Gözümü Haramdan Nasıl Korururum?
Gözümüzü haramlardan nasıl koruyabiliriz, bakılması haram bir şeye gayr-i irâdî gözümüz ilişirse ne yapmalıyız. İşte bu soruların cevabı...
İSLAM'DA NİKÂHIN EHEMMİYETİ
İslâm dîninin gerçekleştirmek istediği hususlardan biri de nesli korumak ve sağlıklı bir cemiyet teşkil etmektir. Zamanımızın en büyük meselelerinden biri de ahlâkî tahribattır. Nesli ve âile hayatını mahveden fuhuş, insanın ahlâkını ve mâneviyâtını tahrip eder. Aynı zamanda pek çok maddî hastalıklara da sebebiyet verir.
Bu sebeple Âdem -aleyhisselâm-’dan beri bütün peygamberler, neslin selâmeti için nikâh hususunda büyük bir ciddiyet göstermişlerdir. Çünkü neslin muhâfazası, âile müessesesinin sağlamlığı ile mümkündür. Âile içinde terbiye edilmeyen, nikâhın dışında oluşan nesiller; cemiyet hayatının âhengini bozar, ictimâî nizâmı temelinden sarsar.
ZİNÂ EDENLERİN AHİRETTEKİ DURUMLARI
Mîrac Gecesi, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile Cebrâîl -aleyhisselâm- azâb içindeki birtakım insanlara uğramışlardı. Onların önünde, güzelce pişmiş leziz et yemekleri ile çiğ ve kokuşmuş leşler vardı. Onlar, o güzelim kebabı bırakıp pis ve kokuşmuş leşi yiyorlardı. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hayretle, bunların kim olduğunu sordu. Cibrîl -aleyhisselâm- şu cevabı verdi:
“–Onlar ümmetinden, helâl hanımını bırakıp da haram olan kadına giden erkekler ile, kocasını bırakıp haram olan erkeklere giden kadınlardır.” (Heysemî, I, 67-68)
Kıyâmet, insanların göreceği en korkunç gündür. Zira o gün kâinat infilâk edecektir. Bu dehşet verici günün şiddetinden muhâfaza edilecek yedi sınıf insandan biri de güzel ve mevkî sahibi bir kadının zinâ teklifini; “Ben Allah’tan korkarım!” diye reddeden yiğittir. (Bkz. Buhârî, Ezân 36, Zekât 16, Rikāk 24; Müslim, Zekât 91)
Zinâ tehlikesinden korunmak için Cenâb-ı Hakk’ın:
“Zinâya yaklaşmayınız!..” (el-İsrâ, 32) emrine titizlikle uymak gerekir. Bu âyet-i kerîmede zinâ bir tarafa, ona yaklaştıracak davranışlar bile yasaklanmıştır. Meselâ harama bakmak, bunlardan biridir.
Yine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-’a hitâben şöyle buyurmuştur:
“Ey Ali, âniden bir haramı gördüğünde dönüp tekrar bakma! Zira ilk bakış senin (için affedilmiş)tir, ancak ikinci bakış aleyhinedir (günahtır).” (Ebû Dâvud, Nikâh, 42-43/2149; Tirmizî, Edeb, 28/2777; Heysemî, VIII, 63)
İSTEMEDEN ANSIZIN GÖRÜLEN HARAM GÖRÜNTÜLER
Cerîr -radıyallâhu anh- şöyle der:
Peygamber Efendimiz’e, bakılması haram olan şeyi ansızın görmenin hükmünü sordum:
“–Hemen gözünü başka tarafa çevir!” buyurdu. (Müslim, Âdâb, 45. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Nikâh, 43; Tirmizî, Edeb, 28)
GÖZ ZİNÂSINI TERKETMENİN MÜKÂFÂTI
Zira harama bakan insan, “göz zinâsı” işlemiş olur. Aynı şekilde kulakların zinâsı dinlemek, dilin zinâsı konuşmak, elin zinâsı dokunmak, ayakların zinâsı yürümek, kalbin ve nefsin zinâsı da düşünmek ve arzu etmek sûretiyle harama yönelmektir. (Bkz. Buhârî, İsti’zân 12, Kader 9; Müslim, Kader 20-21.)
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu hususta şöyle buyurmuştur:
“Harama bakış, iblisin zehirli oklarından bir oktur. Her kim Allah korkusu sebebiyle harama bakmayı terk ederse Allah ona, kalbinde lezzetini hissedeceği bir îman bahşeder.” (Hâkim, IV, 349/7875)
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Her göz (harama bakmakla) zinâ eder. Kadın koku sürünüp (erkeklerin bulunduğu) bir meclisten geçtiği zaman, o da zâniyedir/zinâ etmiş sayılır.” (Tirmizî, Edeb, 35/2786; Ebû Dâvûd, Tereccül, 7/4173; Nesâî, Zînet, 35)
KENDİMİZİ KORUYABİLMENİN TEK YOLU VAR!
Maalesef günümüzde, yazılı ve görüntülü basın-yayın vâsıtalarıyla, bilhassa da televizyonun menfî programları ve internetin zararlı siteleri kanalıyla zinâ günahı insanların evlerine kadar kolayca girebilmektedir. Genç nesillerimize kastetmek isteyenler, bu vâsıtaları fütursuzca istismâr etmektedirler.
En çirkin haramların bu kadar yaygınlaştığı ve hayâtî tehlike arz eden günahların böylesine kolaylaştığı bir devirde, kendimizi koruyabilmenin tek yolu vardır: Rabbimizi hiçbir zaman unutmamak…
Zira insanın haramlara bulaşarak günaha düştüğü ânlar, Cenâb-ı Hakkʼı unuttuğu zamanlardır. Farkında olarak veya olmayarak işlenen günahlar, mânevî hassâsiyet merkezi olan kalbin kirlenip paslanmasına sebep olur. Neticede kalp körelir; iyi ve güzel şeylerden haz alamadığı gibi kötü ve çirkin şeylerden de rahatsızlık duymaz hâle gelir, sefâletini saâdet zanneder.
Abdullah ibn-i Mes’ûd -radıyallâhu anh- şöyle demiştir:
“Mü’min, günahını, altında oturduğu ve sanki üzerine her ân düşme tehlikesi olan bir dağ gibi görür. Bu koca dağ üzerime düşer mi, diye korkar durur. Fâcir ise, günahını burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür.” (Buhârî, Deavât, 4; Müslim, Tevbe, 3)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hakk'a Adanmış Gençlik, Genç Kitaplığı