Günümüzün Bozuk Şartlarında, Her Şeyin Nefse ve Şehvete Hitâb Ettiği Bir Zamanda Sâdece Tasavvuf Yeterli Olur mu?
Günümüzün bozuk şartlarında, her şeyin nefse ve şehvete hitâb ettiği bir zamanda sâdece tasavvuf yeterli olur mu? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...
Günümüzde, her şeyin nefs ve şehvete hitâb ettiği bir ortamda tasavvufa her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Ancak İslâmî ilimleri birbirinin alternatifi olarak görüp birini diğerinin yerine ikâme etme anlayışı yanlıştır. Çünkü her türlü ilimden arınmış “sırf tasavvuf” diye bir şeyden söz edilemez.
Tasavvuf fıkıh, hadîs, tefsîr ve diğer İslâmî ilimlerle birlikte vardır. Bunlar birbirini bütünleyen şeyler olup sâdece birini veya birkaçını alıp diğerlerini almamak eksiklik olur. Zâten sûfîler de bunu bildiklerinden eserlerine ve yollarına diğer ilimlere âid bilgiler de koymuşlardır. Nitekim Ahmed Rifâî’nin şöyle bir değerlendirmesi vardır: “Tarîkat, ayn-ı şerîat, şerîat ayn-ı tarîkattır. Aralarındaki fark lâfızlardan ibârettir.”[1]
[1]. Bkz. Ahmed er-Rıfâî, el-Burhânü’l-müeyyed, trc: H. Kâmil Yılmaz, Mârifet Yolu, İstanbul 1995, s. 134.
Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları