Günahların Kaynağı: Kibir, Hırs ve Haset

Hadisleri

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bütün günahların kaynağının kibir, hırs ve hased olarak bildiriyor. İşte o Hadi-i Şerif ve açıklaması.

Kalb, Allâh yoluna temâyül ettirilmez ve zikir ile temizliğe tâbî tutulmaz ise, kararır, kötülüğü emreder hâle gelir.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

أَلاَ بِذِكْرِ اللهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ

“…İyi bilin ki gönüller ancak Allâh’ın zikri ile huzûr bulur.” (er-Ra’d, 28)

Zikir, Allâh’ı idrâk etmenin kalbde şuûr hâline gelmesidir. Ancak böyle hakîkî zikir sâyesinde kalb mâsiyetten kurtulabilir. Kalb, beytullâhtır ve muhabbetullâhın mekânıdır. Şâyet orada zikir yoksa, bir müddet sonra nefsin arzularına râm olarak kararır ve sonunda ölür.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Bir kulun kalbinde îmân ile hased bir araya gelmez.” (Müslim, İmâret, 130, 131/1891) buyurur. Diğer bir rivâyette ise hased edenlerin, hesâba çekilmeden cehennem ateşine atılacaklar zümresinden olduğu bildirilir.

BÜTÜN GÜNAHLARIN KAYNAĞI ÜÇ ŞEY

Kibir, hırs ve hased, bütün günahların kaynağıdır. Hadîs-i şerîfte kıskançlığın vehâmeti husûsunda şöyle buyrulur:

“Üç şey vardır ki, bütün günahların kaynağıdır; bunlardan muhakkak sakınınız!:

  1. Kibir: İblîs’i Âdem -aleyhisselâm-’a secde etmemeye sevk eden şey kibirdir.
  2. Hırs: Âdem -aleyhisselâm-’ı cennetteki yasak ağaçtan yemeye sevk eden şey de hırstır.
  3. Hased: Âdem -aleyhisselâm-’ın iki oğlunun birbiriyle kıtâl edip (Kâbil’in), kardeşi (Hâbil’i) öldürmesine sebep de haseddir.” (Süyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, I, 101)

Hased eden kimse, takdîr-i ilâhîye îtirâz etmiş olur. Çünkü hased, Allâh’ın başkasına nasîb ettiği nîmetin, kendinde olmadığı gerekçesiyle o kişiden de izâlesini istemektir. Fakat gıpta böyle değildir. Zîrâ gıptada maddî veya mânevî nîmete hem kendisinin hem de başkasının sâhip olmasını istemek esastır. Bu sebeple İslâm’da gıpta medhedilmiş, fakat hased, şiddetle men edilmiştir.

Hased, kıskanılan kimseden ziyâde hased edenin kendisine zarar verir. Bu, başkasını taşlayan, fakat attığı taşın geri dönmesiyle kendi gözü kör olan kimsenin hâli gibidir. Öfkeden başka faydası yoktur. Neticede kişiyi rezil ve rüsvây eder. Nitekim kardeşlerinin Yûsuf -aleyhisselâm-’a hasedlerinden dolayı yaptıkları kötü fiiller, sonunda kendilerine dönmüştür.

Cenâb-ı Hak şu âyet-i kerîme ile mü’minleri hasedden men etmiştir:

أَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلَى مَا آتَاهُمُ اللهُ مِن فَضْلِهِ

Yoksa onlar, Allâh’ın lutfundan verdiği şeyler için insanları kıskanıyorlar mı?..” (en-Nisâ, 54)

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de şöyle buyurmuştur:

“Hased etmekten sakının. Zîrâ hased, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi iyilikleri yer bitirir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 44/4903; İbni Mâce, Zühd, 22)

 Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Kur’ân-ı Kerim Işığında Nebiler Silsilesi – 2