmasıyla kısa sürede her yere ulaştı. Kırsalda, sahrada bile Müslümanlar çoğalsa da İslam Medeniyetinin asıl muhiti şehirler oldu. Medine bu konuda bir başkentti. Yesrib Medine’ye dönüşürken bir medeniyetin tohumu atılmış oldu. Bu tohumun bizim için en önemli anlamı İslam’ın şehir merkezlerinde anlatılmasının, anlaşılmasının ve yaşanmasının daha kolay olduğunu göstermesinden ötürüdür.

Şehir kavramı İslam’ın yayılış tarihinde önem arz etse de kavram olarak çok farklı şekillerde anlaşılabilmektedir. En yaygın ve bilinen tarifler nüfus üzerinden yapılanlardır. Ülkemizde ortalama 20.000 üzerindeki nüfusa sahip meskûn mahaller şehir olarak nitelendirilmektedir. Japonya, Çin, Güney Kore gibi uzak doğu ülkelerinde bu tanım 50.000 kişilik nüfustan sonra kullanılmaktadır. İsveç Norveç gibi İskandinav ülkeleri 500 kişinin üzerindeki her yeri şehir olarak görmektedir.  Görüldüğü üzere şehir için sadece insan niceliğinden yola çıkılarak tarif getirmek yeterli olmamaktadır.

KURAN’DA ADI GEÇEN ŞEHİRLER

Kuran-ı Kerim’de şehir anlamında kullanılan medine kelimesi birçok ayette geçmekle birlikte Mekke, Bekke, Medine, Babil, Ahkaf, Medyen gibi bazı şehirler kendi isimleriyle de yer almaktadır. Bazı yerleşim yerlerini nitelendirmek için özellikle medine ismi tercih edilmemiş ve onların daha küçük ya da daha kırsal yerler olduğunun vurgulanması adına karye, mesakin, diyar gibi ifadeler kullanılmıştır. Medine kavramını yani şehri diğerlerinden ayırarak farklılaştıran noktalar neler olabilir? Bunu sorguladığımızda şehirde bir yönetim biriminin olması, birden fazla kabilenin ya da grubun yer alması, çeşitli iş faaliyetlerinin olması gibi nitelikler gözümüze çarpar. Bu niteliklerin yanında şehir planlaması olarak da bazı önemli mahallere sahip olması gerekir. Bu mahallerden ilki Cuma namazı kılınabilecek bir cami ya da musalla, ikincisi müteveffa Müslümanların defin işlemlerinin yapılabileceği mezarlıktır. Üçüncüsü devletin yönetim biriminin çalışmalarını yürüteceği bir hükümet konağı gibi bir yapı (bugünkü anlamda valilik) bazı şehirler için ise divan yapısı (bugünkü anlamda belediye meclisi) şehir planlamasında yer almaktadır. Ayrıca birkaç tane önemli yolun kesişimi ve bu yollardan birinin genelde hac ya da kıble yolu olarak düşünüldüğü görülmektedir.

SANCAKTARLIK YAPAN ŞEHİRLER

Şehir tarifleri şehirlerin yeni eklentileriyle birlikte çeşitlendirilerek zamanla değişmektedir. Bugün akıllı şehir, enerji verimli şehir, sürdürülebilir şehir gibi şehirleri tematikleştiren ifadeler duyar olduk. Fakat bizim medeniyetimizde şehirler arasındaki tasnifler; binaların, donatıların, insanların nicelikleri ve niteliklerinden ziyade kimliğini ve İslam’ı üzerinde taşıyabilme kabiliyetine göre değerlendirilir. Mekke, Medine, Kudüs gibi kurucu şehirlerimizden sonra; Bağdat, Bursa, İstanbul, Konya, Şam, Kahire gibi İslam’ın sancaktarlığını yapmış şehirlerimiz örneklikleriyle baştadır.

ŞEHİRLERİN MANEVİ HAMİLERİ

Bir de bizim her şehrimizin manevi hamileri vardır; bunlar olmadan şehirlerimizin tam olarak anlatılabildiği söylenemez. Mevlana, Hacı Bayram-ı Veli, Eyüp Sultan, Abdülkadir Geylani, Muhyiddini Arabi gibi manevi büyüklerin isimleri zaman zaman yaşadıkları ya da medfun oldukları şehirlerin isimlerinin önüne geçmiştir. Aslında bazı hadisler de bunu vurgulamaktadır.

ŞEHİR HAYATININ ÜSTÜN TUTULMASININ NEDENLERİ

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)‘den rivayet edilen hadislerde hayat yeri tercihi olarak şehirler övülmüş, şehir hayatı kırsal hayata göre üstün tutulmuştur. Bu üstünlüğün temel nedeni Cuma namazı, Bayram namazı gibi cemaat halinde olması zaruri olan ibadetlerin yapılabilmesinin sağlanmasıdır. Cuma Namazındaki hutbede devletin önemli kararları duyurulur ve bu kararlar içinde cihad, teyakkuz, hicret gibi acil bilgilerin paylaşımı da yapılabilir. Bir yerin şehir olabilmesinin fiziki temel ölçütlerinden biri olarak Cuma mescidinin yer almasının asıl nedeni budur. Yoksa mimari bir kaygı öncelikli değildir. Ancak bu durumun oluşturduğu sonuç elbette ki İslam mimarisini de etkilemiştir.  Fethedilen yerlerdeki ilk yapılan büyük camilere de bu nedenle ulu cami denir. Daha sonra yapılan camiler bölgesel merkezilik taşımaktadır.

Şehir hayatının üstün tutulmasının bir diğer nedeni ise ilim ve ihya meclislerinin şehirlerde oluşabilecek olmasıdır. Zamanın âlimlerinin, ariflerinin teşrif edeceği toplantıların şehirlerde çok olacağı ve bu meclislerden istifade edilebileceği anlaşılmaktadır. İslam tarihine bakıldığında zamanla şehirlerde ilim meclislerinin binalaştığı medreseler, kütüphaneler, sohbet evleri gibi çeşitli mahallerin oluştuğu görülmektedir.

Bugün nüfusunun kısmı azamı Müslüman olmayan ülkelerde ve şehirlerde mescidler camiler hatta medreseler açılabiliyor ve Müslümanlar ibadetlerini buralarda gerçekleştirebiliyor, ilim sahibi olabiliyorlar. Şüphesiz bu yerlerle, söz konusu şehirlerin ileride İslam şehri olabilmesinin önünü açılmaktadır. Ancak bir yerin İslam şehri olabilmesi için sadece camiler ya da medreselerin yeterli değildir; şehir hayatının da İslam’a uygun olması gerekir.

Kaynak: Sami Yaylalı, Şebnem Dergisi, Sayı: 404

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.