Gönülden Çıkmayan Söz Gönle Girmez

Salih Zeki Meriç’in, Ali Rıza Temel Hoca ile “Gönül Dilinden” isimli kitap seti üzerine gerçekleştirdiği röportaj…

Salih Zeki Meriç’in, Altınoluk dergisinin 425. sayısı için muhterem Ali Rıza Temel Hoca ile “Gönül Dilinden” adlı kitap serisi hakkında yaptığı röportaj.

‘‘GÖNÜLDEN ÇIKMAYAN SÖZ GÖNLE GİRMEZ’’

Muhterem Hocam, Erkam Yayınlarından beş kitap halinde ve ‘Gönül Dilinden’ üst başlığı ile kitaplarınız çıktı. Bu kitapların kısaca serüvenini, yazılma sürecini anlatır mısınız?

Ali Rıza Temel: Altınoluk Dergisi ile ilk bağlantım 1970 yılında hacda  Merhum Sami Efendi Hazretleriyle Kâbe-i Muazzama’da Altınoluk altında buluşmamla ve tavaf esnasında duasını almamla başladı. Bu benim için hayatımın en değerli hatırasıdır. Bu tanışma ileriki yıllarda Altınoluk Dergisinde yazı yazacağımın belki de ilk işareti sayılabilir.

Bendeniz çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazdım. Fakat en istikrarlı ve devamlı yazı hayatım Altınoluk Dergisiyle şekillendi. İlk yazım 2002 yılı Ağustos ayında “Fıtratın Sesi” olarak yayınlandı. O tarihten bu yana, yani yaklaşık 20 senedir yazılarım kesintisiz olarak devam etmektedir. Dergi yazıları çok okuyucuya ulaşmakla birlikte kitap gibi derli toplu ve kalıcı olmamaktadır. Bundan dolayı yazıların derlenip kitap haline getirilmesini arzu ettim. Bu arzum ilgililerce kabul gördü ve beş kitap halinde okuyucularımıza arzedildi. Kitapların vücut bulmasında emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

Her kitabın çok dikkat çekici isimleri var; mesela ‘Peygamber Mektebi’ isimli kitabınız. Ne anlamalıyız Peygamber mektebi ifadesinden?

Ali Rıza Temel: Kitap isimlerini Salih Zeki Meriç Beyefendiyle birlikte kararlaştırdık. “Peygamber Mektebi” ismi kitabın arka kapağında da belirtildiği gibi; ilahi müfredâtın uygulandığı, Hz. Peygamber nezâretinde “en hayırlı ümmet”in yetiştirildiği bir ilim ve irfan ocağını ifade etmektedir. Bu mektepten yetişenler dünyanın en muazzam, en bereketli ve kalıcı medeniyetini kurdular. Bu medeniyetin devamı; bu mektebin canlı tutulmasına bağlıdır.

Kitaplarınıza bir bütün olarak bakarsak, muhteva bakımından okuyucularınıza en özet haliyle hangi mesajı vermek istiyorsunuz?

Ali Rıza Temel: Kitapların mukaddimesinde de ifade ettiğim gibi, yazılarda şahıs ve gündelik olayların değerlendirilmesi ve yorumları ötesinde her zaman ve zemine hitap etmeyi esas aldım. Kur’an ve Sünnetin ışığında problemlere kalıcı çözümler sunmayı hedefledim. Bu açıdan yazılara “eskimez yazılar” denebilir.

Yazılarınızda gönül dili ön plana çıkıyor. Kitabınızın birinin adı da ‘Gönül Devrimi.’ Ne demek gönül devrimi, gönüllerde nasıl bir değişim olmalı size göre?

Ali Rıza Temel: Mevlâna; Türkçe de Arapça da güzeldir fakat gönül dili daha güzeldir, demiş. Sözün ağızdan çıkmasıyla gönülden çıkması arasında çok fark vardır. Gönülden çıkmayan söz gönle girmez, bir kulaktan girer, öteki kulaktan çıkar. Gönül, ağacın kökü gibidir. Köksüz ağaç nasıl yaşamazsa, gönülle bağlantısı olmayan söz de kalıcı olmaz. İmanda bile Aslolan “kalben tasdik”tir. Gönül devrimi gönüllülüğe dayanır, iknaya, rızaya dayanmayan hiç bir şey kalıcı değildir. Baskıyla elde edilen, baskı kalkınca elden çıkar. Günümüzün baskıya dayanan maddeci anlayışı gönülleri, aşkı, sevgiyi ve merhameti kuruttuğu için gerçek medeniyeti “bedeniyet ve mâdeniyet”e dönüştürdü. Dünyamız taşlaştı, betonlaştı. Gerçek insanlık gönül devrimiyle ihya olacaktır.

Yazılarınızı tamamına baktığımız zaman ‘ölüm’ teması önemli bir yer tutuyor. Müslüman’ın ölüm mefkûresi ile ilgili tutumu nasıl olmalı. Ölüm nasıl bir denge oluşturmalı mümininin hayatında?

Ali Rıza Temel: Ölüm, hayattan daha gerçektir ve bütün canlıların ortak kaderidir. Ölüm duygusu bize dünyada misafir olduğumuzu, esas menzilin ebedî ahiret hayatı olduğunu hatırlatır. Yüzü ahirete dönük olmayan bir hayat anlamsızdır. Zira dünya ve dünyadaki her şey geçicidir. Sonu yokluk olan varlığın anlamı ve değeri yoktur. Ölüm, ölümsüzlüğün kapısıdır. Ayrıca ölümü hatırdan çıkarmamak; aç gözlülüğe, acımasız ve anlamsız bir menfaat savaşına karşı frendir. Mü’min; ölümü, Mevlâna gibi şeb-i arus (kavuşma gecesi) gibi görür. Yüzünü ve gözünü fâniden bâkiye çevirir. Günümüzde hayatı savaş haline getiren sebeplerin başında ölümü hatırdan çıkarmak, sanki ebedî kalacakmış gibi dünyaya sarılmaktır. Mü’min, dünyayı ahiretin tarlası olarak görür, bütün mesaisini hayırlı amellerle hayatını verimli kılmaya, fâniyi bâkiye çevirmeye hasreder. Dünyayı gâye değil ebedi saadete ulaşmanın vasıtası sayar. Her şeyi kendi kıymeti ölçüsünde değerlendirmek aklın gereğidir. Dünya, ahireti kazandırdığı nispette değerlidir. En büyük kayıp; geçici olanla uğraşırken kalıcı olanı kaybetmektir. Gönül dostumuz Mahmut Kaya hocamız ne güzel söylemiş:

Yaşarız, ölürüz bildin mi niçin?

Ölürüz bir daha ölmemek için.

Bir de ‘Müslüman Kimliği’ ismiyle neşredilen kitabınız var. Bu kitapta bir kimlik tespiti yapıyorsunuz. Müslüman’ın nasıl bir kimliğe, karaktere sahip olması gerekir? Bu konuda düşüncelerinizi paylaşır mısınız?

Ali Rıza Temel: Eşya için marka neyse insan için kimlikte odur. Kitabın arka kapağında da işaret ettiğim gibi; insanı, milleti ve ümmeti başkalarından ayıran özellikler kimliği oluşturur. Herkes tek nüshadır. Her müslüman; fıtrata bağlı olarak vahyin ışığında kendini iyi bir insan ve müslüman olarak geliştirmek, şehvet, şöhret ve servette yıkılmayacak bir kimlik inşa etmekle mükelleftir. Allah’tan başkası önünde eğilmemek, güçlü bir iman, azim, irade ve tevekkülle hakkın ve haklının yanında olmak, batıl ve haksızlığa karşı durmakla görevlidir. Müslüman her haliyle bir onur abidesidir. Vefalıdır, emindir. Sadakat ve ferâgat timsâlidir. Bakılınca “işte insan” denilecek kimsedir. Bu kimlik ve kişiliği korumanın yolu “Model İnsan” olan Hz. Peygamberi rehber edinmektir.

Muhterem Hocam son olarak okuyucularınıza kitapların genel mesajı ile ilgili neler söylemek istersiniz.

Ali Rıza Temel: Kitaplar okunmak için yazılır. Müşterisiz metâ zâyi hükmündedir. Biz bu kitaplarla takriben yirmi senelik bir mesai ile ortaya konan zihin mahsulümüzü okuyucularla paylaşmaya, varlık ve olaylara Kur’ân, sünnet, akıl ve tecrübe ışığında yorum getirmeyi hedefledik. Bütün dileğimiz, kubbede hoş bir sadâ bırakmak, Allah’ın rızasını, okuyucularımızın duasını kazanmaktır.

İstifade etmek ümit ve duasıyla herkes selam ve sevgiler.

Zaman ayırdığınız için teşekkür eder saygılarımızı sunarız…

Kaynak: Salih Zeki Meriç, Altınoluk Dergisi, Sayı: 425

İslam ve İhsan

GÖNÜLDEN GÖNÜLE HİKMETLİ SÖZLER

Gönülden Gönüle Hikmetli Sözler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.