Gerçek Mescid-i Aksa Hangisi?

Arama motorlarına Mescid-i Aksa yazdığınızda, karşınıza ekseriyetle altın renkli kubbesi olan, çini işlemeli bir cami görüntüsü gelir. Aslında bu câmî Mescid-i Aksa değil, Kubbetu's Sahra’dır. Gerçek Mescid-i Aksa içerisinde Kubbet-üs Sahra`nın da bulunduğu ve Kıble Mescidi'ni de kapsayan 145 dönümlük bir alandır. Peki bu bir tesadüf mü? Yoksa büyük bir plan için zihin şehrimize kondurulmaya çalışılan çarpık bir algı mı?

Dünya medya ağının büyük kısmını tekelinde bulunduran Yahudiler, iletişim araçları yoluyla, insan zihnindeki algıları istedikleri doğrultuda yönlendirmektedir. Bu algı oyunlarından bir tanesi de Kudüs’te bulunan ve Müslümanlar için kutsal bir nitelik taşıyan Mescid-i Aksa üzerinde oynanmaktadır. Gerçek Mescid-i Aksanın neresi olduğunu öğrenmeden önce Yahudileri için Mescid-i Aksa'nın ehemmiyetini ve üzerindeki Mescid-i Aksa ile ilgli emelleri bilmek gerekir.

YAHUDİLER İÇİN KUDÜS VE MEDİC-İ AKSA'NIN ÖNEMİ NEDİR?

Müslümanların ilk kıblesi, Resulllah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'ın İsra ve Mirac'a yükseldiği mecside evsahipliği yapan Kudüs için İsrail yönetimi üç tane 'sonsuza kadar' ilkesi belirlemiştir:

  • Sonsuza kadar başkent,
  • Sonsuza kadar Yahudi egemenliğinde,
  •  Sonsuza kadar da bölünemez.

İsrail yönetimi Kudüs için belirlediği “üç sonsuza kadar ilkesi”ni tesis ve muhafaza etmek için şehrin tamamını ele geçirdiği günden beri Kudüs'ü her anlamıyla Yahudileştirme gayreti içindedir. Arap mahallelerinin ortalarına yeni Yahudi mahalleleri kurmakta, buranın Filistinli sakinlerini göçe zorlamaktadır.

Bu gayretlerin en önemlisi şehrin kalbi olarak görülen “Haremüşerif”e yönelik daha tehlikeli bir süreci adım adım da olsa sürdürüyor olmasıdır.

Bugün “arkeolojik kazı”, “Yahudi eserlerini ortaya çıkarmak” gibi kılıflarla Mescidi Aksa etrafındaki harfiyat çalışmaları, İsraillilerin hayallerini süsleyen o “mukaddes” hedefi gerçekleştirebilme gayretinin bir parçasıdır.

Ney mi o “mukaddes” hedef ?

YAHUDİLER MESCİD-İ AKSAYI NEDEN YIKMAK İSTİYORLAR?

Süleyman Mabedi ya da diğer adıyla Siyon Mabedi'ni yeniden inşa etmek.

Süleyman Mabedi, Yahudi inanışına göre, yerini Tanrının seçmiş olduğu ve onun istemesiyle Kral Süleyman tarafından yaptırılan Kudüs'deki mabettir. Bu mabedin Yahudiler nezdindeki adı Bet-Hamikdaş'tır (Kutsal Ev). Bir çok defa tahribata uğrayan ve en son M.S. 70 yılında tamamen yıkılan Süleyman Mabedi'nden geriye bugün sadece “Ağlama Duvarı” olarak da anılan batı duvarı kalmıştır. Bu duvar da bugün Mescidi Aksa ile bitişik durumdadır.

Süleyman Mabedi'nden kalan batı duvarı Yahudiler için önemlidir. Adı, İbranice'de "Kotel"dir. Yahudiler, bu duvarın önünde Mabedin durumu için ağıt yakarlar ve en kısa zamanda yeniden inşa edilmesi için dua ederler.

Yahudiler, 1967 yılındaki savaş sonucunda Kudüs'e tamamen hakim olmalarına rağmen Mescid-i Aksa'yı yıkıp yerine Süleyman Mabedi'ni tekrar inşa etmemişlerdir. Bunun iki nedeni vardır. Bunlardan biri Müslümanların tepkisi, diğeri ve en önemlisi Yahudiliğin Mesihçi karakteridir. Ortodoks Yahudiliğe göre Süleyman Mabedi'nin yeniden inşa edilmesi, Mesih'in gelmesine bağlıdır. Mesihin gelmesinden önce girişilecek böyle bir faaliyet, kimi dinî otoritelerin tepkisini çekecek, din ile devlet karşı karşıya gelecektir. Bu nedenle tamamı olmasa da bazı dini çevreler, şimdilik Süleyman Mabedi'ni yeniden inşa etme teşebbüsünde bulunmaktan kaçınmaktadırlar. Ancak pek çok din adamı yanında siyonistlerin büyük ekseriyeti bu görüşü paylaşmamaktadır:

Mesela hahambaşı Mordehay Elyahu: "Biz bu camiyi yıkmak, onu buradan tamamen silmek ve yerine Süleyman Heykeli'ni inşa etmek istiyoruz." diyerek bu konudaki düşüncelerini net bir şekilde ortaya koymuştur. Haham Meir Kahane de İsrail parlamentosu üyeliğine seçildiğinde, Süleyman Mabedi tepesinde Yahudilerin ibadetlerine eşlik etmek ve Mescidi Aksa ile Kubbetu's-Sahra'nın yıkılması için mümkün olan her yola başvurmak için yemin etmiştir. Haham Şalom Harokohin de: "Diasporadaki yahudilerin bir araya gelmelerinin en önemli sebebi Siyon mabedinin yeniden inşasıdır" demiştir.

Siyon Mabedi'nin ihyası sadece fanatik Yahudilerin hayali olarak algılanmamalı. Sağcısından solcusuna, hahamından, laik olanına varıncaya kadar tüm İsrailli'nin arzuladığı bir düştür aslında. “Kudüs'süz bir İsrail, Siyon Mabed'siz bir Kudüs olamaz” ifadesi bugün tüm İsrailliler için vazgeçilmez bir slogan haline gelmiştir çünkü. Barış güvercini lâkablı ünlü İsrailli entellektüel Yusa Belin bile diyor ki:

“Mekke ve Kabe, Müslümanlar için ne anlam ifade ediyorsa Kudüs ve Siyon Mabedi de bütün Yahudiler için onu ifade etmektedir.”

Buda Heykelleri “Dünya Kültür Mirası” Ama Mescidi Aksa Değil!

Mescidi Aksa etrafında yapılan kazılar yeni bir hadise değil aslında. İsrail, yıllardan beri farklı gerekçelerle bölgede kazılar yapıyor. Bugün Mescidi Aksa'nın altı tamamen oyulmuş durumdadır. Ağlama Duvarı'nın hemen yanından açılan dehlizlerle Mescidi Aksa'nın altında dolaşmak mümkündür. Bu dehlizlerin Mescidi Aksa'nın temellerine verdiği zarar yıllardır gündeme getirilmektedir. Temellerin altında oluşturulan boşlukların mescidi yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya bıraktığı yıllardır dile getirilmektedir. Ancak, Taliban'ın Buda heykellerini yıktığı sırada “dünya mirası yıkılıyor” diye ayağa kalkan medeni dünya, Müslümanların kutsal mekanlarına verilen zararı görmezlikten gelmeyi tercih etmiştir. Gerçi Filistin'deki insan kıyımına seyirci kalan batı dünyasından, tarih ve kültür katliamına karşı tepki göstermesini beklemek ne derece doğrudur, orası da ayrı bir konu.

GEÇEK MESCİD-İ AKSA NERESİ?

Mescidi Aksa – Kubbetü's Sahra Yanılgısı

Müslümanlar açısından son derece büyük ehemmiyete sahip olmasına rağmen Mescidi Aksa hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olunmadığı da bir vakıa. Mescidi Aksa denilince akıllara genelde Selahhatin Eyyübi’nin 1187’de Haçlıları yendikten sonra yaptırdığı altın kubbeli görkemli yapı gelmektedir. Oysa orası Kubbetü’s Sahra'dır. Bu yanılgı sadece Türkiye'de değil genelde İslam aleminde de var ne yazık ki.

Kıble Mescidi: (Mekke'den) "En uzaktaki cami" anlamına gelmektedir. Hz. Ömer tarafından 638'de camiye dönüştürülmüştür. 1027'de cami şiddetli bir deprem sonucu yıkılınca, 1034'te tekrar yapılmıştır. Haçlılar tarafından kilise olarak kullanılan yapı, Selahaddin Eyyubi Kudüs'ü aldığında tekrar cami olarak açılmıştır.

Kubbetü's-Sahra: Mescid-i Aksa'nın hemen kuzeyinde bulunur. Peygamber Efendimiz'in Mirac'a çıktığı zaman atını bağladığı kayanın ve Hacer-i Muallak diye anılan kayanın üzerini örtecek şekilde inşa edilmiştir. Sahra kelimesi de kaya anlamına gelir ve Kubbetu's-Sahra ismi bu kayaya izafeten verilmiştir. 691'de Emevi Halifesi Abdülmelik bin Mervan'ın inşa ettirdiği yapı 1027'deki depremde yıkılınca aynı şekilde yeniden inşa edilmiştir.

Kubbet-üs Sahra, Mescidi Aksa’nın bir parçasıdır. Bir başka deyişle Mescid-i Aksa’nın müştemilatı, Kubbetüs-Sahra’nın da dahil olduğu bir çok yapıyı kapsamaktadır. Bu gerçek Kudüs üzerine bilimsel çalışmalarıyla tanınan tarihçiler tarafından da vurgulanmaktadır. Mesela Dr. Yusuf Sait En Netşe, “Mescid-i Aksa neresidir” sorusuna; “içerisinde Kubbet-üs Sahra`nın da bulunduğu ve Kıbe Mescidi'ni (El Aksa Camii) de kapsayan 145 dönümlük alan" cevabını vermektedir.

Yani, Kubbetüs Sahra, üzerine titrediğimiz Mescid-i Aksa’dan daha önemsiz, çok farklı bir yerde öylesine bir mescit değildir! Kıble Mescidi ile aynı avluyu paylaşan bir mescittir. Allah korusun, İsrail Mescid-i Aksa’ya yönelik emeline nail olacak olursa Kubbet-üs Sahra’yı orada bırakacak değildir.

Sonuç olarak Kubbet-üs Sahra bir anlamda Mescid-i Aksa’dır, yarım elmanın diğer yarısı gibi, her iki mescit de Kudüs’ün en önemli simgeleridir ve her ikisi de bizim için azizdir. Yahuhudiler Mescid-i Aksayı sadece Kubbedü's Sahra gibi gösterip 145 dönümlük arazideki her şeyi tahrif ederek Süleyman Mâbedini yeniden inşâ etmek istemektedirler.

KIBLE MESCİDİ (AKSA CAMİİ)

ca6_mescidi_aksa

KUBBETU'S SAHRA

Dome of the Rock

Kaynak: İslamveihsan, Altınoluk Dergisi - Beytullah Demircioğlu,  Genç Dergisi - A. Yasin Demirci

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • iki kubbe var biri karanlık diğeri aydınlık aksa denmesinin sebebi olabilir diyorum.

    Ben de öyle sanıyordum çünkü zihnimizde Kubbetu's Sahra'nın görüntüsü canlanıyor bilinçaltımıza işlemiş olduğundan dolayı...

    Kubbetüssahra ile Mescidi Aksa hep karıştırılır :)

    İşte Mescid-i aksa dediğiniz yer kıble mescidi olarak anılır Mescid-i aksa ise 144 000 metrekare alanın tamamıdır

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.