Gülme Komşuna, Gelir Başına!
Tasavvufta neden insanların kınanmaması istenmiştir?
Hamdun Kassar -kuddise sirruh- buyurur:
“Düşe kalka giden bir sarhoş gördüğünde dikkatli ol, sakın onu kınama! İhtimâl ki, sen de aynı belâ ile müptelâ olabilirsin!”
SÖZÜN ÖZÜ:
Tasavvufî anlayışta; irşadda merhamet ve şefkat vardır; ayıplamak, hor görmek ve muhâtabı rencide etmek yoktur. Zîrâ Cenâb-ı Hak kulunun, kudretinden bir sır olduğunu beyan buyurmaktadır. Bu sebeple günâhkâra bakış tarzı olarak, çamura düşmüş bir cevheri zâil olmaktan kurtarma düşüncesi asıldır... Hor görmek ise, zâyi olan cevheri ikinci kez zâyî etmektir! Bu bakımdan Cenâb-ı Hak, kulların bu hatâya düşmemeleri için âyet-i kerîmede:
“Ey mü’minler! Bir topluluk, diğer bir toplulukla alay etmesin; olur ki (onlar) kendilerinden daha hayırlı olabilirler! Birtakım kadınlar da (başka) kadınlarla (alay etmesinler!). Belki (onlar da) kendilerinden daha hayırlıdırlar...” (el-Hucurât, 11) buyurmuş ve kulların günâhlarını mîzân etme husûsunu kendine münhasır kılarak insanların bu dâirenin içine girmelerini yasaklamıştır.
Diğer taraftan başkalarını ayıplayıp duran ve hor hakîr görenlerin de aynı cürüm ve hatâ çukuruna düştükleri, çoğu zaman müşâhede edilmiş ve bu durum:
“Gülme komşuna, gelir başına!” şeklinde bir darb-ı mesel hâline gelmiştir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, Erkam Yayınları