Günümüz İslâm Dünyâsında Ve Özellikle Ülkemizde Tasavvuf Fonksiyonunu Yitiriyor mu?
İnsan rûhunun “esfel-i sâfilîn” denilen kesâfetten kurtulup letâfet ve rûhâniyete ıstıfâ ve irtifâında/yükselişinde tasavvufî eğitimin lüzûmu tartışmasız bir gerçektir. Ancak tasavvuf binâsını kuran büyük mutasavvıfların eserlerinde gördüğümüz bu yolun mücerred kâide ve esâsları târihte mi kaldı? Günümüz İslâm dünyâsında ve özellikle ülkemizde tasavvuf yavaş yavaş fonksiyonunu yitiriyor mu?
Allah Teâlâ’nın ahsen-i takvîm sûrette yarattığı, ancak esfel-i sâfilîn ile a’lâ-yı ılliyyîn arasında gidip gelen insanoğlu tezkiye ve tasfiyeye muhtaçtır. Bu ihtiyâcı sebebiyle rûhânîlik ve mânevî hayât onun ilgi alanına girmektedir. Rûhânî hayâtın en muhteşem eserlerinin geçmiş asırlarda yazıldığı doğrudur. Ancak insanların bu alana ilgisi sona ermiş değildir. Üstelik pozitivizm ve kapitalizm tecrübesinden sonra insanlar, rûhâniyete daha bir düşkünlük göstermeye başladılar.
Batı’da, Amerika’da, hattâ Türkiye’de yaygınlaşan transandantal meditasyon merkezleri bu mânevî açlığın tezâhürleridir. Tasavvufî kurumların sunumla ilgili problemlerine rağmen çağımızda ülkemiz ve dünyâda hâlâ ilgi odağı olduğu görülmektedir. Arayanların arayışları sürdükçe, tasavvufî hayâta talep devam ettikçe, tasavvuf ve tasavvufî kurumlar da günün şartlarına göre kendilerini yenileyecektir, diye düşünüyorum.
Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları