Görülmeyen Günahlara Dikkat!
Bir Müslüman, ömrü boyunca ağzına hınzır eti koymuyor. Ondan tiksiniyor. Hattâ paketli gıdâ maddelerinden güvenmediği mamulleri almıyor, evine sokmuyor. Çok güzel. Böyle bir hassâsiyet ve şuur, îmânın ve takvânın gereği… Fakat aynı kişi; dilini yalandan, gıybetten ve nemîmeden muhafaza etmiyor. Hâlbuki bu bâtınî haramlar da en az hınzır eti kadar iğrenç ve tiksindirici.
Günümüzde yine üzülerek müşâhede ediyoruz ki;
Dînî hayatta zâhirî haramlardan uzak durmaya îtinâ ve dikkat edilirken, bâtınî haramlardan kaçınmaya ihtimam gösterilmeyebiliyor.
Meselâ; Bir Müslüman, ömrü boyunca ağzına hınzır eti koymuyor. Ondan tiksiniyor. Hattâ paketli gıdâ maddelerinden güvenmediği mamulleri almıyor, evine sokmuyor. Çok güzel. Böyle bir hassâsiyet ve şuur, îmânın ve takvânın gereği…
Fakat aynı kişi; dilini yalandan, gıybetten ve nemîmeden muhafaza etmiyor. Hâlbuki bu bâtınî haramlar da en az hınzır eti kadar iğrenç ve tiksindirici. Cenâb-ı Hak, gıybetten;
“Sizden biri kardeşinin ölü etini yemek ister mi? Nefret ettiniz değil mi?” diye iğrendirmiştir. (Bkz. el-Hucurât, 12)
Hattâ hınzır eti yemenin; başkasına doğrudan bir zararı yoktur, ferdî bir günahtır. Lâkin yalanın, gıybetin, dedikodunun ve benzeri günahların kıyâmete kalan bir de kul hakkı tarafı var. Toplumu ifsâd etmesi var. Kardeşliğe zehir saçması var.
Hınzır etinden elbette tiksineceğiz. Lâkin bir müslümanın; hınzır etinden yahut içkiden uzak durduğu kadar, hattâ daha fazlasıyla yalandan, gıybetten uzak durması lâzım. Onları önemsiz addetmemesi lâzım. Hafife almaması lâzım.
MÜMİNİN SEVİYESİNİ GÖSTEREN EN MÜHİM ALAMET
Bir mü’minin seviyesini gösteren en mühim alâmet;
İnsanlar; onun elinden, dilinden ve ahlâkından müstefîd oluyor mu?
Oluyorsa, bu hâl Hak dostlarının alâmet-i fârikasıdır. Böyle Allah dostları için buyurulur:
“Onlar korkmayacaklardır da üzülmeyeceklerdir de.” (Yûnus, 62)
Bir başka misal ile anlatalım:
Hiçbirimiz kan, idrar ve benzeri bir necâsetin üzerimize veya elbisemize bulaşmasına râzı olmayız. Kazârâ bulaşsa temizlemek için derhâl harekete geçeriz. Umursamazlık etmeyiz.
Bir de görünmeyen necâsetler var. Kibir, haset, kin, cimrilik, bencillik, enâniyet ve benzeri çirkin ve rezil duygular; kalpleri mülevves hâle getiriyor. Artık o kalp ile zemzem de ikrâm edilse boş… Çünkü kap kirli. Kirli bir kalp, Cenâb-ı Hakk’a nasıl yaklaşabilir ki!
Hâlbuki;
Îman önce «لَا اِلٰهَ / lâ ilâhe» yani kalbi her türlü mazarratlardan temizlik ile başlar. Tâ ki, îman seviye bulsun ve îmânın hakikati kalpte kök salsın.
KENDİMİZİ MUHASEBE EDELİM
Kendimizi muhasebe edelim:
Zâhirî necâsetlere gösterdiğimiz teyakkuzu, mânevî ve bâtınî necâsetlere gösteriyor muyuz? Onları temizlemek için ne kadar gayret ediyoruz? Onlardan ne kadar rahatsız oluyoruz?
Bâyezîd-i Bistâmî -kuddise sirruhû- bir gün dar bir sokaktan geçerken bir köpekle karşılaşır. Hazret, necâset bulaşmasın diye eteklerini toplar. Köpek tam karşısında durur ve lisân-ı hâl ile şöyle der:
“Benden sana bulaşacak kir, bir kova su ile yıkamakla temizlenir ama; başkasını hor gören, istihkar eden bir nazardaki kibir ve enâniyet kiri, yedi deryâda yıkansa arınmaz!”
Bir başka menkıbe:
Bir gün Süfyân-ı Sevrî’nin yanına gelen bir kimse ona şöyle sorar:
“–Efendim! Namazı birinci safta kılmanın fazîletini anlatır mısınız?”
Hazret, bu suâl üzerine helâl lokmaya dikkat çekerek ona şu cevabı verir:
“–Kardeşim! Sen ekmeğini nereden kazanıyorsun, ona bak! Gerçi ön safta namaz kılmanın fazîleti daha çoktur. Lâkin kazancın helâl olduktan sonra, hangi safta dilersen orada namazını kıl; bu hususta sana güçlük yoktur.”
Böyle menkıbeler de İslâm’ı, zâhiri ve bâtını ile yaşamayı tâlîm etmek gayesinde birleşmektedir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Sayı: 161
YORUMLAR