Güven Duygusu Nasıl Oluşur?

Güven duygusu nasıl oluşur? İnsan ilişkilerinde güvenin yeri ve önemi nedir? Güven ortamının bir bir ve toplum için önemi...

Kişiliğimizin en zor kazanılan temel değerlerinden birisi, “güven duyulan bir kişilik kalitesi”ne erişmektir. “Mü’min insan”, güven veren ve güvenilen insan olmak durumundadır. Güven noktasında zaafiyet varsa imanda da bir zaaf söz konusudur. Elinden ve dilinden başkalarının güvende olmadığı kimse, gerçek bir “İslam insanı” kıvamına erişememiş demektir. İşte bu sebepledir ki, bütün peygamberlerin ortak vasfı güvenilirlik (el-emin) olmuştur.

Bir gün Allah Rasûlü –sallallahu aleyhi ve sellem- kendi aralarında oturup sohbet eden bir sahabi topluluğuna rastlar ve onların arasına katılarak kendilerine şöyle bir konu açar:

«−En iyi ve en kötü olanınızı size tanıtmamı ister misiniz?»

«−Evet ey Allah’ın elçisi!» diye cevap verirler. Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle buyurur:

«−En iyiniz, yararı umulan ve zarar gelmeyeceği hususunda kendisine güven duyulanınızdır. En kötünüz ise faydası umulmayan ve zararından emin olunmayanınızdır.»

Güven oluşturamamış kişiler, problem çözücü olamazlar. Zira hiç kimse, güvenmediği birisine derdini açmak istemez. Etrafına karşı sözüyle, özüyle ve duruşuyla emniyet telkin edemeyen kimseler, hiçbir zaman fedakârlık ve bağlılık şuuru oluşturamazlar. Eşler birbirine güven duymazlarsa, ailede huzur ve sıcaklık sağlanamaz. İşçi-patron, yöneten-yönetilen, devlet ve millet arasında güven bağı kurulmamış ise o birlikteliğin sıhhatli bir şekilde devamını sağlamak imkânsızdır. Güvenilmeyen kimsenin söz ve davranışları etkili değildir. Söylediği söze ve yaptığı işe hep ihtiyatla yaklaşılır. Emanetler, sırlar, büyük vazifeler ve en içten duygular, ancak güven duyulan kimselere verilir.

Stephen R. Covey’in şu tespitlerine katılmamak mümkün değildir: “Yüksek güven olduğunda iletişim nasıl olur? Kolay, zahmetsiz, kendiliğinden. Peki ya yüksek güven varken siz hata yaparsanız? Hiç fark etmez. İnsanlar sizi tanıyordur. “Dert etme anlıyorum”. “Unut gitsin.” “Ne demek istediğini biliyorum. Seni tanıyorum”. Güven varsa, hatalar bağışlanır ve unutulur. Güven hayatın tutkalıdır. Güven, kurumları, kültürleri ve ilişkileri bir arada tutar”.

Gönlünüzü ancak güvendiğiniz insana açarsınız. Onunla paylaşırsınız; sevginizi, derdinizi. Güvensizlik, yalnızlıktır. Yalnızlık ise çoğu zaman huzursuzluğun ve stresin kaynaklarından biridir. Güven duyulan kimseler, etraflarından sürekli pozitif enerji devşirirler. Etkin, saygın ve itibarlı insanlardır. Kaliteli bir dostluk, babalık, annelik, patronluk, yöneticilik ve liderlik, ancak güven temelleri üzerine bina edilebilir. Kişiliğimize güvenilmesi, içinde yaşadığımız toplumun bize verdiği en büyük armağanlardan biridir. Bir düşünce adamının ifadesiyle “Güvenilmek, sevilmekten daha büyük bir iltifattır.”

GÜVEN DUYGUSU NASIL OLUŞUR?

Güvenilirliğin inşası birçok değerle bütünleşmeye bağlıdır. Bunları şöyle sıralamak mümkündür:

  • Doğru sözlülükte sebat. Sözde ve işte sıdk üzere olmak güven inşasının temel direğidir. Yalan, güvenilirliği ifsat eden en büyük virüstür. Hatta şahsiyeti sıfırlar, zamanla münafıklık derekesine düşürür.
  • Açık sözlülük ve samimiyet. Çift kişilik sergileyen kimselerin güven oluşturması imkânsızdır.
  • Şartlar ne olursa olsun verdiği sözü tutmak. Güven sağlayan en etkin davranış budur. Hiçbir şey güveni, söz verip o sözü tutmamaktan daha hızlı yok edemez.
  • Empatik bir yaklaşımla karşımızdakini anlamaya çalışmak. Yalnız kendi bilgi ve anlayışına kilitlenen kimseler etraflarında güven oluşturamazlar.
  • Sadece kendi menfaatine değil, başkalarının da hakkına ve menfaatine saygılı davranmak.
  • Özellikle başkalarının haklarını onların yokluğunda da savunmak.

İNSAN İLİŞKİLERİNDE GÜVENİN YERİ VE ÖNEMİ

Hem güvenilen bir insan olmak hem de güvenilen insanlar bulunca da onlarla bir takım kurmak, büyük işler başarmanın en temel şartıdır. Kimseye güvenememek de bir başka zaaftır. Başkalarına hiç güvenemeyen kimseler de yetki devredemezler. Böyleleri vehimlerinin kurbanı olup, sürekli telaş halindedirler. Stresli ve huzurdan uzak bir hayatları vardır. Ailelerine, dostlarına ve hatta kendilerine bile ayıracak vakitleri yoktur. Kendi yanlışlarının kurbanı olarak iş-kolik olmanın sarhoşluğu içinde bocalar dururlar. Bu gibi kimseler, işi ya da hizmeti büyütmek bir yana, mevcudu da küçültür ve hatta bitirirler. Zira böylelerinin gönül âlemleri daralmıştır. Herkesi suçlarlar. Nazarlarında işi devredebilecekleri hiç kimseleri yoktur. Bu nevi kimseler lider olmak bir yana, yönetici bile olamazlar.

Gerçek liderler, başlangıçta güvenebilecekleri ekipler kurarlar. Sonra da bu ekiplerini, bilgi, beceri ve istidatlarını göz önünde bulundurarak yetkilendirirler. Hakîm bir insana, ne yapacağını söylemek yeterlidir. Nasıl yapacağını ona bırakmalıdır. Her adımı kendisi planlayan kimseler, güven duyamama hastalığına yakalanırlar. Böyleleri, strateji, hedef ve politikalar yerine, sıradan işlerle vakitlerini doldururlar. Geneli görmek yerine teferruata boğulurlar. Neticede ise büyümek yerine işiyle ve ekibiyle birlikte kendini küçültürler.

Yetki devredemeyen liderlerin yanlarında olmak, insanın kendisini tüketmesi, diğer bir ifadeyle istidatlarını köreltmesi demektir. Zira bu nevi liderler sıradan insanlarla çalışmayı severler. Yıldız çalışanlar, böylelerinin ekibinde asla tutunamazlar. Yetki ve sorumluluk devretmesini bilen liderler hem lider yetiştirirler hem de iş verimini ve kalitesini yükseltirler. Çünkü çalışanlar, kendilerine yetki verildiğinde, tüm imkanlarını, istidat ve becerilerini ortaya koyar ve tüm sorumluluğu üstlenirler. Yüksek derecede iş birliği ve ekip çalışması da ancak bu şekilde sağlanabilir.

Güven veren bir kişiliği korumak, kazanmak kadar zordur. Kaybetmek ise çok kolaydır. Bu itibarla güven zedeleyici küçük büyük her çeşit davranıştan uzak durmak, kendine değer veren her bir ferdin dikkat etmesi gereken bir alandır. Malını mülkünü kaybeden yeniden mal sahibi, mülk sahibi olabilir; ancak güvenini kaybedenin bu sermayeye yeniden ulaşması imkansız gibidir.

Kaynak: Adem Ergül, Altınoluk Dergisi, Sayı: 466

İslam ve İhsan

DÜRÜST VE GÜVENİLİR OLMANIN ÖNEMİ NEDİR?

Dürüst ve Güvenilir Olmanın Önemi Nedir?

DOĞRULUK VE GÜVENİRLİK İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Doğruluk ve Güvenirlik ile İlgili Ayet ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.