Günümüzde Cihat Nasıl Yapılmalıdır?
Cihad ne demektir? İlk ve temel cihat nedir? Günümüzde cihat nasıl olmalı veyahut yapılmalıdır? Prof. Dr. Mehmet Lütfi Arslan yazdı.
Cihad, bir işi başarmak için elinden gelen gayreti sarf etmek, sahip olduğu bütün imkânları kullanmak demektir. Şu hayattaki en acil ve mühim iş ne yapıp edip Müslüman olarak ölmeyi başarmaktır. Müslüman olarak ölmek için Müslüman olarak yaşamak gerekir. Cihad, bunun için sarf edilen gayrettir. Dini öğrenmek, ona göre yaşamak cihaddır. Dinin yaşanmasına vesile olmak, insanlara iyi ve kötüyü öğretmek cihaddır. İyi ve kötünün tarifini değiştirenlerle, Allah ile insanların arasını açanlarla mücadele ederek iyi ve kötüyü Allah’ın tarif ettiği şekilde muhafaza etmek de cihaddır.
GÜNÜMÜZDE CİHAT NASIL YAPILMALIDIR?
Cihad konusunda en mühim ders, cihadın ne olduğu değil hayatımızı bu kavram üzerine inşa etmemiz gerekliliğidir. Cihadsız din olmaz. Cihad, hayatımızın aslî gayesidir. Zamanın münkir ve müfsidlerinin lekelemeye çalıştığı bu kavram bizim olmazsa olmazımızdır. Cihadı hayat gayesi haline getirmek, hayatı din eksenli yaşamaya ve yaşatmaya çalışmak demektir. Biz dinimizi yaşar, öğrenir, yaşatır, öğretir, öğrenen ve öğreteni destekler ya da bunlarla meşgul olanları sever, buna düşmanlık edenlere de düşmanlık ederiz.
Maksadımız, Rabbimizin üzerimizdeki en büyük nimeti olan dinimizin tamamını hayatımıza hâkim kılmaktır. Cihadın savaş mânâsındaki alt anlamı bu gayeyi tahakkuk ettirmek vesilesi olarak ruhumuzun ufkunda asılı bir kandildir. Allah için ölmek ya da öldürülmek şereftir. Bu şerefe kavuşmayı kalbinde bir an bile hissetmeyenin münâfıklık üzere ölmesinden korkulur. Biz Allah için hiçbir savaştan geri kalmayıp hepsine katılmayı isteyen, Allah yolunda şehit olmak, sonra diriltilip tekrar şehit olmak, yine diriltilip tekrar şehit olmak arzu eden bir peygamberin ümmetiyiz.
İlk ve Temel Cihat
Cihad, Allah ile insanlar arasına giren düşmanları alt etme çabasıdır. Düşmanlarını tanımayan cihad edemez. İlk alt etmemiz gereken düşman içimizdeki düşmandır. İçimizde karanlık bir taraf var. Bize kötü arzuları işaret ediyor. Haz eksenli yaşamaktan başka amacı olmayan bu kaynağa nefis diyoruz. Nefis sürekli kötülüğü emrediyor. Cihad; nefsin anlayan, düşünen, Hak’tan razı olan ve O’nun rızasına eren bir varlığa dönüşmesi için verilen mücadeledir. Bu mânâda ilk ve temel cihad, kötülüğü emreden nefsin tatmin olan nefse dönüşmesini sağlamaktır.
İkinci düşman şeytandır. Allah şeytanın insanın apaçık düşmanı olduğunu ifade ediyor: “Şüphe yok ki şeytan sizin düşmanınızdır, siz de onu düşman bilin. Çünkü o kendisine uyacaklara yakıcı ateşin mahkûmlarından olsunlar diye çağrıda bulunur.” (Fatır, 6) Şeytanı düşman bilmek, adımlarına tabi olmamaktır. Şeytanın adımlarına tabi olmak, helâli haram ve haramı helâl yapmaya adım adım ilerlemek, zamanla günahın norma dönüştüğü bir şekilde bir günahtan diğerine geçmektir. Böyle bir hayat suyun akışına tabi olmak demektir. Hayatlarını Allah’ın emir ve yasakları çerçevesinde yaşayanlar suya karşı yüzenlerdir. Onlar nefsin ve şeytanın suyuna gitmez, karşısında yer alarak cihad ederler.
Üçüncü düşman müfsid tiptir. Bu tip Allah’ı inkâr etmek ya da O’na ortak koşmanın ötesinde bunu bir hayat tarzı haline getirerek, diğer insanları Allah’tan uzaklaştırma çabasına girişmiştir. Bu tipe elle, dille ve kalple engel olmak gerekir. Elle cihad, müfsidi ifsadından uzaklaştırmaktır. Bu bazen silahla olur, bazen diplomasiyle, bazen de tehditle… Dille cihad, söz vasıtalarını kullanarak, kalemle ve kelamla iyiliği yaymak, kötülüğe mâni olmaktır. Kalple cihad ise kalbe tarafını seçtirmektir. Elle ve dille düzeltemeyen, düzeltemediğinden kalben hoşnut olmamaya dikkat etmelidir. Buğz dediğimiz kalbin hoşnutsuzluk hali yapabileceğimizin asgarisidir. Bundan daha azı imanı tehdit eder.
Günümüzde iletişim ve medya hayatın merkezine oturmuş durumdadır. Böyle bir ortamda fıtratı korumada en tesirli cihad, kaliteli, cazip ve faydalı muhteva üretmektir. Muhtevanın ve sözünün tesirini artırmak için insanlara akılları nispetinde söz söylemeye çalışmak savunma sanayi için en tesirli ve güncel silahları bulup kullanmak kadar mühim bir şarttır. Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem: “Kuvvet atmaktır, kuvvet atmaktır, kuvvet atmaktır” (Müslim, İmare,167; Ebu Davud, Cihad,23) buyurmuşlardı. Sözün kuvveti, muhatabın gönlünü cezbetmesinde, görüntünün kuvveti tefekkürü hareket geçirmesindedir.
Zamane Cihadı
Bugün cihad, teknolojik aletlerle gözü, gönlü ve dimağı kamaşmış olanları Allah düşmanlarının elinden kurtarmak mücadelesine dönüşmüştür. Aynı mecralarda söz söylemeye çalışmak için, o mecraların niyeti, usulü ve yönteminden haberdar olmak gerekir. Düşmana karşı gücümüzün yettiği kadar kuvvet hazırlamak (Enfal, 60) zihni ve gönlü meflûç eden muhteva karşısında alternatif muhteva üretmektir. Bu muhtevanın en fârik vasfı iyiliğin, güzelliğin ve doğruluğun cazibesini ortaya koymak olmalıdır.
Karşımızda çok tehlikeli, sinsi ve organize bir kötülük çetesi var. Bu çete bizi sürekli izliyor ama fikrimizi sorma ihtiyacı hissetmiyor. Fikrimiz değerlerimizi yansıtacak, onu biliyor. Heva ve heves isteyen nefsimizi tahrik etmeye çalışıyor. Bu şebekenin teknokratları bunun kestirme yolunun içimizdeki temayülleri takip etmek olduğunu anladılar. Böylece onu yönlendirecek usul ve teknikleri test ediyorlar. Bir şeyden hoşlanıp hoşlanmadığımızı anlamak mı istiyorlar, göz irisine bakıyorlar. İris büyürse hoşlandığımızı, iris küçülürse nefret ettiğimizi anlıyorlar.
Önümüze sürekli “göz alıcı” görseller çıkarıyorlar. Bakıp geçtiğimizi zannediyoruz. Gözümüzü almıyor bu görseller, gözümüzü çalıyor. Her hareketimiz, her duraksamamız, her kaydırışımız ve akabindeki her hareketimiz kaydedilip yorumlanıyor. Öğrenen ve kendini sürekli geliştiren; Allahsız, kitapsız ve değersiz bir algoritma bu bilgilerden yola çıkarak bize ait bir temayül haritası çıkarıyor. Algoritma bu haritada bizim bir sonraki menzilimizi bize bizden önce işaret ediyor. Nefsin peşinden gidenlerden isek itaat ediyoruz. Seçtiğimizi ve seçerek devam ettiğimizi zannediyoruz, hâlbuki seçilmiş kurbanlar gibi bize gösterilen dar yolda ilerliyoruz.
Sadece gözümüzü değil dikkatimizi de çalıyorlar. Dikkat ve akabinde yaşadığımız tecrübe, olmayı seçtiğimiz yerdeki rızamız değil onların bizi yönlendirdikleri yerdeki yoğunlaşmaya dönüşüyor. Nerede yoğunlaşacağımızı da ne kadar yoğunlaşacağımızı da onlar belirliyorlar. Dikkat eşiği ne kadar azaldı, farkında mısınız? Kim mesela yarım saat, yirmi dakika bir kitaba yoğunlaşıp okuyabiliyor, kim bir manzaraya beş dakikalık tefekkür ile dalabiliyor, kim kalbinde on dakikalık sükûti bir yolculuğa çıkabiliyor? En fazla otuz saniyelik “reels” ve “shorts” ile beslendiğimiz bir hayatımız var. Bu kaydırıp odaklandıklarımız hayatımızın yeni mecraları, yeni öğretmenleri oldu.
Yeni öğretmenler bize hiçbir şeyi dayatmıyor gözüküyorlar. Sevimli yol göstericiler gibiler, güven telkin ediyorlar. Hâlbuki maksatsız bir büyüme ve kâr güdüsünün tahrik ettiği radikal bireyselleştirme ideolojisi ile hareket ediyorlar. “Senin seçimin, senin hayatın, senin bedenin, senin yolun…” fısıltıları ile dinsiz, değersiz, cinsiyetsiz ve nefsi putlaştıran bir hayat tarzını içimizin kuytularına üflüyorlar. Bugün mücadele; haz, keyif ve eğlence maksatlı içeriklerle uyuşturulan ve nesebi gayr-i sahih hayat tarzına adım adım itilen insanın asli gayesine ve fıtratın çağrısına döndürülme mücadelesidir.
Yeni teknolojilerle açılan savaşta hedef bizatihi insandır. Çağdaş teknokratlar insana düşmanlar. Hümanist telakkilerin insanı varlıklar hiyerarşisinin merkezine koyması ile başlayan sapma bugün o derece vahim bir noktaya geldi ki değişim ve dönüşüm insanın öz varlığını tehdit ettiği halde çağdaş tiranlar gelişmenin devam etmesi gerektiğine inanıyorlar. İnsanın yerini robotlar alacakmış, onlar için gam değil. Transhümanizm adı altında Allah’ın insana koyduğu tabii sınırları aşmaya yelteniyorlar. Aldıkları mesafe ile gözleri kamaşmış halde ölümsüzlük hayalleri kuruyor ve “homo deus- Tanrı insan” naraları atıyorlar.
Teknolojinin verdiği baş dönmesi ile tanrı insan hezeyanları üretenlerin bir alt projesi de cinsiyetin inkârıdır. Allah’ın yarattığını değiştirmek şeklindeki şeytani projenin temelinde erkekliği şiddetin kaynağı olarak görmek var. Zamane firavunları hem insan nüfusunun azalması, hem de şiddetin kalkması için erkekliği ortadan kaldırmayı planlanıyorlar. Toplumsal cinsiyet tartışmaları altında ilk insandan bu yana kadın ve erkek şeklinde ortaya konan ilahi tasnif ve değerler silsilesi itibarsızlaştırılıyor. Sapkın akımlarla normal yeniden tarif edilmek istenerek icat edilen yüzden fazla yeni cinsiyet(!) ile aile kurumunun altı oyuluyor.
İnsanlık bugün kendi yazılımını beğenmiyor, teknolojik araçlarla istediği değişikliği yapabileceğini zannediyor, Allah’ın yarattığını değiştirmek gibi şeytani bir yola tevessül ediyor. Kendi eliyle yaptığını vehmettiği yapay zekâ ve robot dünyasının hayranlığı ile savruluyor. Bu savruluşun sonu felakettir. Buna her seviyede ve yerde engel olmaya çalışmak Allah için mücadele etmektir. İnsanların yekdiğerini cehennem olarak gören bireylere dönüştürüldüğü şu hengâmda insana rağmen insanı savunmak zorundayız. Kendi zannını ilah edinen insana karşı, varlıklar hiyerarşisi içerisindeki yerini bilen insanlar olarak mücadele etmek zorundayız.
Günümüzün cihadı fıtratı koruma mücadelesidir. Teknolojik aletlerle dört bir yanımızı abluka alanlar sinsi bir ifsad hareketi yürütüyorlar. Neslimizi ve rızkımızı kirleterek canımıza ve malımıza kastediyorlar. Cihad; can ve malla canımızı, malımızı ve neslimizi koruma mücadelesidir. Savaş, gözümüzün, kulağımızın, zihnimizin ve kalbimizin eriştiği her yerdedir. Kılıç şakırtılarının değil fare tıkırtılarının ruhların ve kalplerin çığlıklarına karıştığı bu savaş meydanında bakmamayı, izlememeyi başaran izlemesin. Muhteva üreten muhteva üretsin, üretemeyen müfsid muhtevaları izleyerek, tıklayarak ya da beğenerek kuvvetlendirmesin.
Kaynak: Mehmet Lütfi Arslan, Altınoluk Dergisi, Sayı: 461
YORUMLAR