Gusül Nedir, Nasıl Alınır?
Gusül (Boy abdesti) nedir ve nasıl alınır? Guslü gerektiren durumlar nelerdir? Guslün farzları ve sünnetleri nelerdir? Gusül (Boy abdesti) ile ilgili ayetler ve hadisler.
Gusül (Boy abdesti) ile ilgili bilinmesi gerekenler.
GUSÜL NEDİR? - Gusül Ne Demek?
Sözlükte gasl su ile yıkamak, gusl ve iğtisâl de su ile yıkanmak demektir. Fıkıh ilminde ise bütün vücudun temiz su ile yıkanmasıyla yapılan hükmî temizliği ifade eder. Türkçe’de guslün bir başka adı boy abdestidir. Namaz için alınan abdeste “küçük temizlik”, boy abdestine ise “büyük temizlik” dendiği gibi, ilkini gerektiren duruma “küçük abdestsizlik (hades-i asgar)”, cünüplüğe ise “büyük abdestsizlik (hades-i ekber)” denir.
GUSÜL (BOY ABDESTİ) İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER
Kur’an-ı Kerim’de boy abdestinden söz eden üç âyet vardır. Bunlardan ilkinde cünüplükten dolayı boy abdestinin gerekliliği şöyle bildirilir: “Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin.” [1]Ay hâli olan kadınlarla cinsel ilişki yasağı bildiren âyette, “Ay hâli durumundayken kadınlardan (cinsel yönden) uzak durun ve temizlenmedikçe onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman, Allah’ın size emrettiği yerden onlara gidin.” [2]Başka bir âyette de cünüpken yıkanmadıkça namaza yaklaşılmaması istenir. “Ey iman edenler! Sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüpken de –yolculuk yapanlar dışında- gusledinceye kadar, namaza yaklaşmayın.” [3]
Cünüplük hâli ile kadınların hayız ve nifas kanının kesilmesi durumunda guslün gerekli olduğu ve bunun nasıl yapılacağı konusunda çeşitli hadisler vardır. Ezcümle; Allah Rasûlü’nün, “Mezide abdest menide gusül vardır.” [4] “İki sünnet yeri kavuştuğu zaman boşalma olmasa bile gusül gerekir.” [5] hadisleri bunlardandır.
Guslün hikmet ve yararları: Guslün insan sağlığı açısından önemi ve yararı doğulu ve batılı birçok bilim adamları tarafından dile getirilmiş, genel olarak temizlik müslüman milletlerin belirgin özelliği ve İslâm medeniyetinin insan bedenine ve sağlığına verdiği önemin âdeta simgesi olmuştur. Boy abdesti ile; cünüplük, hayız ve nifasın insan bedeninde bırakabileceği maddi kalıntı ve bulaşıklıklar temizlenmiş olur. Ayrıca cünüplük halinin vücutta yol açabileceği yorgunluk ve gevşekliği gidererek, bedende yeni bir denge kurma, kan dolaşımını düzene sokma ve kişiyi hükmî kirlilikten kurtararak ibâdet atmosferine sokma gibi birçok yararları içinde bulundurur. Allah’ın her emrinde olduğu gibi gusülde de bizim bildiğimiz ve bilemediğimiz daha bir çok hikmet ve faydalar bulunmaktadır.
Boy abdestini gerekli kılan üç temel sebep vardır. Cünüplük, hayız ve nifas. Ancak bu üç nitelik kişiyi necis hale getirmez. Çünkü Hz. Peygamber “Mü’min necis olmaz” buyurmuştur. Ebû Hüreyre (r.a) şöyle anlatır: Cünüpken Hz. Peygamber’le karşılaştım. Tokalaşmak üzere o bana elini uzattığı halde, ben “cünübüm” diyerek elimi vermedim, O da; Sübhanallah! Mü’min asla necis olmaz, buyurdu. Benzer karşılaşma Huzeyfe (r.a) ile de olmuş ve Hz. Peygamber ona da benzer sözler söylemiştir.[6]
Buna göre, büyük abdestsizlik hâli; cünüp olan, hayız veya nifas hâli bulunan kimsenin belirli ibâdetleri veya ibâdetle yakından ilgili filleri yapmak için gerekli rûhî ve mânevî hazırlığa sahip olmadığı anlamına gelir. Ya da özellikle bayanlar bu özel durumlarında bir takım ibâdetlerden muaf tutularak ya da bu ibâdetin vakti geciktirilerek, onlar için “kolaylık ilkesi” işletilmiş olur. Boy abdestinin ilk namaz vaktine kadar geciktirilebilmesi, bayanların hayız ve nifas süresince namazdan muaf tutulması, farz orucu ise ramazan ayından sonraya geciktirme hakları bunu gösterir.
GUSLÜ GEREKTİREN DURUMLAR
1. Cünüplük:
Fıkıh dilinde cünüplük; cinsî ilişki, ihtilam ve benzeri bir yolla meninin vücut dışına çıkmasını, belirli ibâdet ve fiillerin yapılmasına engel olan büyük abdestsizlik durumunu ifade eder.
Erkek veya kadının cinsel organından alışılmış tat ve basınçla, uyku veya uyanıklık halinde iken bakmak veya düşünmekle yahut fiilen cinsî ilişkide bulunmakla meninin dışarı çıkması cünüplüğe sebep olur. Meni; şehvetin arttığı bir anda, basınçla dışarı çıkan yoğun sıvıdır. Kadının menisi ince ve sarı renktedir.
Mezî ve vedî sebebiyle gusül gerekmez. Mezî beyaza yakın ince bir sıvı olup, eşlerin cinsel yönden birbiriyle ilgilenmesi sırasında cinsel organdan dışarı çıkar. Vedî ise, küçük abdest bozduktan sonra cinsel organdan gelen kalınca bir sıvıdır. Bu iki sıvı da yerinden şehvetsiz olarak ve kendiliğinden gelir.
Baygın veya sarhoş kimse, kendisine geldikten sonra meni zannettiği bir ıslaklık bulursa ihtiyaten gusletmesi gerekir.
Boy abdesti aldıktan sonra, kişiden meninin çıkması halinde, yeniden gusül yapmak gerekir.
Diğer yandan şehvet ve basınç söz konusu olmaksızın, ağır bir şey kaldırmak veya yüksek bir yerden atlamak gibi bir sebeple meni kendiliğinden çıksa gusül gerekmez. Çünkü; “Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin.” [7] âyetinde sözü geçen “cünüplük”, meninin şehvet yoluyla dışarı çıkmasını ifade eder.
Şehvetle yerinden ayrılıp, şehvet kesildikten sonra dışarıya çıkan meniden dolayı Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed’e göre gusül gerekir. Ebû Yûsuf’a göre ise gerekmez. Yine, bir kimse cinsî ilişkiden sonra, fakat uyumadan önce küçük abdest bozmadan veya biraz yürümeden boy abdesti alır, sonra da şehvetsiz olarak meni gelirse Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed’e göre yeniden boy abdesti alması gerekirken, Ebû Yûsuf’a göre gerekmez.
Meninin çıkması ile guslün gerektiğine şu hadisler delâlet eder: Hz. Ali şöyle demiştir: “Ben mezisi çokca gelen bir kişi idim. Hz. Peygamber’e sordum, şöyle buyurdu: “Mezide abdest menide gusül vardır” [8] Ümmü Seleme (r. anhâ)’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Enes’in annesi Ümmü Süleym dedi ki: “Ey Allah’ın elçisi! Allah hakkın söylenmesinden haya etmez. İhtilam olduğu zaman kadının gusletmesi gerekir mi?” Hz. Peygamber: “Evet, yaşlık görürse, gerekir” diye buyurdu. Bunun üzerine orada bulunan Ümmü Seleme: “Kadın da ihtilâm olur muymuş?” diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurdu: “Hay Allah iyiliğini versin! Peki çocuğu ona nasıl benzer ki?” [9]
Mezî ve vedîde yalnız cinsel organ yıkanır ve abdest alınır. Çünkü Allah’ın Elçisi; “Her erkekten mezî çıkar ve bundan dolayı abdest almak gerekir” [10] buyurmuştur.
Cinsî ilişki durumunda, sünnet yerinin veya o kadar bir kısmın girmesiyle, her iki taraf ergenlik çağında olunca gusül gerekir. Meninin gelip gelmemesi sonucu değiştirmez.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “İki sünnet yeri kavuştuğu zaman boşalma olmasa bile gusül gerekir.” [11]
Yatağından uyanıp kalkan kimse, ihtilam olduğunu hatırlar ve cinsel organında bir yaşlık görürse gusletmesi gerekir. Küçük abdestini bozarken boşalma halinde ise, cinsel uzuv münteşir durumda ise gusül gerekir, değilse gerekmez. Çünkü burada sertleşmenin varlığı, şehvetin varlığına delil sayılır.
2. Hayız ve nifas hâlinin sona ermesi:
Hayız ve nifas (loğusalık) hali sona eren bayanın boy abdesti alması gerekir. Âyette; “Âdetli kadınlardan (cinsel yönden) uzak durun ve temizlenmedikçe onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman, Allah’ın size emrettiği yerden onlara gidin.” [12] Hz. Peygamber de Fatıma Binti Ebî Hubeyş’e şöyle demiştir: “Âdet kanaması olunca namazı bırak. Kesildiğinde guslet ve namazı kıl.” [13]
Aybaşı veya loğusalıktan sonra guslün gerektiğine şu ayet delâlet eder: “(Ay hâli olan eşleriniz) iyice temizlendiklerinde, Allah’ın size buyurduğu yerden onlara yaklaşın.” [14] Bu ayetteki “temizlenmeleri”nden maksat gusletmeleridir.
Kadının doğum veya düşük yapması durumunda, kan gelmese bile Hanefîlerde tercih edilen görüşe göre, yine gusül abdesti gerekli olur.
3. Cenazeye gusül abdesti aldırmak:
Şehit olmayan veya cünüp bulunmayan müslüman ölüye boy abdesti aldırılması İslâm toplumuna yükletilen kifâî bir farzdır. Bu, insana gösterilen sevgi, saygı ve önemin bir göstergesidir. Bineğinden düşüp ölen kişi hakkında Rasûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Onu su ve sidr ağacının yapraklarıyla yıkayınız ve iki parça bezle kefenleyiniz.” [15]
4. Boy abdesti almanın sünnet veya müstehap sayıldığı durumlar:
İslâm’a yeni giren bir kimsenin sırf bu sebeple gusletmesi Mâlikî ve Hanbelî fakihlerine göre vâcip, Hanefî ve Şâfiîlere göre ise menduptur. Cünüp ise gusletmesi gerektiğinde görüş birliği vardır. Hz. Ömer’in ilk İslâm’a girişinde, kız kardeşinin okumakta olduğu Kur’an sayfalarını, boy abdesti almadıkça vermek istememesi, İslâm’ın başlangıcında böyle bir anlayışın varlığını gösterir.[16] Bunun anlamı, geçmişe ait maddî ve mânevî kirliliklerden arınıp, yeni bir hayata tertemiz bir başlangıç yapmaktır.
Cuma ve bayram namazları öncesinde, hac veya umre niyetiyle ihrama girerken ve Arafat’ta vakfe için gusletmek sünnettir. Hadiste şöyle buyurulur: “Cuma günü abdest alan kimse iyi bir iş yapmıştır. Guslederse bu daha da faziletlidir.” [17] Hz. Peygamber’in bayram namazları için de guslettiği nakledilmiş,[18] ayrıca bayram namazları cumaya kıyas edilmiştir.
Yukarıda sayılanlara ek olarak Mekke ve Medine’ye girme, Müzdelife’de geceleme, ziyaret ve veda tavafında bulunma, cenaze yıkama, kan aldırma, Berat ve Kadir gecelerini ihya etmeyi isteme, bir toplantıya katılma, yolculuktan dönme, yeni elbise giyme, güneş ve ay tutulması namazı veya yağmur duası namazı öncesinde, cünüplük durumunda boy abdestini farz namaz vaktinden önce yapma, bir günahtan tevbe etme gibi çeşitli durumlarda gusletmek de müstehap sayılmıştır.[19]
GUSLÜN FARZLARI
Guslün farz oluşunun delilleri: “Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin” [20] âyeti ile, ay hâli olan kadınlarla, temizlenip boy abdesti alıncaya kadar cinsel ilişki yasağı bildiren âyet[21] ve cünüpken yıkanmadıkça namaza yaklaşılmamasını bildiren âyettir.[22] Hz. Âişe (r. anhâ), Rasûlullah (s.a.s)’ın gusül abdesti alışını şöyle anlatmıştır: “Rasûlullah, cünüplükten dolayı guslederken, önce ellerini yıkamakla başlar sonra avret yerini yıkar, sonra namaz abdesti gibi abdest alır. Ondan sonra su alarak saçlarını iyice yıkar. Daha sonra başına üç defa su döker, ondan sonra da bedeninin diğer kısımlarına su dökerdi. Arkasından da ayaklarını yıkardı.” [23]
Guslün farzları üç tane olup; birer defa ağzı, burunu ve bütün vücudu yıkamaktan ibarettir.
1. Ağız ve burnu yıkamak (mazmaza ve istinşak):
Hanefî ve Hanbelîlere göre, ağız ve burun, gusülde vücudun dış kısmına girer, bu yüzden yıkanmaları gerekir. Bu, ağız ve burna çokca su alınarak, abdesttekinden daha dikkatli bir şekilde temizlenmesiyle olur. Bunun delili; “Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin” âyeti ile; “Sonra da üzerine bol su dökersin” [24] “Cünüp için ağız ve buruna su vermek bir farzdır.”gibi hadislerdir.[25] Buna göre, ağız ve burunun içini yıkamak “bedenin mümkün olan her yerini yıkama” kapsamına girer. Şâfiî ve Mâlikîlere göre ise boy abdestinde ağız ve burnu yıkamak sünnet hükmündedir.
Tedavi amacıyla yaptırılan diş dolgusu ve kaplama, maddi temizliği sabun kullanarak iyice yaptıktan sonra, deri üzerinde kalıp suyun deriye ulaşmasına engel olan boya, hamur gibi olup, bunlar guslün sıhhatine engel olmaz.
2. Bütün vücudu su ile yıkamak:
Saçların ve tenin bütününe bir defa olsun, suyun ulaşması gerekir. Hadis-i şerifte; “Her bir saç telinin altında cünüplük vardır. Bu yüzden saç diplerine ıslaklığı ulaştırın ve teni de iyice temizleyin.” [26] buyurulmuştur.
Boy abdestinde vücudun hiçbir noktasının kuru kalmayacak şekilde iyice yıkanması gerekir.
Kadınların örgülü saçlarının çözülmesi şart olmayıp, sadece diplerine suyun ulaşması yeterli olur.[27] Çünkü Rasûlullah (s.a.s) saç örgülerini çözmeden gusül abdesti alabileceği konusunda, Ümmü Seleme (r.anhâ)’ye ruhsat vermiştir.[28] Bu, uzun saçlı bayanlara gösterilen bir kolaylıktır. Hanbelîler âdetli olma ve loğusalık sebebiyle alınacak boy abdestinde, örgünün çözülüp saçların yıkanmasını gerekli görür.
Günümüzde “saç ektirme” denilen doku nakli yoluyla olan tıbbî işlem, saça canlılık kazandırdığı için, ekilen saçların kişinin kendi saçı hükmünde olması gerekir. Bu gibi saçlar boy abdestine engel olmaz. Ancak saçların ince bir plastik deri üzerine ekilerek, bunun saçsız başa yapıştırılması, başın derisine suyun geçişini engelleyeceği için, peruk hükmünde olup, boy abdestine engel teşkil eder.
Boy abdesti sırasında, bedendeki yara üzerinde sargı varsa bakılır; eğer yıkama yara için zararlı olmayacaksa sargı çözülüp yıkanır, değilse sargı üzerine meshedilir. Derinin su ile ıslatılmaması gereken yanık vb. deri rahatsızlıklarında, bedenin diğer kısımları yıkanır ya da ıslak bezle silinerek boy abdesti tamamlanır. Silme de zarar verecekse teyemmüm abdesti alınır. Teyemmüm abdesti hem namaz abdesti, hem de cünüplük, hayız ve nifastan temizlenme için yeterli olur. Ancak suyu kullanma imkânı doğduğu andan itibaren teyemmüm abdesti bozulur ve suyla temizlik yapmak gerekir.
Cünüp olan kimse, ağız ve burnuna su almak suretiyle deniz, göl, nehir veya havuza dalsa yahut yağmur altında durup bütün vücudu ıslansa boy abdesti almış sayılır.
Hanefîler dışındaki çoğunluk fakihler guslün farzına “niyet”i ve Mâlikîler ayrıca “bedeni ovma”ile “azaları peşpeşe yıkama (muvâlât)”yı ilâve etmişlerdir.[29]
GUSLÜN SÜNNETLERİ
1. Gusle besmele ve niyet ile başlamak. Hanefîler dışındaki üç mezhebe göre ise bu niyet farzdır. Cünüplükten temizlenmek için yıkanmakta olduğunu bilmek niyet sayılır ve ibâdet sevabı kazanmaya sebep
2. Öncelikle elleri ve avret yerini yıkamak, bedenin herhangi bir yerinde pislik varsa onu gidermek.
3. Daha sonra namaz abdesti gibi abdest Bulunduğu yerde su birikintisi varsa, ayakların yıkanması sona bırakılır. Abdest alırken Hanefî ve Hanbelîlere göre farz hükmünde olan ağza ve burna su verme de gerçekleştirilmiş olur.
4. Abdestten sonra, önce üç defa başa, sonra sağ, sonra sol omuza su dökerek, her defasında bedeni iyice ovuşturmak, daha önce ayaklar yıkanmamışsa, çıkarken önce sağ, sonra sol ayağını yıkamak.
5. Guslederken çok fazla veya çok az su kullanmaktan kaçınmak.
6. Başkalarının göremeyeceği bir yerde yıkanmak. Ancak müslüman; kaplıca, yüzme havuzu veya hamam gibi umuma açık yerlerde yıkanırken, avret yerlerini peştamal veya diz kapakla göbek arasını örten bir giysi ile örtmeli, başkasının açılan avret yerlerinden gözünü sakındırmalıdır. Hz. Peygamber (s.a.s) hamama bir örtü ile girilmesini emretmiş, avret yerlerini açarak veya çıplak olarak yıkanan kimselere meleklerin lânet edeceğini bildirilmiştir.[30] Kimi hadislerde ve fıkıh kitaplarında umumî hamamlara gitmenin çirkin görülmesi, kendi dönemlerinde, komşu ülke ve beldelerde görülen açıklık ve hayâsızlığın, Müslümanlar arasında da yayılma endişesine ve buna karşı önlem alma çabasına dayanır. Bu tehlike ve sakıncanın bulunmadığı dönemlerde tarihi kaplıca ve hamamlar, İslâm medeniyet ve mimarisinin ayrılmaz bir parçası olmuştur.
7. Gözden uzak bir yerde bile olsa, boy abdesti sırasında avret yerlerini açmamak. Eğer avret yeri açılırsa kıble tarafına dönmemek.
8. Guslederken konuşmamak.
9. Gusül bitince bedeni bir havlu ile kurulamak.
10. Gusülden sonra çabucak giyinmek.
11. Cünüp olan kimse, havuz, nehir, göl, deniz gibi bir suya girse, bu sırada uzuvlarını hareket ettirir veya su içinde abdest ve gusle elverişli bir süre durmuş olursa, sünnete de uymuş bulunur.[31]
Boy abdestinde, normal abdestten farklı olarak dua okumak mekruhtur. Çünkü bu kişi genel olarak temiz bir yerde sayılmaz.
CÜNÜP, ÂDETLİ VEYA LOĞUSA İÇİN CAİZ OLMAYAN ŞEYLER
1. Namaz kılmak, oruç Cünüp, âdetli ve loğusanın farz veya nafile herhangi bir namaz kılması, tilâvet secdesi yapması veya farz ya da nâfile oruç tutması caiz değildir. Delil, yukarıda zikrettiğimiz: “Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin”, “cünüp iseniz boy abdesti almadıkça namaza yaklaşmayın” âyetleri ile Nebî (s.a.s)’in Fâtıma binti Ebî Hubeyş’in sorusu üzerine, kendisine “Hayız günlerinde namazı bırak.” buyurmasıdır.[32] Diğer yandan kadınlar özel günlerinde kılamadıkları namazı kaza etmezler, yalnız tutamadıkları farz oruçları kaza ederler. Hz. Âişe, Muâze (r. anhâ)’nin bir sorusu üzerine, Nebî (s.a.s)’in uygulamasının bu şekilde olduğunu bildirmiştir.[33]
Ancak imsaktan önceki cünüplülük hali sebebiyle boy abdesti alma zaman ve imkânı bulamama veya gündüz uykusu sırasında kendi iradesi dışı ihtilâm olma durumları o günün orucunu etkilemez. (Oruç konusuna bkz.)
2. Kâ’be’yi nâfile bile olsa tavaf etmek. Çünkü tavafın bir çeşit namaz olduğu hadis-i şerifle haber verilmiştir.[34]
3. Mushafı eline almak. Âyette, “Ona ancak iyice temizlenmiş olanlar el sürebilir.” [35] buyurulmuştur. Ancak âyeti tefsir eden hadislerde “tetahhür (iyice temizlenme)” yerine “tâhir (temiz olan)” ifadesi yer alır.[36] Buna göre, Kur’an’a ancak, cünüplükten temizlenmiş olanlar el sürebilir. Fakat bitişik olmayan bir kılıf, bir çanta, torba veya sandık içinde bulunan bir Mushaf-ı Şerifi tutmak ise caizdir.
Ebû Hanife’den bir görüşe göre, Mushaf’a abdestsiz dokunulabilir. Ondan nakledilen başka görüşe göre ise, abdestsiz yalnız dış kabuğuna dokunulabilir. Şâfiî ve Mâlik’e göre, Mushafa abdestsiz dokunma caiz değildir.[37]
4. Kur’an okumak. İbn Ömer’in naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: “Ne âdetli ve ne de cünüp kimse, Kur’an’dan bir şey okuyamaz.” [38] Ali’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Rasûlullah (s.a.s) abdest bozduktan sonra çıkar, bizimle ekmek ve et yer, Kur’an okurdu. Onu, cünüplük dışında hiçbir şey Kur’an’dan ayırmazdı.” [39] Başka bir rivâyet şöyledir: “O, her durumda, cünüp olmadığı sürece bize Kur’an-ı Kerim’i öğretirdi.” [40]
Ancak boy abdesti gerektiği halde henüz boy abdesti alamadan dua ve zikir maksadıyla Fâtiha, İhlâs, Âyete’l-Kürsî, Rabbenâ âtinâ.. gibi sûre ve dua âyetleri okunabileceği gibi, zikir, tesbih, salâtü selâm ve şehâdet kelimesi getirmek mümkün ve caiz olur. Âdetli olma veya loğusalık durumunda ise, eğitim amacıyla Kur’an-ı Kerim kelime tekrarı ile okutulabilir.
Cünüp kişinin, boy abdesti almadan dini kitapları eline alıp okuması; elini ağzını yıkamadan yiyip içmesi ve eliyle tutmadığı bir kâğıda Kur’an âyetlerini yazması mekruhtur.
İmam Mâlik’e göre cünüp olan Kur’an’ı okuyamaz ise de âdetli veya loğusa olan kadın okuyabilir. Çünkü cünüp derhal yıkanabilirken âdetli veya loğusa uzun süre yıkanamaz. Dayandıkları delil istihsandır.[41]
Şâfiî, Ahmed İbn Hanbel, Süfyan es-Sevrî ve İshak’a göre, bir kimse abdestsiz Kur’an okuyabilir, fakat bu kişi temiz olmadıkça Mushaf’tan okuyamaz.
5. Zarûret veya ihtiyaç olmadıkça bir mescit içine girmek veya içinden geçmek. İbn Abbas (r.a) “…Cünüpken –yolculuk yapanlar dışında- gusledinceye kadar, namaza yaklaşmayın.” [42] âyetini, “siz cünüpken, (mescidin içinden) karşıdan karşıya geçme dışında mescide girmeyiniz” şeklinde tefsir etmiştir. Buna göre cünüpken mescidden sadece geçilebilir, fakat orada oturulmaz.[43] Nitekim Ensar’dan bir takım kişilerin evlerinin kapısı mescide doğru idi. Cünüp olunca su bulamıyor ve mescitten geçmeleri gerekiyordu. Hz. Peygamber’in “Ebû Bekr’in kapısı dışında, mescide doğru açılan her kapıyı kapatınız” [44] buyurması da bunu gösterir. Hz. Âişe (r.anhâ)’den rivâyete göre, Nebî (s.a.s) Mescid-i Nebevî’ye doğru açılan sahabe evlerinin kapılarını başka tarafa çevirmelerini istemiş, ancak ev sahiplerinin ağırdan aldıklarını görünce de “şüphesiz ben, âdetli ve cünüp kişiler için mescidi helal görmem” buyurmuştur.[45] Ümmü Seleme’nin rivâyeti şöyledir: Nebî (s.a.s) en yüksek sesiyle şöyle seslendi: “Gerçekten mescit âdetli ve cünüp kişiler için helâl değildir.” [46] Diğer yandan Hz. Âişe, Veda haccı sırasında ay hali olunca, Allah’ın elçisi kendisine; “Ey Âişe! Kâ’be’yi tavaf dışında, bütün hac menâsikini bizimle birlikte yapacaksın.” [47] buyurmuştur.
Ancak ibâdet amacıyla olmaksızın, bir ihtiyaçtan dolayı cünüp veya âdetli kişinin mescide girmesi mümkün ve caiz olur. Hz. Âişe’den rivayete göre şöyle demiştir: “Bir gün Allah’ın Rasûlü bana; “Mescitten o seccadeyi al getir” dedi. Ben âdetliyim, deyince de; “Senin âdet görmen, elinde olan bir şey değildir.” buyurdu.[48]
Diğer yandan, Ramazanda cünüp olarak sabaha ulaşan veya gündüz uyuyarak ihtilâm olan kimsenin orucu bozulmaz.
Dipnotlar:
[1] Mâide, 5/6. [2] Bakara, 2/222. [3] Nisâ, 4/43. Yolculukta su bulunmaz veya bulunup da kullanılamazsa “teyemmüm abdesti” cünübün abdesti yerine geçer. [4] Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, I, 218 [5] Buhârî, Gasl, 28; Tirmîzî, Tahâre, 80; İbn Mâce, Tahâre, 111 [6] Buhârî, Gasl, 23, 24, Cenâiz, 8; Müslim, Hayz, 115, 116; Ebû Dâvud, Tahâre, 91;Tirmizî, Tahâre, 89; Nesâî, Tahâre, 171; İbn Mâce, Tahâre, 80. [7] Mâide, 5/6. [8] Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, I, 218. [9] Şevkânî, age, I, 219. [10] Zeylâî, age, I, 93 [11] Buhârî, Gasl, 28; Tirmîzî, Tahâre, 80; İbn Mâce, Tahâre, 111 [12] Bakara, 2/222. [13] Buhârî, Vudû’, 63, Hayz, 24; Müslim, Hayz, 62,63; Ebû Dâvud, Tahâre, 107; Tirmîzî, Tahâre, 93, 95, 96. [14] Bakara., 2/222. [15] Buhârî, Cenaiz, 19, 20, 21, Sayd, 20, 21; Müslim, Hac, 93, 94, 96, 98, 99; Ebû Dâvud. [16] Kurtubî, Câmi’, XVII, 146. [17] Buhârî Vudû’, 46; Müslim, Tahâre, 8, 12; Nesaî, Cum’a, 9. [18] Şevkânî, age, I, 236 [19] bk. İbnü’l-Hümâm, age, I, 443 vd.; Meydânî, age, I, 23; İbn Âbidîn, age, I, 156-158; Şürünbülâlî, age, s. 18; Zühaylî, age, I, 386 vd.; Bilmen, İslâm İlmihali, İstanbul 1959, s. 126-127; Komisyon, İlmihal, I, 206. [20] Mâide, 5/6. [21] Bakara, 2/222. [22] Nisa, 4/443. [23] Müslim, Hayz, 35; Nesâî, Gusl, 15; Dârîmî, Vudû’, 40; A. İbn Hanbel, VI, 140, 173, 330, 336. [24] Müslim, Hayz, 58; Ebû Dâvud, Tahâre, 120; Tirmîzî, Tahâre, 77; Nesaî, Tahâre, 149; İbn Mâce, Tahâre, 108. [25] Mevsılî, İhtiyâr, I, Gusül bahsi. [26] Tirmîzî, Tahâre, 77, Nesâî, Tahâre, 149; İbn Mâce, Tahâre, 108 [27] Müslim, Hayz, 58; Ebû Dâvud, Tahâre, 120. [28] Buhârî, Hayz, 16. Müslim, Hayz, 18. [29] İbnü’l-Hümâm, age, I, 38 vd; İbn Âbidîn, age, I, 140, 143; Şürünbülâlî, age, s. 17; Meydânî, Lübâb, I, 20; İbn Kudâme, age, I, 218-229; İbn Rüşd, age, I, 42 vd. [30] Ebû Dâvud, Hammâm, 2, 3; Nesâî, Gusl, 2. [31] bk. İbnü’l-Hümâm, age, I, 39 vd.; İbn Âbidîn, age, I, 140 vd; Meydânî, Lübâb, I, 21; İbn Kudâme, age, I, 217; Şirâzî, age, I, 31. [32] Buhârî, Hayz, 19; Tirmizî, Tahâre, 93. [33] Buhârî, Hayz, 20; Müslim, Hayz, 15; Tirmizî, Tahâre, 97. [34] Buhârî, Hayz, 7, 8, Îdeyn, 20, Hac, 98; İbn Mâce, Menâsik, 36; Şevkânî, age, I, 207 [35] Vâkıa, 56/79. [36] bk. Mâlik, Muvatta’, Kur’an, 1; Dârimî, Talâk, 3; Zeylâî, Nasbu’r-Râye, I, 196-199; Kurtubî, Câmi’, XVII, 146. [37] Kurtubî, Câmi’, XVII, 147. [38] Tirmizî, Tahâre, 98; İbn Mâce, Tahâre, 105. [39] İbn Mâce, Tahâre, 105. [40] Tirmizî, Tahâre, 111. Bu hadis için Tirmizî “hasen- sahih” dedi, Hâkim sahihledi, Zehebî “uygun” dedi. [41] Zühaylî, age, I, 380 [42] Nisâ, 4/43. [43] İbn Kesir, Muhtasar, 7. baskı, Beyrut 1981, I, 394. [44] Buhârî, Fezâil, 3. [45] Ebû Dâvud, Tahâre, 92. [46] Ebû Dâvud, Tahâre, 92. [47] Buhârî, Hayz, 7, 8, Îdeyn, 20, Hac, 98; İbn Mâce, Menâsik, 36. [48] İbn Mâce, Tahâre, 120.
Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları