Gerçek Tevekkül Nasıl Olur?
Tevekkülün hakîkati masivadan havf ve recayı atıp ancak Allah'a güvenmektir, dayanmaktır. Kul olarak tedbirini aldıktan sonra her türlü sebepleri bırakıp, asıl sebeplerin sahibini müşahede bahrinde (denizinde) mustağrak olmaktır.
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Allâh’a güven. Vekîl olarak Allah yeter.” (Ahzab, 3) Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Eğer siz Allâh’a hakkıyla tevekkül edebilirseniz, sabahleyin karınları aç gidip, akşamları tok olarak dönen kuşların rızıklandığı gibi rızıklanırsınız!” (Tirmizî Zühd, 33; İbni Mâce, Zühd, 14) Bâyezid Bistâmî (ks) bir grup müridi ile tevekkül üzere oturmuşlardı. Bir süre geçti ama (yiyecek olarak) bir hediye gelmedi. Hiç kimseden iyilik ve yardım da göremediler, güçsüz kaldılar. Müridleri:
“Ey şeyh, eğer izin verirsen rızık aramaya gidelim.” dediler. Şeyh:
“Eğer rızkınızın nerede olduğunu biliyorsanız gidin ve isteyin.” dedi. Onlar:
“O halde Allâh’a duâ edelim de bu ihtiyaç ve sıkıntı hâlini bizden gidersin.” dediler. Şeyh:
“Eğer O’nun sizi unuttuğunu düşünüyorsanız duâ edin.” dedi. İhtiyaç sâhibiyiz ama isteyecek dilimiz yok, Cömert olan Kerîm’in huzurunda istemeye ne gerek var. Müridler:
“O halde tevekkül üzere oturalım ve konuşmayalım.” dediler. Şeyh onlara cevâben:
ÇÂRE NEDİR?
“Allâh’ı denemeye kalkmayın.” dedi. Müridler: “Ey şeyh, o halde çâre nedir, ne yapalım?” dediler. Şeyh:
“Çâre, çâreyi terk etmektir.” dedi. Yâni çözüm, kendi tercihini terk etmektir, takdir neyse o olur. Ey yiğit! Tevekkülün hakîkati, kişinin kendi tercih yolundan kalkıp gitmesi, işleri yapıp etme gözüne mil çekmesi (amelini görmemesi), rızâ ve teslim çadırını kazâ ve kader mahallesi üzerine germesi, Allâh’ın izzet perdesinden ne zuhûr edecek diye gözünü ilâhî kader hükümlerinin akışına çevirmesidir. Meydana gelen her şeye hâl nazarıyla değil, muhavvil (halleri oluşturanın) nazarıyla bakar.
Kaynak: İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Beyân, 15. Cilt, Erkam Yayınları
YORUMLAR