Gönülden Kulluğun Önemi ve Fazileti

Gönülden kulluğun fazileti ve önemi nedir?

Aslında mahlûkātın hepsi Allâh’ın kuludur. Kendisi kabul etmese de, Ebû Cehil de Allâh’ın kuludur. Lâkin, yüce Allâh’ın Zâtına nisbet edip bir kulu hakkında; «Kulum!» demesi, onu kulluğuna kabul etmesi, ayrı bir lütuf ve derecedir. Bu hitap; kulun, Cenâb-ı Hakk’a dostlukta mesafe alıp kalben yaklaşabildiği zaman tecellî etmektedir.

Âyette buyurulur:

 “Ey itmi’nâna ermiş (huzura kavuşmuş) nefis!

Sen (hayatın her safhasında) O’ndan râzı, O da senden râzı olarak Rabbine dön! (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!” (el-Fecr, 27-30)

KULLUK 2 TÜRLÜDÜR

Demek ki;

Kulluk iki türlüdür:

  • Zarûrî / mecburî kulluk: Bu mânâsıyla bütün mahlûkat Allâh’ın kuludur. Çünkü Cenâb-ı Hak, her varlığın yegâne Rabbidir. Yine bu mânâsıyla mü’min-kâfir, müttakî-fâsık bütün insanlık da Allâh’a kuldur.

Çünkü her bir insan; O’nun var etmesiyle var olmuş, O’nun rızkıyla beslenen, O’nun emriyle huzûruna dönecek olan bir mahlûkudur.

  • İhtiyârî / gönüllü kulluk: Cenâb-ı Hakk’ın kullukla mükellef tuttuğu insanların, O’nun emir ve yasaklarına gönülden bir rızâ ve itaatle riâyet etmeleridir.

Gönülden Kulluğun Önemi ve Fazileti

 

Mahmud Sâmi RAMAZANOĞLU -rahmetullâhi aleyh-’in şu ifadeleri, işte bu kulluğu ne güzel îzâh etmektedir:

“Herkes Cenâb-ı Hakk’ın kulu değildir, mahlûkudur. Hakikî kul olan, Cenâb-ı Hakk’ın emirlerini kâmilen îfâ eder ve nehiylerinden külliyen sakınır. İşte kul budur. Yoksa gaflet ile vakit geçiren, ibâdet ve tâate ehemmiyet vermeyen kimseler, kul olamazlar.” (Ramazanoğlu Mahmud Sâmi, Musâhabe, VI, 217)

Mevlânâ Hazretleri işte bu kulluğa nâiliyyet ile sevinmiş ve kulluk şevkini şöyle dile getirmiştir:

“Ben kul oldum, kul oldum! Rabbimin kapısında vasıfsız bir kul oldum!

Her kul âzâd edilmekle sevince gark olur, ben ise O’nun kapısında kul olmaktan mutluyum.”

Yine Mevlânâ Hazretleri, kendisini şöyle tanıtır:

“Yaşadığım müddetçe ben Kur’ân’ın (gönüllü bir) kölesiyim. Ben, o mümtaz peygamber Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yolunun tozu-toprağıyım…”

İslam ve İhsan

KULLUK EN YÜCE MAKAMDIR

Kulluk En Yüce Makamdır

ALLAH'A KULLUK EDEBİ

Allah'a Kulluk Edebi

KULLUK BİLİNCİ NEDİR?

Kulluk Bilinci Nedir?

KULLUK EDEBİ NASIL OLMALI?

Kulluk Edebi Nasıl Olmalı?

KULLUK VAZİFESİNDE İLK GÖREV

Kulluk Vazifesinde İlk Görev

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.