Göklere Açılan Kapı

Mescid-i Aksâ için atmalı kalplerimiz… Kudüs için yanmalı içimiz… Filistinli kardeşlerimiz için kaçmalı uykularımız… Yediğimiz her lokmada aklımıza gelmeli Kudüs… Yaptığımız her işte O’nu düşünmeliyiz… Ne yapabiliriz diye düşünürsek Kudüs için;  en güzel reçete olsa gerek: “Kendimizden başlamamız...”

“Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir. O, hakkıyla işitendir, görendir.” (el-İsrâ, 1)

Allah hakkıyla işitendir, görendir… Çevresi mübarek, kendi mübarek, Mescid-i Aksâ’ya, Kudüs’e, Filistinlilere zulmedenleri de… Vatanını, namusunu, mukaddes değerlerini korumak için şehâdet şerbetini yudumlayan yiğitleri de… İşiten ve görendir, Allah -azze ve celle-…

İlk kıblemizdir Mescid-i Aksâ… Kudüs, can parçamızdır…

Diyor ya Kudüs şâiri diye anılan üstad Nuri Pakdil; “İstanbul’suz ve Kudüs’süz aşk yoktur.” diye…

Aşkımızın besmelesidir Kudüs… Ve yine üstaddan dinleyelim gönlümüzün serlevhâsını:

“Kalbimin yarısı Mekke’dir, yarısı Medine,  Üzerinde bir tül gibi Kudüs vardır.”

Yakıyorlar canımızı… Yüreğimizi kanatıyorlar. Sözleri anlamsız… Sözleri değersiz bizim için… Amerika, aklınca, Kudüs’ü İsrail’in başkenti yapmış… Milyonlarca ses yükseldi tepki olarak, ama en güzel tepkilerden birisiydi belki İbrahim Tenekeci’nin şu sözü:

“Bize ait olanı, bir başkası, bir başkasına veremez.”

Bize aitti Kudüs… Mescid-i Aksâ bize aitti… Kudüs bizimdi… İslâm’ındı Kudüs… Alıp satılamaz. Siyâsî malzeme yapılamazdı. Yaptılar. Kendileri etti, kendileri bulacaklar…

BİZE KUDÜS DİRİLİĞİ LAZIM

Her köşesinde uhrevî bir tecellî bulunan Kudüs’te her gün 15 Temmuz… Her ân teyakkuz hâlinde olan Filistinli Müslümanların hayatını bir tahayyül edelim… Kudüs’e yapmış olduğu ziyareti anlatırken kıymetli yazar Mehmet Lütfi Arslan’ın anlattığı şu hâdise çok manidardır:

“Mescid-i Aksâ’ya uzanan yolda, surların başladığı yerde yaya geçidinin önündeyim. Soldan gelen bir araç var. Duraksıyorum. Polis arabası bu; duruyor ve bana yol veriyor. Soluma doğru dönüp başımla teşekkür edecek oluyorum. Sağımdan bir ses bıçak gibi giriyor araya: «Sakın teşekkür etme kardeşim onlara, sakın…» Şaşırıyorum. «Peki, diyorum, sana teşekkür ederim, hatırlattığın için…» O an işte bir Filistinli olmanın ne demek olduğuna dair bilinç şaklıyor suratımda… Ama onlar kadar bilenmiş, onlar kadar tetikte olmak için daha çok talime ihtiyaç var, farkındayım.

Bize Kudüs diriliği lâzım. Ve Kudüs bilinci… Evet, burası Mekke ve Medine’den sonra en mübârek belde… Ama bir Mescid-i Aksâ muhafızının ifadesiyle, bir annenin üç çocuğundan, gurbette olanı… O anne nasıl yanındaki iki çocuğunun değil, ayrı kaldığı o çocuğunun yasını ve yâdını öne alır, ümmet için Kudüs de böyle bir önceliği hak ediyor.”

DAYANAMIYORUM BU AYRILIĞA

Şair Mehmet Akif İnan, ne güzel söylemiş Mescid-i Aksâ’nın hâlini:

“Mescid-i Aksâ'yı gördüm düşümde

Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu.

Varıp eşiğine alnımı koydum

Sanki bir yeraltı nehri kaynıyordu.

Gözlerim yollarda, bekler dururum

«Nerde kardeşlerim?» diyordu bir ses.

İlk kıblesi benim ulu Nebîmin

Unuttu mu bunu acaba herkes.

Şimdi kimsecikler varmaz yanıma,

Resûlden yoksunum, tek ve tenhayım.

Rüzgârlar silemez gözyaşlarımı

Çöllerde kayıp bir yetim vahayım.

Mescid-i Aksâ’yı gördüm düşümde

Götür Müslüman’a selâm diyordu.

Dayanamıyorum bu ayrılığa

Kucaklasın beni İslâm diyordu.”

Mescid-i Aksâ için atmalı kalplerimiz… Kudüs için yanmalı içimiz… Filistinli kardeşlerimiz için kaçmalı uykularımız… Yediğimiz her lokmada aklımıza gelmeli Kudüs… Yaptığımız her işte O’nu düşünmeliyiz…

Ne yapabiliriz diye düşünürsek Kudüs için;  en güzel reçete olsa gerek: “Kendimizden başlamamız...”

DİLİ DUALI, GÖNLÜ YARALI

Yaptığımız her işi güzel yaparak, sorumluluklarımızın farkında olarak, mânen Filistinli kardeşlerimizin yanında olduğumuzun şuurunu bir an olsun kaybetmeden yapacağız her ne yapıyorsak… Ev hanımı, anne, baba, iş adamı, öğrenci, öğretmen, doktor her ne ise bu dünyadaki vazifemiz, hakkıyla yapmalıyız… Dili duâlı, gönlü yaralı olmalıyız.

“Bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız” buyuran Peygamber-i Zîşân’ın en azından bildikleri için çok gözyaşı döken ümmeti olalım…

Bölünsün uykularımız, uykunun en tatlı yerinde abdest alıp varalım secdeye; sadece Kudüs için, Mescid-i Aksâ için, Filistinli kardeşlerimiz için… Sosyal medyadaki bir paylaşımla vazifemizi tamamladığımızı zannetmeyelim. Ya da o anki üzülmeye, dertlenmeye dertlenme demeyelim… Her işte tazeleyelim niyetimizi…

Bir an olsun rahat yüzü görmeyen, her an tetikte olan kardeşlerimiz için, unutmayalım Kudüs’ü… Hayatın debdebesi unutturmasın bize…

“-Ama işim var, derslerim çok, toplantılarım var, borçlar da boyumuzu aştı!” vs. gibi bahanelerle kendimizi kandırmayalım. “Ama” ile başlamasın cümleler… Bir dizi için, bir maç için hiç düşünmeden iki saatini fedâ eden bir milletiz, maalesef… Dakikalarımızın bile hayâtî önem taşıdığı… Ömrümüzün her an nihayete erebileceği şuurundan çok uzakta harcarken ömrümüzü, durup bir düşünelim; ne kadar cesaretli olduğumuzu ve ne kadar hoyratça zaman öldürdüğümüzü…

KUDÜS'Ü SAVUNMAK ÖZGÜRLÜĞE KAVUŞMAKTIR

“Tûr Dağını yaşa

Ki bilesin nerde Kudüs

Ben Kudüs’ü kol saatı gibi taşıyorum

Ayarlanmadan Kudüs’e

Boşuna vakit geçirirsin.

Buz tutar

Gözün görmez olur

Gel,

Anne ol.

Çünkü anne

Bir çocuktan bir Kudüs yapar.

Adam baba olunca

İçinde bir Kudüs canlanır.

Yürü kardeşim

Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin”

Diyor ve ekliyor Kudüs şairi Nuri Pakdil:

“Kudüs’ü savunmak, gerçek bağımsızlığı savunmaktır. Kudüs sevilmeden insanlığa girilemez. Tutsak Kudüs’e borcumuz, Kudüs’ü savunmaktır, özgürlüğüne kavuşturmaktır.”

Kaynak: Merve Güleç, Şebnem Dergisi, 155. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.