Gönül Alan Sadaka

Sadaka cesedine faide verecekse güzel söz de ruhuna faide verir. Cesedine faide verirken eğer ruhu ve gönlü incinirse maksud olan rıza ve insana memnuniyet veren bir faide hasıl olmaz.

Allah Teala buyuruyor:

“Ey iman edenler! Sadakalarınızı, malını insanlara gösteriş için harcayan, Allah’a ve ahiret günü ne inanmayan bir kimse gibi başa kakmak ve incitmek sureti ile heder etmeyin...” (Bakara Suresi, 264)

KAFİRLERİN ÖZELLİKLERİ

Burada, riya, başa kakmak ve eza etmek gibi hususlar kafirlerin özelliklerindendir. Binaenaleyh, mü’minlerin mutlaka bunlardan sakınmaları gerekmektedir.

Ulemadan birinin şöyle dediği rivayet edilmektedir: “Gösteriş (riya) ve başkalarına duyurmak için amel eden kimse, sokağa çıkıp da kesesini çakıl taşlarıyla dolduran, insanların, “bu adamın kesesi ne kadar da dolu!” dediği adama benzer. Halbuki kesesini çakıl taşlarıyla dolduran adamın, insanların sözünden başka hiç bir menfaati yoktur. Zira onunla bir şey satın almak istese hiç bir şey veremez.”

Selef-i salihin sadakalarını insanların gözünden o kadar gizlerdi ki, bazıları vericisini kimse tanımasın diye ama bir fakir arardı. Bazıları, sadakayı uyuyan fakirin elbisesine iliştirirdi. Bazıları da, alması için fakirin geçeceği yola koyardı. Böylece riyadan kurtulurlardı.

Bir hadis-i şerifte Nebiyy-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurdular:

“Sizin hakkınızda en çok korkduğum şey küçük şirktir.” Ashab-ı Kiram dediler ki:

“- Ya Resulullah, küçük şirk nedir?” O da:

“- Riyadır.” buyurdular. (Ahmed, V, 428, 429

Cenab-ı Allah şöyle buyurmuştur:

“Allah’ın rızasını istemek ve ruhlarında da imanı kökleştirip, takviye etmek için mallarını harcayanların hali bir tepenin üzerinde bulunan güzel bir bahçenin haline benzer...” (Bakara Suresi, 265)

Yani cimrilik, mal sevgisi ve onu sımsıkı tutma ve harcamaktan sakınma gibi iman ve taat üzere sabit kılmak demektir. Zira nefis, fıtraten malı sever, bedenî ibadetleri ağır görür. Ancak onu neye alıştırırsan ona alışır.

Nefsi kendi haline bıraktığın zaman, kendine göre alışkanlıklar kazanır, tembelliği, ciddiyetsizliği, cimriliği, malı hayır yollara ve imanın gereklerine sarfetmemeyi itiyad haline getirir. Onu mükellef tutar, bedeni, malî ibadetlerin güçlükleriyle karşı karşıya bırakırsan o, bunlara boyun eğer, yaratılıştan gelen adetlerden kendini kurtarır.

İnsanlar infak ve tasadduk hususunda kuvvetli, orta kuvvetli ve zayıf olmak üzere üç kısımdır.

Kuvvetliler, bütün varlıklarını bir defada tasadduk edebilme kudretine sahip olup Allah’a verdikleri muhabbet sözünde kemaliyle sadık olanlardır. Bunların serdarı Hz. Ebubekir’dir. Orta kuvvetli olanlar, başka muhtaç için ve ibadete kuvvet kazanmak niyetiyle mallarından bir miktarını yanlarında bulundurmağı muvafık görenlerdir. Üçüncüsü de zayıflar olup farz olan zekatla iktifa edenlerdir.

Bizim imanımızı ve ahlakımızı kuvvetlendirip nefislerimizin elinde zebun olmaktan kurtarıp Allah ile kanaat eden, gayriden bir şey ummayan halislerden kılmasını Mevlay-ı mütealimizden niyaz ederiz.

SADAKANIN ÖLÜYE FAYDASI OLUR MU?

Verdikleri sadakadan sonra başa kakarak insanlara eza eden gönüllerini rencide eden kimseye azab-ı ilahi haktır. Çünkü isteyenin gönlünü yalnızca güzel bir söz de hoş edebilir. Sadaka cesedine faide verecekse güzel söz de ruhuna faide verir. Cesedine faide verirken eğer ruhu ve gönlü incinirse maksud olan rıza ve insana memnuniyet veren bir faide hasıl olmaz.

Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayete göre Nebiyy-i Ekrem Efendimiz buyurmuşlardır ki: “Kim helal bir kazanandan bir miktar yiyecek tasadduk ederse Allah onu katına alır, onu infak eden hesabına çoğaltır.” (Buhârî, Zekât 8; Tevhîd 23; Müslim, Zekât 63, 64)

Kaynak: M. Sâmi Ramazanoğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 85

İslam ve İhsan

ZEKAT NEDİR?

Zekat Nedir?

SADAKA NEDİR? SADAKA İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Sadaka Nedir? Sadaka İle İlgili Ayet ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.